Hükümetin attığı her adım ise başka bir sorunun ortaya çıkmasına yol açıyor. Doların ateşini düşürmek için yurttaşlara döviz bozdurma kampanyası yapılmasının ardından lira neredeyse yüzde 10 değer yitirdi

Allah rahmet eylesin sizin kazan öldü!

SEMİH GÜVEN - Ekonomi Editörü

Türkiye’nin tarihinin en önemli seçimlerinden birini yapacağı ‘Başkanlık’ referandumuna günler kalmışken ekonominin daha fazla ayakta kalacak dermanı kalmadı. Bir yandan halktan alınan vergiler sürekli artırılırken öte yandan esnafa sanayiciye sıfır faizli cansuyu kredileri veriliyor. ‘Vergi Barışı’ uygulamasıyla devlet borçlarının önemli bir bölümünden ‘kasaya en azından nakit girsin’ diyerek vazgeçerken, ‘Varlık Barışı’ denilen uygulamayla ise ‘Kaynağın önemli değil, kara para da olsan gel’ deniyor. Kredi kartlarında limit artışları, tüketici kredisi borçlarına yapılandırma, kredilere daha çok taksit imkânı gibi uygulamaları yürürlüğe sokan hükümet ‘hele şu referanduma kadar ekonomi çökmesin, sonrasına bakarız’ derdinde. Ekonomide çember daraldıkça hükümet de sonuçlarına bakmadan bol keseden adım atmaktan çekinmiyor.

Hükümetin attığı her adım ise başka bir sorunun ortaya çıkmasına yol açıyor. Doların ateşini düşürmek için yurttaşlara döviz bozdurma kampanyası yapılmasının ardından lira neredeyse yüzde 10 değer yitirdi. Doların ateşinin yükselmesi iğneden ipliğe her üründe yeni zamların habercisi denmiş, buna karşın bazı yandaşlar tarafından ‘dolardan bize ne, ABD parası o sonuçta’ şeklinde akla mantığa sığmayan cevaplar bile alınmıştı. Önce ağırlıkla teknoloji ürünlerine gelen kur zamları şimdi iğneden ipliğe yayılmaya başladı. Ocak ayı enflasyonu ise enflasyonda halkın çok daha kötü günlere alışması gerektiğini gösterdi. Ocak ayında enflasyon bir önceki aya göre yüzde 2,46 oranında arttı. Yıllık enflasyon ise yüzde 9’u aşarak enflasyonda yeniden önümüzdeki aylarda çift hanelerin görülebileceğinin sinyallerini verdi. Enflasyonda gıdanın payını düşürme çabalarının ne denli ‘anlamlı’ olduğu da ocak ayı enflasyon verileriyle ortaya çıktı. Ocak ayında gıda ve alkolsüz içeceklerde aylık enflasyon yüzde 6,37’ye ulaştı (Milyonlarca dar gelirli yurttaşın gelirinin çok yüksek bir bölümünü gıdaya ayırdığı düşünürse yoksulun enflasyonu çok daha yüksek oldu). Gıdada yıllık enflasyon yüzde 7,7’ye ulaşırken bu rakam alkollü içecekler ve tütünde yüzde 22,9, sağlıkta yüzde 12,13, ulaştırmada yüzde 15,61 seviyesinde gerçekleşti. Akaryakıtta yıllık enflasyon yüzde 40’lara ulaştı. Döviz kurundaki yükseliş ve uluslararası petrol fiyatlarındaki yukarı yönlü fiyat artışlarının sürmesi halinde 2017 yılının da araç sahipleri için oldukça maliyetli geçeceği yüksek bir ihtimal olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yanında ilaçlara gelecek olan kur zammıyla birlikte enflasyonun önümüzdeki aylarda daha da artacağı anlaşılıyor. (Enflasyonun zayıf iç talebe karşın artması ise daha da düşündürüyor.)

