Dün Merkez Bankası para politikası kurulu faiz kararını açıkladı. Politika faizi 200 baz puan artırılarak %17’ye çıkarıldı. Böylelikle Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanı olmasından sonra politika faizi toplam 675 baz puan artırılmış oldu. Başka bir hesaplama ile politika faizindeki artış kasım ayından beri toplam %66 oldu. Oldukça cesur bir artış diyebiliriz. “Piyasalarda” oluşan beklentinin bile üzerinde bir artıştan söz ediyoruz. “Piyasa analistlerinin” bu artıştan memnun olduğu görülüyor.

Faiz kararına ilişkin açıklama metninden bunun enflasyonist baskıyı azaltmak, yurtiçi talebi kısmak, cari işlemler açığını düşürmek ve tasarruflarını dövizde değerlendiren vatandaşların TL’ye dönmelerini sağlamak için yaptıkları ifade ediliyor. Kim ifade ediyor bunu? “salgın döneminde sağlanan yüksek kredi büyümesinin etkileriyle güç kazanan talebe” yol açan para politikası kurulu üyeleri diyor. 6 ay önce uyguladıkları politikanın iflas etiğini, bu nedenle de bir değişikliğe gittiklerini söyleyenler aynı kişiler. Ama olsun. Sonuçta hatadan dönmek de bir erdem değil midir? Yoksa hata yapan PPK üyeleri değil de başka birisi miydi?

Bu faiz artışının talepte bir daralmaya yol açması kaçınılmaz. Bu beklenen bir sonuç. Ama vatandaşın TL’ye dönmesini sağlar mı, bu konuda fazla iyimser olmamak gerekiyor. Vatandaş sadece faizlerin geldiği seviyeye değil, diğer tüm gelişmelere de bakarak pozisyon alıyor. Baktığı yerde de maalesef pek olumlu bir gelişme görmüyor.

Merkez Bankası’nın yeni başkanı, kedine açılmış alan içerisinde “cesurca” kararlar alabiliyor. O zaman demek ki asıl değişiklik Merkez Bankası’nın yeni başkanına bu alanı açmış olanların “faiz-enflasyon” ilişkisi konusundaki görüşlerinde yaşanıyor. Her ne kadar bunu açık bir biçimde ifade etmese de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” iddiasından vazgeçtiği şeklinde de yorumlayabiliriz.

O zaman sormak gerekmez mi, herkesin yanlış olduğunu ifade ettiği, ekonomi kuramlarında karşılığı olmayan bir yaklaşımı “ekonomi politikası” olarak uygulayanların bütün yaşanan ekonomik sorunlarda bir dahli yok mu? Yanlışta ısrar etmelerinin ağır ekonomik sorunlara yol açmış olmasının hesabı sorulmayacak mı? Sadece MB’nin faiz artırımı kararına bakarak “oh, piyasalar rahatladı” deyip geçecek miyiz?

Fakat bu tek başına yeterli bir dönüşüm değildir. Para politikası ile ancak bir yere kadar sonuç alınabilir. Asıl dönüşümün iktidar sahibinin zihninde olması gerekir. Ki bu dönüşüm olması yönünde ciddi talepler olduğunu biliyoruz. Peki, o dönüşüm yaşanır mı? Çok iyimser olmayın. O dönüşümün olmayacağının emareleri bu hafta içinde yaşanan gelişmelerde açıkça görülüyor.

Mesela, ekonomik toparlanma için talep edilen değişikliklerden birisi de yargı alanında. Yargının bağımsız bir biçimde adalet dağıtması, bunu sağlanabilmesi için de “hukuk reformu” yapılmasıdır. Bu konularda umut var olmamıza yol açacak bir gelişme var mı? Yok! Bunun olmadığını açık bir biçimde, üyesi olduğumuz ve kararlarının bir yargı kararı olası nedeniyle herkesi bağlayacağını mevzuatımıza yazdığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu hafta vermiş olduğu karara ilişkin, iktidar kanadından gelen açıklamalarda görüyoruz. Bağlayıcı olan bir mahkeme kararını tanımayacaklarını ifade eden bir iktidardan hukuk reformu yapmasını bekleyebilir misiniz?

Neyse çok da dert etmeyin. Gerekirse önümüzdeki ay bir faiz artırımına daha giderler ve böylece iktidarın zaten yapmayacağı belli olan “reformları” da yapmasına gerek kalmaz. Nasıl olsa faiz kazancı yüksek olacağı için reform yapmamanın yol açtığı kayıplar da telefi edilmiş olur.