Faşistlerle nasıl mücadele edilebilir? Irkçı saldırılar karşısında Almanlar sokağa çıkıyor ve yeni stratejiler arıyor

Almanlar Neo-Nazileri durdurabilecek mi?

Josephine HuetlIn

Almanya için Alternatif (AfD) Partisi tarafından aşağılanan muhafazakâr bir siyasetçi haziran ayında evinin önünde vurularak öldürülmüştü. Halbuki bir ara AfD kampanyasının posterlerini sokaklara asmasına bile yardım etmişti. Suçu neydi? İnternette yayınlanan videolarında Şansölye Angela Merkel’in mülteci politikasını ‘Hıristiyan ve Alman değerlerimizin gereği’ olarak tanımlıyordu. AfD tabii ki sorumluluğu reddetti. Fakat ülkede yükselen faşizm tehdidini kavrayanlar için Walter Lübcke önemli bir sembol haline geldi.

Eski Doğu Almanya eyaleti Türingiya’daki karmaşık siyasi dengeler AfDli siyasetçileri, Merkel’in Hıristiyan Demokratlarını ve Hür Demokratik Parti’yi eyalet başkanını belirlemek için masaya oturttu. Yaşanan gelişme neo-faşistler için büyük bir atılım olarak algılandı, önceleri ‘zehir’ gibi algılanan parti için büyük başarıydı. İnsanlar eyalet meclislerinin, parti merkezlerinin önüne giderek eylemler yaptı, sloganlar attı ve bazen gözyaşları döktü.
Magdeburg şehrinde AfD karşıtı eylemleri organize edenlerden Robert Fietzke, “İnsanlar öldürülüyor fakat bazı siyasetçiler hâlâ bu partinin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamıyor” diyor.

‘FAŞİSTLERLE ORTAKLIK OLMAZ’

Hür Demokratlar Partisi adayı Thomas Kemmerich koalisyon tarafından eyalet başkanlığına seçildikten 24 saat sonra istifa etti. Fakat siyasi kriz daha yeni başlıyordu. Merkel koalisyonu reddetti ve Merkel’in veliahtı olarak görülen Annegret Kramp-Karrenbauer istifa etti. Bu esnada eylemler sürüyordu. Cumartesi günü Türingiya eyaletinin başkenti Erfurt’ta 9 bin insan sokaktaydı. Ellerindeki pankartlarda “Faşistlerle ortaklık olmaz” yazıyordu.

Avrupa ve ABD’de aşırı sağcı siyasetçiler güce erişmek için ana akım sağ partilerle işbirlikleri kuruyorlar. Fakat AfD ve tabanındaki neo-Naziler ülkedeki aşırı sağcı eğilimleri suiistimal ederken insanlar git gide karşı koyuyor.

AfD bilhassa doğu eyaletlerinde başarılı oluyor. Türingiya’da partiye liderlik eden Björn Höcke’nin bir faşist olduğu mahkeme tarafından tescil edildi çünkü Höcke öyle bir kitap yazmıştı ki önlerine konduğunda yazarın Hitler mi yoksa Höcke mi olduğunu AfD’li siyasetçiler bile tahmin edemedi. Partisinin yönetim kademesindeki çoğu siyasetçi gibi Höcke de batı Almanyalı fakat siyasi vizyonu doğu kırsalındaki ‘galik köyler’ üzerine. Müritlerin bu bölgede şehirleri ‘fethetmeleri’ gerektiğini söylüyor.

‘MESELE ORADA OLMAKTI’

2014 yılından beri eyalet meclislerinde koltuk bulan AfD, birçok insanın hayatını zorlaştırıyor. Her kim partiyi eleştirirse yasal uyarı alıyor. Parti aynı zamanda sivil toplum kuruluşların finansmanını kesmek istiyor. Brandenburg eyaletinde AfD en büyük ikinci parti konumunda. 1990’lı yıllarda ülkenin ilk ‘mobil danışma ekibi’ bu eyalette kurulmuştu. Örneğin, neo-Naziler evinizin sokağında mülk satın alırsa ne yapmanız gerektiği gibi konularda danışmanlık veriliyordu. O günlerde sağcı cinayetler işleniyor, sağcılara karşı direniş faaliyetleri genelde göçmenlerin evleri kundaklandığında itfaiyecilere yardım etmek gibi faaliyetler ekseninde yürüyordu. Yaklaşık 30 yıldır danışmanlık veren Schenderlein ‘mesele orada olmaktı’ diyor.

Schenderlein’in aktardığına göre, bugünlerde, klasik neo-Nazileri nadiren görürsünüz: “Bu günlerde daha çok ‘endişeli yurttaşlarla’ karşılaşıyoruz. Bu insanlar aşırı sağcı partilere üye değil fakat mitinglere gidiyor, partinin görüşlerine sempati duyuyorlar.” Bu tipte seçmenin sayısının giderek arttığını ve danışmaya gelen insanların daima daha endişeli göründüğünden söz ediyor.

Yerel siyasetçiler demokratik yollardan seçilen AfD’lilerle nasıl baş edeceklerini bilemiyorlar. Bu insanlardan bazıları eski neo-Naziler. Siyasi etkinliklere davet edilmeliler mi, edilmeliler mi? Schenderlein yerel siyasetçilerin genelde davetkar olduğunu, fakat sonraları bundan pişman olduklarını aktarıyor.

