Manşetlerle çarpışarak gelen siyasetçileri gördük. Buna karşılık “zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü bir şey olmadığını” da biliyoruz. Şimdi bütün bu bilgiyi güvenli bir yere koyalım ve Facebook’un birkaç gün önce yaptığı açıklamaya odaklanalım. Özetle diyorlar ki, “Kullanıcılarımızın akışındaki siyasi içeriği azaltmak için algoritmamızı değiştiriyoruz”. Bu daha az siyasi içerikli yeni algoritmayı test etmek için de Kanada, Brezilya ve Endonezya’yı pilot bölge olarak seçtik, önümüzdeki haftalarda Amerika’ya doğru genişleteceğiz. Bunun ABD’de yılın ilk günlerinde yapılan ‘Kongre Baskını’ sonrası sosyal medya platformlarına kesilen faturanın bir sonucu olduğunu tahmin etmek zor değil.

Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda Facebook’un algoritmaları değiştireceğim artık daha az siyasi içerik göreceksiniz testinin gerçek anlamı ve olası sonuçlarına odaklanmak istiyorum.

ALGORİTMALARI YÜKSELTİCİ OLARAK KULLANMAK

Sosyal medya algoritmalarının derdinin insanları platformda daha fazla tutmak olduğu bir dünyada neler olacağını gördük. Algoritmalar, en kusursuz şekilde Trump’ta cisimleştiği şekilde popülist liderler için müthiş bir amplifikatöre (ses yükseltici) dönüştü. Trump, nefret söyleminden ırkçılığa, saçmalıktan yalana kadar ne söylerse söylesin herkesin akışına girmeyi başardı. Çünkü söyledikleri dikkat çekiciydi. Kimisi Trump ile aynı fikirdeydi ama aynı fikirde olmayanlar daha büyük müşteriydi. Çünkü bu tarz iletileri gördüklerinde tepki verme ihtiyacı duyuyor, iletiler giriyor ve platformda daha fazla kalıyorlardı. Böylece kötü fikirler bir virüs gibi yayılıyor ve asıl onlara karşı olanların eliyle yükseliyordu. Algoritma da insanların platformda geçirdiği vakti artırdığı için bu tarz içeriği önceliklendiriyordu. Benzerlerini Türkiye’de de yaşadığımız için çok yabancı gelmeyecektir. Dalga geçtiğimizi, espri yaptığımızı ve tepki gösterdiğimizi sanırken aslında çoğunlukla yükseltici görevi görüyoruz. Trump’tan sonra ABD kamuoyu bu oyuna uyandı. Sosyal medya platformları da kamuoyu baskısıyla Trump’ın tweetlerini silmekten en sonunda kendisini platformlardan atmaya kadar bir dizi önlem aldılar. Hatta Facebook ‘Gözetim Kurulu’ adı altında kendi mahkemesini bile kurdu.

ÇÖZÜM SİYASETİ PLATFORMDAN ATMAK MI?

Şimdi Facebook bir adım daha ileriye giderek ‘siyasi içeriği geri plana atan’ bir algoritma değişikliği deniyor. Bu o kadar tehlikeli bir deney ki; ‘siyasi’ olarak neyi etiketleyeceksiniz, ırkçı siyaseti geri plana atıyorum derken aynı çuvala ‘hak mücadelelerini’ de koyma ihtimaliniz var mı, buna neye göre hangi yetkiyle karar veriyorsunuz, aslında bu deneyin başarısı ‘toplum mühendisliği’nizin bir kanıtı değil mi? İşte bu soruları bu platformlardaki herkesin veya temsilcilerinin dillendireceği bir farkındalığa gelinmesi gerekiyor. Bu da algoritmalarla savarak kitlesine ulaşmaya çalışacak yeni siyasi mücadelenin gerçek hattıdır. Yakın tarihli bir örnekten gidersek ‘çiftçinin internetli telefonu olması gerektiğini savunmak’ elbette önemli ama o telefonda kullandığı platformların algoritmik akışı da artık en az onun kadar önemli. Muhalefetin sosyal medyayı salt “özgürlükler” temelli, iktidarın da salt “susturulması gereken bir tehlike” temelli görmeyi bırakması şart. Çünkü buradaki mücadele tüm siyasetleri aşar şekilde insanlığın ortak mücadelesi olacak.

Peki, ne istemeliyiz? Her şeyden önce platform algoritmalarının şeffaf olması ve kullanıcıların bu şeffaflık içinde algoritma seçme özgürlüğüne sahip olması gerekiyor. Platformlar kötüye kullanılır diye buna karşı çıkıyor ama asıl karşı çıkma nedenleri iş modellerinin çökmesi. Twitter ve Jack Dorsey bu noktada ayrılıyor ve algoritmaları kullanıcıların bağımsız vekiller yardımıyla kendilerinin belirlemesini öneriyor. Örneğin; Avustralya hükümetinin, Google ile karşılıklı restleştiği “haber kuruluşlarına telif ödenmesi”yle ilgili yasa tasarısında, arama motorundaki algoritma değişikliklerini 14 gün önceden bildirme şartı da var. Ancak Google buna kimisi anlaşılır gerekçelerle itiraz ediyor. Yani artık algoritmalar hukukun da odağında. Kullanıcıların sırf uygulamaları bedava kullandıkları için şirketlerin şeffaf olmayan algoritmalarına tabi olmaları gelecekte şaşırarak hatırlanacak bir geçiş aşaması. Bu geçişin aşılması için farkındalık ve mücadele gerekiyor. Bu mücadelelerin sonuç verdiğini en son Whatsapp sözleşme dayatmasında gördük. Bu yazıyı okuduğunuza göre algoritma bir şekilde önünüze getirmiş demektir, getirmeye de bilirdi. Bizzat seçerek veya basılı gazeteden okuyanları hariç tutarak, algoritmaların insafına kalmayın diye hatırlatmayı borç biliyorum.