Karşımızda bir olay var: Tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine insanlık dışı bir saldırı. İnsanın yazarken bile kanı donuyor ama bu bir gerçek. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, olaya yerinde müdahale ediyor. Saldırganlar da bir süre sonra yakalanıyor. Fakat enteresandır ki, aynı gece olaydan sonra saldırganlardan biri İçişleri Bakanı Soylu ile fotoğraf çektirmiş. Bu kişinin fotoğraf albümünde iktidar partisinden veya yakın başka isimler de varmış. Ne var ki bu fotoğraflar, saldırganları tutuklanmaktan kurtaramamış. Şimdi buradan yola çıkıp “Bakan saldırganın sırtını sıvazlayarak fotoğraf çektirdi” iddiasına salt gerçekmiş gibi tutunmak ve buradan bir hava yaratmaya çalışmak, mağdurlar dahil kimseye faydası olmayacak bir iş. Zaten biliyor olsa, bu fotoğrafı çektirmeyeceği ve çok açık değil mi, aksi takdirde yakalanıp tutuklanmazdı da saldırgan. Ayrıca -Ahmet Hakan’ın da Hürriyet’te yazdığı gibi- bu kişinin olayın ardından bakanın yanına bu kadar kolay nasıl sokulabildiği de asıl titizlenilmesi gereken gazetecilik sorusu.

Peki bu “Fotoğrafların yarattığı algı neye yaradı?” Bana kalırsa, çeşitli enstrümanlarla ve ağırlıklı olarak gazetecilik kullanılarak yürütülen algı oyunları, sadece daha önemli gerçekleri perdelemeye yarıyor. Nasıl mı? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun sorusu bu.

Tutuklu vekiller
HDP’nin eş başkanları ve yardımcıları dahil bazı vekilleri tutuklu. Örneğin; Selahattin Demirtaş henüz duruşmaya bile çıkamadı. Çünkü, tutuklandıktan 246 gün sonra, 7 Temmuz’da ilk kez duruşmaya gelirken “kelepçe takmayı” reddetmiş ve böylece duruşma 24 Kasım’a ertelenmişti. Diğer Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ da 18 Eylül’deki duruşmaya izleyici alınmadığı gerekçesiyle katılmamış ve tutukluluğunun devamına karar verildi. Tutuklu vekiller sorunu gibi önemli bir sorun varken, kimi algı oyunlarının yarattığı gündeme takılıp gitmek çözümsüzlükten başka bir şeye yarayacak gibi değil. Örneğin; “Aysel Tuğluk’un neden ve hangi delillerle tutuklu olduğu sorusu?” da annesinin cenazesinde yaşanan korkunç olay ve sonrasında dönen algı oyunlarının karşılıklı keskinleştirdiği gündemin gölgesinde eriyip gidecek gibi.

Plajda bira gözaltısı
Kısa zaman önce, “Plajda bira içen kadınları polis gözaltına aldı.” diye bir haber yayıldı. Plajda içki içersem gözaltına mı alınırım telaşıyla tıklayıp, haberin derinine bir giriyorsunuz ki, orası bir belediyenin işlettiği plajmış. (üstelik CHP’li belediye). Plaj görevlileri ve sonradan gelen zabıtayla kadınlar arasında, plajdaki alkol yasağıyla ilgili tartışma çıkmış ve polis çağrılmış. Aslında konu biraz da işletmeye dışarıdan içki getirme konusu zira plajda bir de içkili restoran var. Peki bu çarpıtılmış örneğin gerçeği ortaya çıkınca, “Türkiye’de rahatça ve baskı hissetmeden alkol tüketildiği” sonucuna mı ulaşıyoruz? Elbette hayır, bir defa alkol üzerindeki vergiler zaten büyük ölçüde yasaklamak gibi. Özetle, “haberi sattırmak” veya maksatlı olarak “bir algı” yaratmak için köpürtülen bu saçma haberler, Anadolu’da gerçekten var olan ve bazı şehirlerde bulununca yakından hissedilen baskıyı önemsizleştirmekten başka bir işe yaramıyor.

Sonucunda ne olur?
Örnekler yanıltmasın, bu algı oyunları iktidar medyasının da en önemli enstrümanı. Yalnız bu işi tek hedef haline getirince ipin ucu iyice kaçtı. Artık gerçeklerden tamamen kopuk ön sayfalarla yüzleşiyoruz. Bunun bedelini de ciddiye alınmayarak ve gündem yaratamayarak ödüyorlar. Alternatif medyanın da bu akıbete uğramaması için, çok daha fazla dikkatli olmamız gereken bir süreçten geçiyoruz. Konu yeni değil ama örnekler taze. Belli ki bu oyunlar artarak sürecek.