2018 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Türingiya eyaletindeki aşırı sağcı sayısı son 20 yıldır yatay seyretse de, gitgide daha fazla insan kendini ‘sağa eğilimli’ olarak tarif ediyor. AfD yürüttüğü koalisyon stratejisinde tam olarak bu ‘yumuşak karnı’ suistimal ediyor. Aşırı sağcılık daha yaygın hale gelmese de bu tip görüşlere sahip insanlar fikirlerini ifade etmekte daha rahat davranıyor ve böylece aşırılıkçılar için işbirliği kapısı aralanmış oluyor.

AfD MÜLTECİLERİ HEDEF ALIYOR

Erfurt’ta düzenlenen eylem esnasında iki kişiyle konuşmuştum. Lutz Kempe ve Thomas Brückner. Arnsadt’tan buraya gelmişlerdi. Engellilerle çalışıyor, tekerlekli sandalye basketbolu ve bilgisayar kulübü gibi etkinlikler düzenliyorlardı.

Brückner “AfD herhangi bir çözüm önermiyor. Bildikleri tek şey, suçu mültecilere atmak.” Arkadaşı da ona katılıyor: “Hiçbir şey yapmıyorlar. Eyalet meclisinde oturup duruyorlar.”

Almanya’daki siyahileri temsil eden bir sivil girişim için çalışan Tahir Della, “Verilen tepki beni çok şaşırttı” diyor. Sağcılara karşı çıkan eylemlerin daha geniş bir çatı altında; ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, Yahudi düşmanlığına ve benzeri ideolojilere karşı şekillendirilmesi için büyük bir şans olduğunu aktarıyor. Konunun yalnızca bu söylemlere hedef olanları değil, “Nasıl bir toplumda yaşamak istiyoruz?” sorusunu soran herkesi ilgilendirdiğini söylüyor.

Della, NSU Mahkemesi denen yenilikçi bir gruba da destek veriyor. Alman yetkililerin eylemsiz kaldığı noktalarda, Neo-Nazilerden oluşan bir grubun 1999–2006 yılı arasında karıştığı suçları araştırıyor.

Resmi mahkeme süreçlerinden birinde kurbanın ailesi polis memurlarının, istihbaratçıların ve farklı ihbarcıların tanık olarak dinlenmesini talep etmişti. Fakat savcı ve hakim bu taleplere tekrar tekrar engel olmuşlardı. Neticede hak savunucuları ve sivil girişimler ortaklaşa çalışmaya başlamış, ailelerin avukatlarının topladığı kanıtlar vasıtasıyla harekete geçmişlerdi.

İSTİHBARATÇILAR, POLİSLER SUÇ ORTAĞI

Bu ‘sivil mahkeme’ Londralı araştırma grubu Adli Mimari ile birlikte çalışmaya koyulmuş, Kassel şehrinde ailesinin internet kafesinde öldürülen 21 yaşındaki Halit Yozgat cinayetini an be an baştan kurgulamıştı.

Terör hücresinin içine sızan ve cinayet esnasında internet kafede bulunan Andreas Temme verdiği ifadede silah sesi duymadığını ya da internet kafeden çıkarken Yozgat’ın cesedini görmediğini iddia etmişti. Oluşturulan kurguya göre, bu imkansızdı.

Bağımsız mahkemenin yayınladığı 68 sayfalık iddianamede istihbarat memurlarının, polislerin ve suç ortağı konumunda olduğu düşünülen diğer kişilerin de isimleri vardı. Fakat iddianamede verilen bilgiye göre sonuca varmak imkansızdı çünkü Alman istihbarat ajansı terör hücresi ile ilgili belgeleri yayınlamayı reddediyordu.
O günden sonra polis, ordu ve istihbarat kurumları içinde sağcı oluşumlar olduğuna dair çok sayıda haber çıktı. İçişleri Bakanı Horst Seehofer’ın ‘aşırıcılarla topyekun mücadele edileceği’ açıklaması ise ancak Walter Lübcke cinayetinden sonra geldi.

Sivil mahkeme ‘duruşmalar’ için bir araya gelmeye devam ediyor. “Suçluları ifşa ediyoruz” diyorlar ve bakanların, dedektiflerin ve bürokratların isimlerini okuyorlar.

Cinayet soruşturmalarının engellendiğinin ya da çeşitli sosyal politikalar vasıtasıyla terörist grupların büyüdüğünün ve radikalleştiğinin altını çiziyorlar.

Chemnitz’de görülen duruşmaya 500 kişi katılmıştı; oda tıklım tıklımdı. Şehir önceleri ırkçı isyanlarla ve AfD siyasetçilerinin diğer radikal gruplarla ortaklaşa düzenledikleri eylemlerle bilinirdi. Della bu gibi etkinliklerin önemli ağ oluşturma faaliyetleri olduğunu söylüyor ve “Birlikte çalışmaya devam etmek istiyoruz çünkü bu parti çok tehlikeli ve gitgide daha fazla insan hedefe konuyor” diyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Daily Beast