Almanya‘nın koronavirüs salgınıyla ilgili önlemler ve sınırlamalara itirazlar hep oldu. Ancak salgının birinci dalgası yaşanırken, eyalet hükümetleri ve merkezi hükümet arasındaki yetki ve sorumlulukları oldukça dengeli bir biçimde düzenleyen federal sistemin etkili olduğu görüldü. Merkezi hükümetin eyaletler hükümetleriyle görüş birliğine varıldıktan sonra ya da onlarla birlikte aldığı kararlar, toplumun geniş kesimlerinden de onay gördü.

İtirazlar da oldu. Bunun için siyasal ve hukuki itiraz yolları hep açık kaldı, işledi.

Bu arada hükümetin aldığı kararların ardında, virüsün büyük bir hızla yayılmasının önlenmesi hedefinin değil, başka hesapların olduğu iddiaları da gündeme geldi.

Ancak sonuçta hükümetin kişisel hak ve özgürlükleri, toplum sağlığı gerekçesiyle sınırlandırması oldukça yaygın bir uzlaşıyla karşılandı, meşruiyeti sorgulanmadı.

Böylece Almanya salgınla mücadelede en başarılı ülkeler arasında yer aldı.

Bir süredir salgının ikinci dalgası yaşanıyor.

Birçok ülkede olduğu gibi Almanya‘da da salgınla ilgili istatistikler, önümüzdeki kış aylarında kontrolün elden kaçırılabileceği endişesine yol açıyor.

Bu durum yeni önlemlerin alınmasını zorunlu kılıyor.

Ancak son günlerdeki tartışmalar ikinci dalgayla mücadele sürecinde hükümetin işinin eskisi gibi kolay olmayacağını gösteriyor.

Almanya salgınla mücadeleyi bu tartışmaların eşliğinde yürütürken, federal hükümet birlik içinde hareket ediyordu. Hükümetin büyük ortağı Hıristiyan birlik partilerine mensup eyalet başbakanları arasında bazı görüş ayrılıkları görüldü, ancak bunlar sistemi bloke etmeyen tartışmalar olarak kaldı. Bu arada CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) genel başkanlığı için yürütülen iç mücadele de ertelenmişti. Genel başkanlık için yarışan üç aday da hükümetin korona kriziyle mücadelesini olumsuz yönde etkileyecek çıkışlardan kaçındılar.

CDU‘nun yeni genel başkanı önümüzdeki aralık ayı başında düzenlenecek kongrede seçilecekti. Bu seçim çok önemli. Çünkü seçilecek başkan, önümüzdeki yıl gerçekleştirilecek genel seçimlere Hıristiyan birlik partilerinin ortak başbakan adayı olarak girecek ve büyük bir olasılıkla ardından federal başbakanlık görevini üstelenecek.

Ancak önceki gün CDU yönetimi kongreyi iptal ettiğini açıkladı. Gerekçesi, önümüzdeki haftalarda salgınla ilgili gelişmelerin hangi istikamette gideceğinin belli olmadığı ve ne kadar önlem alınırsa alınsın Almanya‘nın dört bir köşesinden gelecek 1000‘i aşan delegenin bir salonda biraraya getirilmesinin çok riskli olacağıydı. Sanal kongre düzenlenmesi ya da mektupla seçim gibi birçok seçenekler de mümkün görülmüyordu. Kongrenin nasıl ve ne zaman gerçekleştirileceği önümüzdeki günlerde kararlaştırılacak.

Seçimin favori adaylarından Kuzey Ren Vestfalya eyaleti Başbakanı Armin Laschet ve diğer aday Norbert Röttgen, bunu doğal karşıladılar.

Ancak diğer favori aday Friedrich Merz, ağır bir tepki gösterek parti yönetimine isyan etti. Genel başkanlığa seçilmesini önlemek için kendisine bir „komplo“ kurulduğu iddiasını ortaya attı. Böylece muhafazakar sağ saflarda aylardır süregelen barış ortamı ortadan kalkmış oldu.

Daha önce de Merkel karşısında ağır hezimetler alarak, geri çekilmek zorunda kalan Merz‘in tepkisinin neden olduğu şaşkınlık, ağır bir krizin işaretlerini veriyor. Bu arada CDU‘nun sağ kesimlere dayanan Merz‘in kendisini bir komplonun kurbanı olarak göstererek krizi derinleştirmesi „artık Almanya‘nın da bir Trump‘ı var“ yorumlarına yol açıyor.

Bu arada benzer bir gelişme de solda yaşandı. Yarın Erfurt‘ta gerçekleştirilecek kogrede Sol Parti de yeni eş genel başkanlarını seçecekti. Partinin Hessen ve Thüringen eyalet teşkilatı başkanları Janine Wissler ile Susanne Hennig-Wellsow‘un birlikte aday oldukları kongre de salgın nedeniyle ertelendi. Yaşanan koşulların doğal bir sonucu olan bu karar tartışma konusu olmadı.
Yani her iki parti de bir süre „geçici“ ekiplerin yönetiminde kalacak.