Gelecekten bir gün: Diyelim ki sizin için hayati önemde bir krediye başvuracaksınız. Dosyalarınızı hazırlayıp başvurdunuz. O da ne?

Sizin kredi notunuzu geçmiş verilere göre değerlendiren sistem otomatik olarak başvurunuzu reddetti. Bu kararın hatalı olduğunu düşünüyorsunuz. Bilgisayara itiraz edeceksiniz ama neye dayanarak itiraz edeceksiniz? Çünkü bilgisayarın sizin başvurunuzu değerlendirirken kullandığı algoritmayı bilmek durumundasınız. Size bu algoritmayı açsalar büyük ihtimalle pek bir şey anlamazsınız.

İşte gelecekte sizi bu algoritma karşısında bugünün bir avukatı gibi savunacak birilerine ihtiyacınız olacak. Viktor Mayer-Schönberger ve Kenneth Cukier bu görevi üstlenecek kişilerin algoritmistler olacağını düşünüyor. (Büyük Veri, Paloma Yayınevi, 2013) Buna göre siz bir algoritmiste giderek kredi başvurunuz değerlendirilen kullanılan algoritmayı incelemesini isteyebileceksiniz.

Artık çoğumuz sosyal medya akışımızı düzenleyen algoritmalardan haberdarız. Bunların kutuplaşmayı körüklediğinden sahte haberin yayılım hızını artırdığına kadar çeşitli iddialar ve kanıtlar var. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bu algoritmalarda hâkimiyeti kullanıcıların ele alması durumunda neler olacağı üzerine biraz düşünelim istiyorum.

JACK DORSEY’NİN ÖNERİSİ

28 Ekim’de ABD’de, dev teknoloji şirketleri CEO’larıyla senatörler bir araya gelerek İletişim Ahlakı Yasası’nın 230. maddesinde yapılacak reformla ilgili bir oturuma katıldı. Burada Twitter kurucusu Jack Dorsey’nin önerisi dikkat çekti. Dorsey, kullanıcıların sosyal medya akışlarındaki algoritmaları kendilerinin oluşturması için platformdan bağımsız bir dış grubun olması gerektiğini önerdi. Açıkçası oldukça cesur bir öneriydi. Çünkü platformları kullanıcı verisi ve algoritma kullanımı konusunda sınırlayan bir şeffaflık talebiydi bu. Bu bana Schönberger ve Cukier’in 2013 yılında yayımladıkları yukarıda bahsettiğim kitapta hayal ettikleri “algoritmist” isimli meslek grubunu hatırlattı. Virginia Üniversitesi’nde Facebook’un özellikle muhafazakâr kullanıcıları katılımı ve ilgiyi artırmak için daha radikal içeriğe ittiğini ortaya çıkaran ekipte yer alan Profesör Steven Johnson da “Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda hiçbir fikrim yok ama bu kesinlikle doğru bir yaklaşım” diyor. (Johnson’ın görüşü için bkz. Wired.com, It’s Hard to Escape Facebook’s Vortex of Polarization, Sidney Fussell, 30.10.2020)

PEKİ, NASIL BİR ALGORİTMA HAYAL EDERDİK?

Bir an için Jack Dorsey’nin önerisinin gerçek olduğunu düşünelim. Bizim sosyal medya akışımızda nasıl bir algoritma kullanılmasını hayal ederdik? Barışçı mı, kavgacı mı, mizah ağırlıklı mı, siyaset ağırlıklı mı, taraflı mı, tarafsız mı, öfkeli mi, sakin mi, kötü haberlere öncelik veren mi, yoksa iyi haberlere mi, bilgiyle mi dolu, yoksa yorum veya dedikoduyla mı? Seçenekler çoğaltılabilir. Şimdi bir de dönüp sosyal medya akışımıza bir bakalım. Bu hayal ettiğimiz algoritma biçimiyle örtüşüyor mu? Büyük olasılıkla örtüşmüyor. Çünkü psikolojimiz gereği, olmak istediğimiz şeyle, olduğumuz şey arasında epey bir fark var. Derek Thompson’ın Hit Makers kitabına (The Kitap Yayınları, 2017) görüş veren Facebook’tan Adam Mosseri (Ürün Yönetim Sorumlusu) “İnsanların bir okumak istedikleri şeyler vardır. Buna ek olarak gerçekte okudukları şeyler de vardır” diyordu. İşte Facebook akış algoritmasını oluştururken bu aradaki farkı kapatma ya da ikisinin dengesini bulmaya odaklanıyordu. Dolayısıyla önceden belirlediğimiz algoritma da her zaman bizi mutlu etmeyebilir. Belki de eder. Bunu net olarak bilemeyiz. Ancak bilmediğimiz bir şey daha var: Sosyal medya platformlarının bizim akışımızı düzenlemek için kullandığı algoritmalar. Çünkü hiç şeffaf değiller. Jack Dorsey de işte bunları şeffaflaştırmayı hatta insanların kendilerinin belirlemesi gerektiğini öneriyor.

Jack Dorsey’nin önerisi gerçekleşir veya gerçekleşmez bilemeyiz. Ancak sırf bu öneriden yola çıkarak sosyal medya akışımızın ne kadar bizim önceliklerimize ya da değerlerimize uygun olduğu üzerine bir düşünelim. Buna gerçekten ihtiyacımız var mı? Buna şu an ihtiyacımız var mı? Buna her an ihtiyacımız var mı? Bu internet veya sosyal medya bağımlılığımız üzerine bir düşünme fırsatı olur. Çünkü platformların sorumluluk alması ya da gerçek bir yasal altyapının kurulması epey vakit alacak. Belki bizim o kadar vaktimiz yoktur.