Bugün “Cumhuriyet Gazetesi okuyan” ve “Zülfü Livaneli’nin albümlerini dinleyen” kaç polis vardır? Yüz binlerce polisin içinde bu ikisini evinde, arabasında, etrafında kimseler yokken yapabilen belki yalnızca birkaç polis vardır ancak bunu gündelik bir alışkanlık olarak ve normal bir şekilde -örneğin bir karakolda- yapabilen polis yoktur. FETÖ üyesi olduğu düşünülen, ilişkisi olduğu saptanmış binlerce polis emniyet teşkilatından atıldıktan sonra da ol(a)mayacaktır. Bu ikisini yapamamanın kendisi yalnızca polis teşkilatının değil aynı zamanda devletin diğer çoğu kurum ve kuruluşunun da -FETÖ’den temizlense bile- bazıları için hâlâ bir OHAL alanı olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.

Ancak “Cumhuriyet Gazetesi okuyan” ve “Zülfü Livaneli’nin albümlerini dinleyen” herhangi bir polise bir yabaniymiş gibi bakacağına emin olduğum –bizzat kendi meslektaşlarına ait- gözler bugün FETÖ avındayken, Fethullah’ın Copları isimli kitabıyla polisin içindeki nasıl bir yapılanma olduğunu -bundan 15 yıl önce- isim isim veren, örgütlenme yöntemlerini teker teker yazan Zübeyir Kındıra “Cumhuriyet Gazetesi okuduğu” ve “Zülfü Livaneli’nin albümlerini dinlediği” gerekçesiyle sicili bozularak Polis Akademisi’nden atılmıştı.

Yazdığı kitabın son paragrafı şu şekildeydi:
“Ama siz rastlantılara inanıyorsanız, listelere girenlerle ‘Işık Evleri’ne gidenlerin hemen hemen aynı kişiler olmasını rastlantı olarak yorumluyorsanız ve hâlâ Gülen’in ve Işık Evleri’nin tehlikeli yanını görmediyseniz ve daha da önemlisi hâlâ, Işık Evleri’ne götürülmeye hazır gençlerin tehlike içinde olduğunu düşünmüyorsanız, bu kitabı en baştan, yeniden okuyun.”

On beş yıl önce, AKP’nin kuruluş yılında yazılan bu kitaba ve onun yazarına, hükümet edenlerin, bakanlık yapanların, başbakanların ve cumhurbaşkanlarının hiçbirisi inanmamış olacak ki o kitap şimdi bir daha okunmak üzere açılıyor.
Kimlerin hakları yendi ortaya çıkıyor. Üstelik bilinenler bilinmeyenlerin milyonda biri. İnsanlara kumpaslar yapılıp acılar çektirildi. Açığa çıkmayanlar çıkanların binde biri. Kamu mallarının nasıl talan edildiği ayan beyan ortada. Bu ülkede onlarca yıldır “hizmet”le sarmaş dolaş bakanlıklarda, kurumlarda, devletin her kademesinde “Cumhuriyet Gazetesi okuyan ve Zülfü Livaneli’nin albümlerini dinleyen”ler liyakatına, ehilliğine, ustalığına, bilgisine bakılmadan harcandı gitti. Kamunun yaptığı mülakatlarda adaylar sadece “nereli olduğu” sorularak ve anlamlı ve alaycı bir şekilde kafalar sallanarak sınavlardan kapı dışarı edilirken şimdi FETÖ’ye sayıp dökenler o “Zaman” bir başka demokrasi nöbetini gururla tutuyordu.

Devletin içine “sızan” değil, devletin artık kendisi olmuş bir cemaatten ve cemaat zihniyetinin devleti ele geçirme arzusu ve isteğinden bu toplumun büyük bir kısmı oldukça fazla çekti. Helikopterlerle, uçaklarla parlamentoyu, halkı bombalayanların, tanklardan ateş ederek insanları katledenlerin gitmesiyle bu zihniyet değişecek mi? Göreceğiz. Bu ülkede hükümet edenler Alevi için, Kürt için, gayrimüslim için, kendisi gibi olmayan, kendisi gibi görünmeyen, destek vermeyen herkes için her daim olağanüstü hali yaşatıyordu. Solcular içinse hayat bazılarının “Allah bizi affetsin” diye pişmanlık duyduğu şeylerin iç yüzünü anlatmaya çalışmakla geçti. Bundan sonra da geçmeye devam edecek gibi. Biz ki bir şeylerin düzelebileceğine inandık ve sanırım hâlâ inanıyoruz bu ülkede. Allah asıl bizi affetsin...