İşsizlik yüksek, daha da yükselecek
AKP iktidarlarının bir türlü yol alamadığı istihdam sorunu da yine bu dönemde ciddi olarak karşımıza çıkıyor. En son açıklanan ekim ayı verilerine göre işsizlik geçen yılın aynı ayına göre 1,3 puan artarak yüzde 11,8’e tırmanmış durumda. Üstelik bu rakamlar devletin resmi rakamları. Türkiye İstatistik Kurumu’nun iş bulma umudunu yitirip de iş aramaktan vazgeçenleri işsiz saymaması gibi ‘ilginç(!)’ uygulamasını da göz önüne aldığımızda gerçek işsizlik yüzde 20’ye dayanıyor. Genç işsizlik ise yüzde 21’e ulaşırken tarım dışı sektörlerde her 3 kadından biri de işsiz. Öncü göstergelerin ekonomideki daralma sürecinin 2016’nın son çeyreğinde de sürdüğü ne işaret ettiği durumda referandum tarihine kadar işsizliğin daha da artması ihtimali oldukça yüksek.

allah-rahmet-eylesin-sizin-kazan-oldu-241589-1.

Kredi notu ‘çöp’ oldu
Hükümet ekonominin sapasağlam olduğunu iddia etse de uluslararası kuruluşların Türkiye’ye dönük bakışları oldukça karamsar. S&P ve Moody’s’in ardından bir diğer kredi derecelendirme kuruluşu olan Fitch de Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına çekti. Böylece Türkiye 3 önemli kredi kuruluşundan da yatırım yapılabilir notunu kaybetmiş oldu. Analistler yatırım yapılabilir notunu kaybeden ülkelerin tekrar yatırım yapılabilir notu almasının ortalama 6 yıl sürdüğü bilgisini veriyor. Kredi kuruluşlarının uluslararası sermayenin çıkarlarına uygun bir şekilde hareket ettiği gerçeğini gözardı etmemek gerekse de; komşularla savaş yaşayan, politik olarak istikrarsız, ekonomik olarak verimsiz olan Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke notunu kaybetmesi doğrusu insanı pek de şaşırtmıyor.

Kazan öldü…
Şaşırtmayan bir diğer tutum ise Hükümet-Saray çevresinin ekonomiye bakışı… 2002’den beri ‘tek başına’ iktidarda olan AKP hükümetleri halkın vergileriyle kurulmuş olan ve yüksek kâr getiren devlet kurumlarını haraç mezat satmaktan başka dişe dokunur hiçbir ekonomik aktivitede bulunmadı. Hammadde ihraç edip ürün ithal eden ekonominin katma değeri yüksek ürün üretmeden ayakta kalamayacağını hükümet içinde kimse sormadı. 3 tarafı denizlerle çevrili, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu’nun turizmde neden sadece Rusya’dan gelecek olan turiste bel bağlamak zorunda olduğunu, turizm politikalarında ‘eksik giden bir şeyler’ olduğunu herhalde 2016 yılına kadar hükümet içinde kimse konuşmadı. “Biz tarım ülkesiyiz, öyleyse 2002’den bu yana neden tarım ürünü ithal ediyoruz, burada ürettiğimiz bize yetmez mi” diye bir düşünce ülkeyi yönetenlerde yer etti mi, o da belirsiz. Ekonominin yıldan yıla yanlış politikalarla freni boşalmış kamyon gibi yokuş aşağı itildiği bu dönemde Hükümet ve Saray’a kalsa ekonomideki sıkıntıların nedeni ‘faiz lobisi’, ‘Türkiye’nin başarısını kıskanan dış güçler’ gibi bir takım kökü dışarıda unsurlar… Yatırıma dönüşmeyen sıcak parayla ülke idare edilirken hükümetin bunu büyük başarı olarak sayması, aynı sıcak paranın ülkeden çıkışının ise tepkiyle karşılanması akıllara Nasreddin Hoca’nın o meşhur fıkrasını getirir: “Allah rahmet eylesin sizin kazan öldü”.

allah-rahmet-eylesin-sizin-kazan-oldu-241590-1.

Bu düzen değişmeli
Peki, ne yapmalı? ‘Kârlar özel, zararlar kamusal’ mantığıyla suni başarıları göklere çıkarıp başarısızlıklarını hiç üstüne alınmayan zihniyet şimdi de parlamenter sistemi tüm kötülüklerin anası sayıp yerine ‘partili cumhurbaşkanlığı sistemi’ dedikleri tüm ülkeyi tek bir adamın iki dudağı arasına hapseden garabet bir sistemi halka dayatıyor. Buna karşın AKP’nin Kasım 2002’den beri zengini daha zengin, yandaşı ‘bir hayli’ zengin, orta sınıfı yoksul, yoksulu ise daha yoksul hale getiren düzenine HAYIR demek, alın teriyle geçinen milyonların cebine de, geleceğine de hayırlı gelecek…