Yüz arkadaşımızı öldüren, yüzlercesini yaralayan katillerin cephesinden bakanlar, bizim ölülerimiz arkasından saygı duruşunda bulunmamızı, alkış tutmamızı, türkü söylememizi anlamaz değiller. Ama anlamazdan gelirler. Anlamazdan gelirler çünkü katil ve tarafı ile katledilenin aynı dilden ağıt yakmasını beklerler; beklerler ki “Allah belanızı versin” deyip geçelim, böylece öfkemizin yerini rızaya bırakalım. Konya stadyumundaki güruhun saygı duruşuna tepkisi de bundandır; Ankara katliamının unutulmayacak, er geç hesabı sorulacak suç listesine eklenmiş olması anlamı taşımasındandır.


Bilirler ki böyle anlarda tebessüm etmemiz de gülme değil, ağıttır. Bilirler ki alkışımız eğlenme değil, protestodur. Bundan dolayı gülmemizden korkarlar; alkışımızdan tırsırlar. Gülüşün, isyan olduğunu bilmeseler kardeşi Mehmet Birlik’in dediği gibi Hacı Lokman Birlik’i gülüşünden vururlar mıydı? Gülmenin, korkunun yenilmiş hali olduğunu bilmeseler bombalarını halayın ortasına atarlar mıydı?


Gülmek sadece insan olmanın değil, insan kalmanın da belirtisi. Çünkü gülme dediğimiz eylemi yüz kaslarımız beyinden aldığı komutla gerçekleştirir. Demek ki gülmek için öncelikle düşünce üreten bir beyne, kaslarla iletişim sağlayan sinir sistemine sahip olmak gerek. Beyinin devrede olmadığı yüz hareketi gülme değil, sırıtmadır. Bundan dolayı, istifa sorusuna sırıtanın güldü diye kınanmasını ona çok bulurum. Bu hem o şâhısa hem gülmeyi bilen bize haksızlıktır.


Barışların katilleri ve katillerin arkasındaki güçler, katliam kararını kutsal kitaplarına dayandırıyor. Katiler Allah adına öldürüyor, katliamlarını “Allah’u Ekber” diyerek Allah’a haber veriyor ve onun adıyla kutsallaştırıyorken katledilen insanın aynı kaynaktan alıntılanan ifadelerle uğurlanması büyük çelişki olmaz mı? Öyleyse ölülerimizin ardından yaktığımız ağıt, katilin katlederken adına işlediği cinayeti duyurduğu Allah adına, onun kullandığı dille yapamayız. Ölüler arasında ayrım yapanla dilde, inançta birlik olmaz. Bundandır ki ağıdımız saygı duruşudur, şiirdir, slogandır, alkıştır kimi zaman acı bir tebessümdür; çünkü bunlar aynı zamanda öfkemizdir.


Ben öfkelendiğimde küfür de ederim. Bazı durumlarda, öfkesini yatıştırmanın bir yolunu bulana dek insanın yapabileceğin en iyi şey, bildiği küfürleri sayıştırmaktır. “Barış mitingiyle ilgili bu platformun talep ettiği Sıhhiye Meydanı’dır. Sıhhiye Meydanı’nda bariyerler konulmuştur, polis noktaları vardır. Kişilerin, bireysel olarak bir grupla birlikte yürümeleri özgür iradeleridir. Devlet buna karışamaz ve karışmamıştır.” diyen kişi, aynı anda benden payını aldı. Uzak illerden Ankara mitingine her gelişinde hareket ettiği il sınırından çıkmadan polis tarafından durdurulan biriyseniz; ve seyahat hakkınızı kısıtlanmasına gösterdiğiniz tepkinize polisten ‘sizin güvenliğiniz için’ engellendiğiniz yanıtını almışsanız siz de bu konuşma karşısında benim gibi dilinize sahip olamazsınız. Bakanlar Kurulu toplantısı ardından açıklama yaparken gazette yazarlarını da zikrederek “herkes diline dikkat etmeli” diyen Numan Kurtulmuş da kusura bakmasın! “Türkiye’de intihar eylemi yapabilecek kişilerin listesi dahi var. Biliyorsunuz bu, bir eylem hazırlığı içinde ama bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe veya elinizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız. Türkiye, demokratik bir hukuk devleti.” açıklamasıyla katliama göz yumduğunu itiraf eden başbakanına da herkes gibi benim de bir çift sözüm oldu.


Belki, tabutta taşınanın eve bir daha dönmeyecek annesinin/babasının/kardeşinin ölüsü olduğunu kabullenmeyen çocuk tepkisi bu; olsun, gerçekle yüzleşene kadar sizi telkin eder. Türkü söylemeye, halay çekmeye, alkış tutmaya; en âlâsından küfür etmeye devam edelim…

“İŞTE DEMİRTAŞ'IN GERÇEK YÜZÜ!”
Bu hafta sonu telefonumu troller kullandı. Twitter hesabımdan takipçilerime ve telefonuma kayıtlı numaralara saçma sapan mesajlar gitti. Mesajlardan biri “İşte Selahattin Demirtaş’ın gerçek yüzü”nü gösteren gizli bir konuşma bandına yönlendirmeydi. Sevindirici olan “hocam bu mesaj sizden gelmiş olamaz” diyerek takipçilerim tarafından uyarılmamdı. Demek ki çiğlik yapabileceğim düşünülmüyor.


Selahattin Demirtaş’ın gerçek yüzü diye bir mesaj elbette benden çıkmış olamazdı. Çünkü Demirtaş, şu yaşıma dek gördüğüm en sahici politikacı. Varsa bile Demirtaş’ın arka planını öğrenmek için özel konuşmalarına kulak kabartmak gerekmez; lüzum görürse mesajını kamuya açık ortamlarda da iletebilecek dil becerisine ve üsluba sahip biri. Sadece anlamak biraz kapasite gerektirir o kadar.

Twitter, sahteliği fark edince hesabımı dondurmuş. Şimdi güvenli, güvenle takip edebilirsiniz. @unalozmen