Dış politikada dost yoktur, çıkarlar vardır” derler ya da “İlkeler yoktur, çıkarlar vardır.” Benim baktığım yerden çok da doğru görülen klişeler değil bunlar. Dünyanın sizin dışınızdaki ülkeleriyle ilişkilerin dostluklar, ilkeler ve bir ahlak üzerine oturmasını yeğlerim.

Yeğlerim ama “çıkarlar” söz konusu olduğunda ne ahlak, ne ilke, ne de dostluk kalan bir dünyada yaşadığımızı da bilirim.

Erdoğan’ın Cuma namazı çıkışı, Türkiye için her açıdan en önemli ülke olan Almanya’ya söyledikleri haber olarak eskidi. Üzerine de epey yazıldı, söylenmedik pek bir şey kalmadı.

Ne Hıristiyan Demokratları (CDU), ne SPD’yi, ne Yeşilleri... Bunların hepsi Türkiye düşmanıdır. Orada şu anda Türkiye’ye karşı düşmanlık yapmayan siyasi partilere gerekli desteği verin” diyen Erdoğan, Almanya’daki “soydaşlar”ın kime oy vermemesi gerektiğini söyleyip kime oy vermesi gerektiğini söylemeyince, Pazar günü BirGün’de Bülent Mumay da haklı olarak sormuştu: “Neo-Nazilere mi oy verelim, size terörist diyenlere mi?

Erdoğan’ın kime oy verilmesi gerektiğine dair işareti “Oyumuz boşa gider, küçük parti falan demeyin. Bu onur meselesi” şeklinde oldu ama bununla ne faşist Almanya için Alternatif Partisi’ni (AfD) ne de AKP’ye en sert eleştirileri getiren Sol Parti’yi (Die Linke) kastetmiş olabilir. Türkiye ve kendisi için söyledikleri yenilir yutulur olmayan Liberal Demokrat Parti’yi de (FDP) kastetmiş olamaz.

Geriye iki siyasi oluşum kalıyor: 2010’da kurulan Yenilik ve Adalet Birliği Partisi (BIG) ve oluşumu geçen yıl ilan edilen AKP’ye yakın Alman Demokratlar Birliği (ADD). İslami duyarlılıkla oy verecek Türkiye kökenli Almanya vatandaşlarının bir kısmının bu iki partiye de kuşkuyla bakıp oy vermediğini söyleyenler var.

En son 17 Mayıs 2017’de Kuzey Ren Vestfalya seçiminde BIG 17 bin 421, ADD de 12 bin 688 oy almışlardı ve genelde en fazla bunun 4 misli oy alabilecekleri tahmin ediliyor. Bir ay sonraki seçim için BIG zaten boykot çağrısı yaptı.

Hal böyleyken, Erdoğan’ın çağrısının ve Almanya’ya dönük ifadelerinin amacının soydaşların oyunu etkilemek ve Almanlara bir ders vermekten çok burada 2019 seçimlerini etkilemek olduğu söylenebilir. Bu söylemin arkasındaki hesap milliyetçi muhafazakâr hassasiyetlere yaslanmak ve epeyce sarsılmış MHP tabanını AKP’ye eklemlemek olsa gerek.

AKP’nin Avrupa’da, özellikle de Almanya’da, son derece etkili ve örgütlü olduğuna kuşku yok. Oradaki Türkiye kökenliler arasındaki oyu Türkiye ortalamasının üzerinde. Almanya genelinde ortalama yüzde 59.7 oy aldığı, Münster gibi kimi şehirlerde bu oranın yüzde 70’e çıktığı, Köln’de yüzde 60’ın üzerinde seyrettiği, yalnızca Berlin’de yüzde 48.47 ile Türkiye ortalamasının biraz altına indiği görülüyor.

Türkiye’de AKP’ye Avrupa’da (Almanya’da) daha çok sol, sosyal demokrat partilere oy veren Türkiye kökenliler yaşadıkları yerlerde “çıkarlarına” dayanan bir siyasal tercih yapıyorlar ve Erdoğan’ın söylemleri en çok onları endişelendiriyor.

20 yıldır Almanya’da taksi şoförlüğü yapan bir Türk gündelik hayatlarının bu söylemlerden nasıl etkilendiğini anlatmak için, “Geçenlerde biri arabama bindi. Türk olduğumu anlayınca durdurup indi. Artık bu düzeyde tepkiler görmeye başladık” dedi.

Yıllar önce Avusturya’ya giden ve TC vatandaşlıkları iptal edilmemiş, Türkiye’ye girerken Türk kimliklerini kullanan ve burada çoğu AKP’ye oy verenler artık korkuyla TC vatandaşlıklarını gizlemek için memlekete vize alarak gelmeye başladılar. “Doydukları yer”de sorun yaşamamak için “doğdukları yer”e vize alarak geliyorlar. Biletlerini kesen seyahat acentaları, beceremeyenler için, internet üzerinden formları doldurup vize almayı da iş edindi.

Erdoğan’ın oy vermeyin dediği partiler büyük olasılıkla 24 Eylül seçimi sonrası da Almanya’da iktidar olacaklar. Bir ders alır ve Türkiye’ye yaklaşımlarını değiştirirler mi bilmiyorum. Ancak, “Ders verin” diye seslenilen soydaşların korkuyla davranışlarını değiştirdiklerini biliyorum.