İktidarın sözcüleri, kalemleri, hık deyicileri zaten “EVET çıkacak” diyor, başka bir şey demiyor.

O cephede değil-miş, tarafsız-mış ve hatta gazeteciy-miş gibi yapanlarsa “EVET çıkabilir ama HAYIR da zorluyor” diyor. Daha doğrusu diyordu!

Hollanda krizinden sonra, hepsi birden coştu. Kesin EVETçilerle “olabilir”ciler çıtayı yükseltti. Puanlardan puan beğenmez oldu.

Peki, doğru mu acaba?

Yani, Hollanda krizi iktidarın yelkenine yeterince rüzgar doldurabildi mi? EVET oyunu birden bire 2 puan artırdı mı?

Yoksa bu da iktidarın algı operasyonlarından biri mi?

» Erdoğan, geçen yazıda da bir parça değindiğim üzere, içerde hareket kabiliyetini büyük ölçüde yitirdi. Son yıllarda hem düşmanlarının sayısını artırdı, hem de başka ekonomik olmak üzere sorunları büyüttükçe büyüttü. (Son işsizlik rakamlarını gördünüz değil mi!)

» Aslında cumhurbaşkanlığı seçimi de göstermişti; Erdoğan Saray’da, başbakanlıkta olduğu kadar rahat olamayacak. Hükümet kurabilmek için (2002 seçimlerinde olduğu gibi) yüzde 34 oy yeterken, cumhurbaşkanı seçilebilmek için yüzde 50 çıtasını aşmak zorunda. Maalesef, CHP’nin –bugün kumpas olduğunu görebildiğimiz- Ekmeleddin İhsanoğlu çıkışı ile cumhurbaşkanlığı seçiminde bunu başardı. Küskün CHP’lilerin ve kararsızların sandığa gitmemesi, seçimin de Türkiye’nin de kaderini belirledi.

» Şimdi, yine aynı senaryo geçerli. Saray’ın yine yüzde 50’nin üzerinde oya ihtiyacı var. Bunu, kendi oylarını artırarak gerçekleştiremiyor. Evet, Erdoğan hâlâ kendi seçmeni için “vazgeçilmez” bir isim. Ancak o kitle “artık” büyüyemiyor. Hatta, tam aksine küçülme eğilimi gösteriyor. Bu yüzden, iktidarın umudu, bir kez daha katılımın düşük olması. Yani, Erdoğan’a oy vermeyeceklerin sandığa gitmemesi.

» Erdoğan’ın en kritik seçiminde, Hollanda krizi iki ayaklı bir algı operasyonu imkânı sağlıyor. Nasıl mı? Bir yandan Avrupa (ve hatta toptan Batı / Hıristiyan kampı) düşmanlığı ile milliyetçi / maneviyatçı kitleleri konsolide edebilmek.. Medyanın da gayretiyle, kabaran “milli” duyguların oya tahvil edileceğini ummak. Öte yandan, ortada daha henüz ne bir araştırma ne de bir anket varken “Avrupa rüzgârı EVET oylarını tırmandırdı” propagandasına başlamak. Böylece, “nasıl olsa EVET çıkacak” diye, sandığa gitmeme eğilimindekilere mazeret sağlamak. İşte yapılan, bu!

» Tarih boyunca kanıtlanmıştır: Diktatörleri güçlü yapan, güçsüz küçük adamlardır. Ama tarih şunu da kanıtlamıştır: Herkesi bir süreliğine kandırabilirsiniz. Bazılarını hep kandırabilirsiniz. Ama herkesi hep kandıramazsınız. Şili’nin faşist diktatörü Pinochet, “eğer ben istememişsem, ülkede yaprak bile kımıldamaz” derdi. Yenildi. Yargılandı. Ev hapsine mahkûm edildi. Aşağılanarak öldü. Onu alkışlayan küçük adamlar, ölümünün ardından lanet okuyordu.

» Bir krizle HAYIR rüzgârının tersine döneceğini düşünmek, Erdoğan’ın gücünü sonsuz / yıkılmaz varsaymaktır. İstenen zaten tam da bu değil mi! “Reis yine bir şey yapar, durumu halleder”…

» Referanduma doğru, öncelikle zihnimizdeki hayaletlerden kurtulmamız gerekiyor. “Bunca yıl hep yenildik, iktidar yine bir şeyler yapacak, yine yenileceğiz”... İşte her şeyden önce bu ALGIYA YENİLMEMEMİZ GEREKİYOR. Yenebiliriz, yeneceğiz!

***

algiya-da-hayir-deyin-260199-1.

ÇOK DEĞERLİ BİR ÖDÜL

Dostlarım arayarak ya da mesaj atarak kutladıklarında şaşırmış ve hatta anlamamıştım. “Ödülümü” kutluyorlardı ve benim herhangi bir ödülden haberim yoktu. Meğer, Marketing Türkiye Dergisi’nin 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlenen bir araştırma sonucu ödüllendirilmişim. Üstelik de sadece beş on kişilik bir jüri değilmiş seçimi yapan. Önce 77 basın mensubu online olarak bir önseçim yapmış. Daha sonra Türkiye’yi temsilen 12 ilde toplam bin 200 kişi çeşitli kategorilerde seçim yapmış. Ve bendenizi de “Hayat Boyu Başarı” kategorisinde ödüle layık görmüş. Seçim sistemi ve süreci nedeniyle, gerçekten çok anlamlı ve değerli bir ödül. Dergiye de, oy verenlere de çok teşekkür ederim.