15 yıldan fazla olmuştur herhalde; dünyanın en ünlü kahve dükkânı zinciri Starbucks, tam da küresel kahve üretiminde işçilerin nasıl sömürüldüğüyle ilgili bazı haberlerin ardından, şubelerinin önüne kahve çekirdeği üreten işçileri nasıl desteklediklerini anlatan panolar koymaya başlamıştı. Yanlış anımsamıyorsam bu haberlerde Starbucks ismi bir kere bile geçmiyordu, ama firma duyarlı müşterilerini kaybetmemek için hiç zaman kaybetmeden böyle bir halkla ilişkiler çalışmasına girişmişti.

Mart 2020’de, Channel Four kanalı ve The Guardian gazetesinde Starbucks’ın Guatemala’daki plantasyonlarda yaşı sekize kadar inen çocukları çalıştırdığıyla ilgili haberler yayımlandı. Starbucks konuyla ilgili bir basın açıklaması yapıp ‘Fairtrade International’ üyesi olduklarını, çocuk işçi konusunda hassas davrandıklarını vs. söyledi ama bunun dışında bir şey yapmaya, 2000lerde yaptığı gibi panolar ve broşürlerle müşterilerinin içini rahatlatmaya gerek duymadı. Neden?

GİYMEYENLERİ ÖLDÜREN KUMAŞLAR

Eylül 2020’de Kanada’da gösterime giren Slaxx adlı ilginç bir korku komedi filmi var. Bir giyim mağazaları zinciri, en önemli şubelerinden birinde yeni sezonun kot pantolonlarını satışa sunacaktır. Çalışanlar büyük gün için vitrin ve raf düzenlemeleri yapmak üzere gece mağazada kalır. Hindistan’da belli bazı tarlalarda üretilen özel pamuktan imal edilmiş kot pantolon tek beden satılmakta, ama ilginç dokusu sayesinde giyen kişiye tam uymaktadır. Film ilerlerken bu kot pantolonların kana susamış katiller olduğunu görürüz; giyenleri bedenlerini sıkıştırıp parçalayarak, giymeyenleri boğarak öldüren kumaşlar...

Bu ünlü giyim mağazası, tıpkı Starbucks gibi ‘fairtrade’ üyesidir; yani ürünlerinin hiçbirinde işçi sömürüsü ve çocuk emeği bulunmadığını garanti etmektedir. Ama ‘katil kotlar’ lanetinin nedeninin aslında ‘unfairtrade’ öğreniriz: 13 yaşında Hintli bir kız çocuğu, bu pantolonun üretildiği pamuğu toplarken feci biçimde hayatını kaybetmiştir.

Film böylece küresel emek sömürüsü hakkında söyleyecek sözü olan bir anlatıya dönüşür. Daha doğrusu, dönüşüyor’muş gibi’ yapar: Başlangıçta mağazanın kötü karakterli bazı çalışanlarını öldürerek seyircinin belli ölçüde sempatisini kazanan kot, bir süre sonra kurbanları arasında ayrım gözetmeyen bir katile dönüşür. Artık pamuk toplayan kız gibi değil, ölümüne yol açan uluslararası marka gibi davranmaktadır.

EMEKÇİ SOYKIRIMINDAN İNTİKAM ARZUSUNA

Kotun arka cebine basılmış olan ‘SS’ simgesi de bu fecaati besleyen ayrı bir sorun: Keskin hatlarıyla doğrudan Nazi Almanyası ve SS ( SS) birliklerine gönderme yapan bu simge, anlatının karakter çizgilerini iyice karmaşıklaştırır. Başlangıçta küçük çocukları yaşamları pahasına tarlalarda çalıştıran giyim firmasının nasıl bir ‘emekçi soykırımı’ uyguladığının göstergesiyken, her cinayetten sonra içi kan rengiyle dolan bu simge, intikam arzusuyla acımasız bir katile dönüşen küçük kızı sembolize etmeye başlar.

Sapla samanın çabucak birbirine karıştığı bir film bu... Bir yandan sanki “Size ‘fairtrade’ üyesi olarak sunulsa bile uluslararası markalara güvenmeyin!” diyor, öte yandan küresel kapitalizmin bir kurbanını dehşetli bir korku nesnesine dönüştürerek emek sömürüsü olgusunu basitleştiriyor.

İşin özü bu sap ve saman meselesi zaten; Starbucks gibi markalar belki de bu yüzden artık müşterilerini ikna etmek için özel çaba harcamaya gerek duymuyor. İnternetteki “Boş boş gezeceklerine çalışsınlar!” ya da “Mülteci olup öleceklerine çalışsınlar, daha iyi!” gibi tuhaf yorumlara bakılırsa, kahveye o lezzeti verenin çocukların alın teri olduğunu söyleseler bile müşteri kaybetmeyecekleri bir dönemde olduklarını biliyorlar belki de...