Hayatında mahalle maçlarının yeri olan muhtemel her çocuğun hafızasında yer etmiş klişedir, “İnsanın aptalı futbolcu, futbolcunun da aptalı kaleci olur!” derler. Sanırım bu yüzden, futbola sevdalı her veledin golcü olmak istediği, her takımda mutlaka bir Pele’nin olduğu siyah beyaz zamanlarda en yeteneksiz, en tombul, en hantal çocuk mecburen kaleye geçerdi oflaya poflaya.

Bir çeşit tecrit, bitmeyen yalnızlık olsa da en azından hiç oynayamamaktan iyiydi üç direk arasında beklemek. Hem futbol oynamayan bizden değildi, çocuk cemaatine katılmanın yolu mutlaka futboldan geçerdi.

Okumuş olanlar bilir, Eduardo Galeano, oyunu hep uzaktan izleyen, üç direğin arasında idamını bekleyen adam üzerine yazarken hep o yalnızlıktan dem vurur o enfes yazılarında. Naçizane gözlemim, hazin meslektir kalecilik, bazen gözyaşları, bazen kara yazgıdır. Geçen mayıs ayında oynanan Şampiyonlar Ligi finalini izlesin inanmayan, maçtan sonra Liverpool kalecisi Karius’un gözyaşları anlatır kalecinin kaderini.

Madem kaleci ile başladık yazıya, dünya kupasının pek bilinmeyen kalecisini yazalım bu yazıda, anlatalım hikâyesini kalemimiz yettiğince…

Takvim yaprakları 22 Eylül 1988’i gösterirken İran’ın 1155 haneli Sarab-e Yas köyünde dünyaya gelmiş Alireza Beiranvand. Çingene bir ailenin en büyük oğlu. Ailesinin geçimini sağlamak için yoksulluk içinde geçen çocukluk yıllarında çobanlık yapar, koyunlarını otlatabilmek için ailesiyle sürekli yolları aşındırırmış, o yüzden hiçbir yerde çok uzun yaşama fırsatı bulamamış, hiçbir yer evi olmamış.

Hemen her çocuk gibi o yıllarda futbola sevdalandığını, çobanlıktan arta kalan zamanlarında arkadaşlarıyla ya futbol ya da ‘Dal Paran’ oynadığını anlatıyor söyleşilerinde. Bilmeyenler için, ‘Dal Paran’ İran’a has bir oyun, taşı en uzağa fırlatan çocuk kazanıyor, futbolla pek ilgisi olmasa da bir kaleci için elle oyun kurma konusunda iyi antrenman sanırım. 12 yaşına bastığı zamanlarda köyün yerel takımında oynamaya başlamış. Forvet olmaya meraklıymış her çocuk gibi ama takımın kalecisi sakatlanınca geçmek zorunda kalmış kaleye ve geçiş o geçiş. Mükemmel kurtarışlarla göze battığı zamanlarda kaleci olmaya karar vermiş ama karşı çıkmış babası. Bilirsiniz işte, eskiler kariyer olarak görmezlerdi futbolu. “Oku, çalış, ne olursan ol ama futbolcu olma!” derlerdi. Rahmetli babaannemden duymuştum ilk kez, ‘11 baldırı çıplak’ tanımlamasını, velhasıl eskiler için futbol sadece bir oyundu.

Babasının, kalecilik yapmasın diye eldivenlerini, kaleci kazağını parçaladığını ama eldivensiz bile olsa kalesini bırakmadığını anlatıyor Alireza. Aile baskısına dayanamayacak duruma geldiğinde evden kaçmış. Tahran’a giden otobüste tanıştığı Hossein Feiz yerel takımlarda antrenörlük yapıyormuş, para karşılığı antrenmanlara katılabileceğini söylemiş ama ne kalacak yeri ne de parası varmış kalecinin. Bir süre evsiz ve parasız kulübün önünde yatıp kalkmış, acıyanların verdiği paralarla karnını doyurduğu zamanlarda şansı değişmiş, haline acıyarak takımın antrenmanlarına katılmasına izin vermiş kulübünün hocası Feiz. Takım arkadaşlarının birinin evinde kalmış ilk zamanlarında, sonra bir fabrikada iş bulmuş, futboldan arta kalan zamanlarda fabrikada çalışır, orada yatar kalkarmış. Sonra araba yıkayıcısı olmuş, pizzacıda çalışmış bir süre, çöpçülük yapmış, sokakları temizlemiş. Kaleci olma umudunu yitirmeye başladığı zamanlarda değişmiş kötü kaderi, 2011 senesinde 23 yaşına bastığı zamanlarda Naft takımında antrenmanlara çıkmaya başlamış. Kısa sürede göze battığını Tahran’ın önemli kulüplerinden Persepolis’ten teklif aldığını, ancak Naft Başkanı Mansour Ghanbarzadeh’ın bu transfere izin vermediğini anlatıyor yakın geçmişte ‘The Guardian’a verdiği söyleşide. İlk sezonunda takımın değişmez kalecisi olurken takımı ligi 3. sırada bitirip tarihinde ilk kez Asya Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı kazanmış. 2015 senesinde İran Milli Takımının ilk tercihi olurken eleme gruplarında 12 maçta kalesinde gol görmedi. 2017 senesinde kalesinde 718 dakika gol görmeyerek ülke futbolunda tarihe geçti.

•••

Şimdi dünya kupası zamanları, bu berbat dünyada topu sevenler için bir nefes. Gruptaki ilk maçını tek golle kazanan, 20 seneden sonra dünya kupasında ilk kez sahadan üç puanla ayrılan İran’ın maçlarını izlerken çobanlıktan dünya kupasına uzanan hikâyenin kahramanı Alireza Beiranvand’ı da unutmayın derim. Eylülde 26 yaşına basacak, uzun soluklu olsun kariyeri. 2014 senesinde Tractor Sazi takımına karşı oynadığı maçta eliyle attığı 70 metrelik pas futbol alemine konu olmuştu. O güzel oyunun içinde sadece Neuer, Buffon, De Gea yok, Alireza da var anlayacağınız. Bu dünya kupasında takımı gruplardan çıkarsa namı yürür. Kendi adıma, her kurtarışını alkışlayacağımı da bilmenizi isterim, kim bilir belki gelecekte Arsenal kalesinde izleriz İranlıyı.

Yazıyı bitirirken son sözü yine 1.95’lik kaleciye bırakalım: “Yaşantımda çok güçlüklerle karşılaştım, kimi zaman aç kaldım, kimi zaman evsiz ama hayata kırgın değilim, o güçlükler sayesinde ayakta kalmayı başardım.”