Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, yılbaşında AB Dönem Başkanlığı’nı üstlenen Fransa’ya oldukça değerli bir hediye sundu. Komisyonun 31 Aralık’ta 27 üye ülkeye gönderdiği bir yasa tasarısında nükleer enerji ve doğalgaz ‘yeşil’ yani ‘çevre koruyan’ enerji olarak tanımlanıyor. Bu, nükleer enerji santrallarına ilişkin tartışmalara kesin olarak karşı çıkan ve önümüzdeki dönemde yeni santrallar kurmayı hedefleyen Fransa açısından büyük bir siyasal destek ama Almanya’nın kısa bir süre önce görev başı yapan ‘yeşil’ ortaklı hükümetine bir darbe.


Aslında tasarının ‘doğalgaz’ konusunda hükümetin sosyal demokrat kanadını rahatlatan bir boyutu da var. Ancak çevre konusunda büyük hedeflerle iktidar ortağı olan, federal hükümette mevcut çevre bakanlığının yanında bir de ‘iklim koruma bakanlığı’ kurulmasını sağlayan Yeşiller Partisi’nin bunu içine sindirmesi çok zor. Nitekim hükümette Federal Başbakan Yardımcısı, Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı olarak görev alan Yeşiller’in Eş Genel Başkanı Robert Habeck ve yine aynı partiden Çevre Bakanı Steffi Lemke, AB Komisyonu’nun tasarısının kabul edilemez olduğunu açıkladılar.

TASARI GÖRÜŞÜLECEK

Milyarlarca euroluk AB fonlarının ve destek kredilerinin enerji alanındaki özel sektör yatırımlarına yönlendirilmesinde esas alınacak kriterleri belirleyen ve böylece kamuoyuna da açıklanmış olan ‘sınıflandırma yasa tasarısı’ iki hafta boyunca üye ülkeler tarafından incelenecek, değişiklik önerileri dikkate alındıktan sonra nihai şeklini alan tasarı önümüzdeki aylarda yasalaşacak. Tasarıya karşı çıkan Avusturya’nın merkez sağ-yeşil koalisyon hükümeti konuyu yargıya taşıyacağını açıkladı. Almanya da karşı çıkıyor, ancak Berlin’in nasıl bir yol izleyeceği henüz belli değil. Tasarının, çevreci enerjileri belirleme konusunda yıllardır uzlaşamayan AB’nin ilgili kurumlarının gündemine getirilip, oylanmasını engellenmesi ya da geciktirebilmesi pek mümkün görünmüyor. Çevre konusunda duyarlı partilerin, yani Yeşiller ve kısmen sosyal demokratların Avrupa Parlamentosu’nda bu konuda direneceği kesin. Ancak parlamento aritmetiği bu konuda çoğunluğa ulaşmalarına izin vermiyor. Geriye AB Bakanlar Konseyi kalıyor. Orada da üye ülkelerin yüzde 65’inin yani en az 20 ülkenin hükümetinin tasarıya karşı olması gerekiyor. Nükleer enerjiye kesin olarak karşı çıkan Almanya ve Avusturya’nın orada da azınlıkta kalacağı, en fazla Lüksemburg, Danimarka ve Portekiz gibi küçük üyelerin desteğini alabileceği öngörülüyor.

NÜKLEERDEN VAZGEÇİLDİ

Konuyla ilgili kamuoyu yoklamaları da Almanya’da halkın çok büyük bir bölümünün nükleer enerjiye karşı olduğunu gösteriyor. Çevreci hareket öteden beri zaten çok güçlüydü. Çernobil (1986) ve Fukişima (2011) felaketlerinin de etkisiyle daha güçlendi ve Almanya’da nükleer enerjiden tamamen vazgeçilip alternatif enerjiye yönelme konusunda uzlaşıldı. Merkez sağ partiler de bunu desteklemek zorunda kaldılar. Bu konuda alınan kararlar, hükümet değil, devlet politikası olarak uygulanıyor. Önceki hükümetlerin planladığı aşama aşama nükleer santralların faaliyetlerine son verme kararları, şimdiki hükümetin programında da yer alıyor. Nitekim bunun gereği olarak Almanya’da faaliyet gösteren son altı nükleer santraldan üçü yılbaşı gecesi devre dışı bırakıldı, diğer üçünün faaliyetine de yılsonunda son verilecek.

Ancak çevre konusunda tüm dünyaya örnek olma iddiasındaki yeni hükümetin başındaki sosyal demokrat Olaf Scholz’un AB Komisyonu’nun yeni tasarısına tepkisi, kabinesindeki Yeşil bakanlarınki gibi sert olmadı. Kendisi konuyla ilgili açıklama yapmadı. Hükümet Sözcüsü ise tasarının incelendiğini açıkladı. Sözcü, başarı şansı olmadığı için Avusturya gibi bir yasal itiraz girişiminin de düşünülmediğini açıkladı. Nükleer enerjiyle sorunu olmayan hükümetin liberal kanadından gelen tepkiler de Alman hükümeti içinde bu konuda görüş birliği olmadığını gösteriyor.

ENERJİK İTİRAZ

Bu arada tasarının-Yeşillerin yaşadığı hayal kırıklığı hariç-aslında Almanya için hiç de kamuoyunda tartışıldığı gibi ağır bir duruma yol açmayacağını savunanların tezleri de yabana atılacak gibi değil. Bu kesimlere göre doğalgazı da ‘çevreci’ ilan eden tasarı, Federal Başbakan Olaf Scholz’un ‘Kuzey Akım 2’ doğalgaz hakkı konusunda elini rahatlatıyor. Scholz, Almanya’nın gelecekteki, en azından yakın ve orta gelecekteki, ucuz enerji ihtiyacını karşılama konusunda Rusya’yla ortak gerçekleştirilen milyarlık ‘Kuzey Akım 2’ hattına olumlu bakıyor. Ortağı Yeşiller ise hem çevre tahribatına neden olduğu, hem de Rusya’nın dış politikada güçlenmesine katkıda bulunduğu gerekçesiyle bu hattın açılmasına karşı çıkıyor. Scholz’un hem nükleer enerjiyi (ve hem de doğalgazı) yeşil enerjiye geçilecek gelecek için ‘çevreci geçiş enerjisi’ olarak ilan eden tasarıya enerjik bir itiraz göstermemesinin nedeni bu. Kimi çevreci kesimler bu yüzden onu Brüksel ve Paris’le kirli bir pazarlık içinde olmakla suçluyorlar.

Konu Yeşillerin inanılırlığı açısından hayati bir önem taşıyor.

Ancak bu konudaki farklılıklarının koalisyonu tehlikeye atması olası görülmüyor. Dolayısıyla Almanya Yeşilleri’nin birkaç ay sonra muhtemelen küçük değişikliklerle bu tasarının bir AB yasası haline gelmesini engellemeleri mümkün görünmüyor.

Daha işin başında ağır bir darbe aldılar.

Tabii bu darbe aslında Yeşillere değil, küresel ısınma nedeniyle her geçen gün biraz daha büyük bir çevre felaketine doğru ilerleyen tüm insanlığa…