Çoğunluk Trump döneminde kötüleşen ABD-Almanya ilişkilerinin Biden ile birlikte bir nebze de olsa iyileşeceği umudunda. Ancak Biden’ın başkan olması halinde de Kuzey Akım-2, ticaret savaşları, NATO’ya katkı ve Almanya’daki Amerikan askerlerinin durumu gibi konularda ABD’nin tutumunun özünde değişmesi beklenmiyor.

Almanların tercihi neden Biden?

ABD’deki seçim süreci Almanya da büyük bir ilgiyle takip ediyor. Araştırmalara göre Almanların çok büyük bir çoğunluğu Beyaz Saray’a Joe Biden’in yerleşmesini tercih ediyor. Böylece Trump döneminde iyice kötüleşen ilişkilerin bir nebze de olsa iyileşmesi umuluyor.Ancak siyasal gözlemciler, Biden’in seçilmesi halinde de birçok sorunun devam edeceği uyarısında bulunuyor. ABD’nin bundan sonra Batı dünyasına liderlik yapamayacağı, Avrupa Birliği’nin bağımsız bir aktör olarak uluslararası politikada yerini alması için çabaların artırılması çağrıları yükseliyor.

Almanya’da kamuoyu Biden’den yana. Siyaset ve iş dünyasının aktörleri de. Kamu televizyonu ZDF için kısa bir süre önce yapılan son anketlere göre Almanların çoğunluğu (yüzde 54) Biden’ın seçimi kazanacağını tahmin ediyor. Donald Trump’a şans tanıyanların oranı ise yüzde 33’te kalıyor. Aynı ankette, “ABD başkanı olarak hangisini tercih edersiniz?” sorusuna katılımcıların yüzde 89’u Biden diyor. Trump’ı tercih edenlerin oranı ise sadece yüzde 4. Almanların büyük çoğunlukla Trump’ın yerine Biden’i tercih etmesi, öncelikle dört yıllık görev süresinde Trump’ın Almanya’ya karşı tavrından kaynaklanıyor. Biden’in daha yetkin, daha sempatik ve daha güvenilir görülmesinden değil.

ZORBALIĞA İTİRAZ VAR

Almanların çoğunluğu uluslararası kurumları, anlaşmaları tanımayan, müttefiklerini şantaj yoluyla özellikle Rusya ve Çin’e karşı politikalarına katılmaya zorlayan, tüm insanlığı tehdit eden korona salgınını önemsemeyen Trump’ı, Almanya’nın da bir parçası olduğu batı dünyasının lideri olarak görmüyor.

Almanların Amerika’daki başkanlık seçimlerine ilişkin tahmin ve tercihlerine ilişkin anket sonuçları, Alman siyasetindeki egemen havayla da örtüşüyor. Berlin ve Washington arasındaki giderek kötüleşen ilişkilerin düzelebilmesi için politikacılar çoğunluğu da Biden’ın seçilmesini umuyor.

Gözlemciler, siyasi kariyerinin önemli bir bölümünü uluslararası ilişkiler alanında üstlendiği görevlerle geçen Biden’ın başkan seçilmesiyle Trump’ın büyük ölçüde tahrip ettiği transatlantik düzenin aktörlerinin birbirini rakip değil, ortak olarak görmeye başlayabileceği görüşünde. Kimse bu durumda ABD ve Almanya arasındaki anlaşmazlıkların ortadan kalkacağı hayalini kurmuyor. Ancak diplomasiyi dış politikanın en önemli aracı olarak görmesi ve birçok konuda Avrupalı müttefikleriyle eşit partnerler olarak görüşerek yol almayı hedeflemesi Biden’ın her fırsatta, “önce Amerika” diyen Trump’a karşı tercih edilmesine yol açıyor.

Demokrat adayın seçilmesi halinde Trump’ın ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çıkaran kararlarını düzelteceğini açıklaması bu umutları besliyor. Yine Trump “Gerekirse ABD’nin NATO’dan da çıkarırım” tehditlerinde bulunurken, Biden’in ittifakı güçlendirmeye çalışacağına dair açıklamaları da kendisine sempatinin artmasını sağlıyor.

DEVAM EDECEK SORUNLAR

Ancak ABD ile Almanya arasındaki anlaşmazlıkların bir bölümü Trump döneminde daha da kötüleşmiş olsa da öncesi de var. Biden’in başkan olması halinde de Kuzey Akım-2, Çin’le ticari ilişkiler, AB-ABD ticaretinde gümrükler, NATO üyesi ülkelerin askeri harcamalara katılım payları ve Almanya’da konuşlanmış Amerikan askerlerinin durumu gibi konularda Amerika’nın tutumunun özünde değişmesi beklenmiyor.Trump ve Biden’in bu konulardaki tutumu özetle şöyle:

Kuzey Akım-2 projesi: Trump, Almanya’yı bir taraftan Rusya’ya karşı savunmasını ABD’nin sırtına yüklüyor, diğer taraftan da Rusya’ya doğal gaz için milyarlarca dolar ödüyor diye eleştirerek, projenin iptal edilmesi için uğraşıyor. Projenin durdurulması için alınan yaptırımlar Kongre’de Cumhuriyetçilerve Demokratlar tarafından desteklenmişti. Biden de Obama döneminde Başkan Yardımcı olarak projeyi eleştirmiş, “Avrupa için çok kötü bir anlaşma” olarak değerlendirmişti.

NATO ödenekleri: Trump, Berlin’i ittifak bütçesine katılım payını ödememekle suçluyor. Bilindiği gibi 2024’e kadar her üye ülkenin NATO’ya kendi gayri safi milli gelirinin yüzde 2’si oranında katılması gerekiyor. Biden, daha Obama döneminde tüm üye ülkelerinin savunma harcamalarını artırması için girişimlerde bulunduklarını söylüyor ve “Müttefiklerimiz üzerlerine düşeni yerine getirmeli” diyor.

Amerikan askerleri: Almanya’nın savunma harcamalarını artırma konusundaki çağrılara kulak asmaması üzerine Trump, Almanya’da konuşlandırılmış Amerikan askerlerinin üçte birini çekeceğini açıklamıştı. Biden, bu çıkışı Putin’e bir hediye olarak eleştirdi ve seçimi kazanması halinde bu kararı gözden geçireceğini açıkladı. Ancak gözlemciler bunun gerçekleşme şansının çok düşük olduğu görüşünde birleşiyor.

Ticaret: Trump, AB ile ticari anlaşmazlıklar konusunu her fırsatta gündeme getiriyor ve Amerika’ya otomobil ithalatına yönelik gümrük vergilerini artırma tehdidinde bulunuyor. Biden ise “suni bir ticari savaş” olarak değerlendirdiği bu duruma son vereceğini açıklıyor, ancak AB’nin özellikle tarım ürünlerine getirdiği standartlarını Amerika’nın rekabet şansını tehdit ettiğinden şikâyet ediyor.

Çin ile ilişkiler: Trump, Almanya’yı da Çin’e karşı yürüttüğü ticaret savaşındaki “Demokrasiler İttifakı” içinde görmek istiyor. Biden de Amerika’nın söz konusu ittifak içinde gördüğü Almanya’nın Çin’e karşı ekonomik yaptırımlara katılması yolundaki talepleri sürdürecek.

ORTAK ÇÖZÜM GİRİŞİMLERİ

Bütün bunlar ABD başkanının değişmesiyle de yaşanan anlaşmazlıkların devam edeceğini gösteriyor. Biden sorunlara transatlantik düzen içinde cevap aramayı önemsiyor, bu nedenle Almanya’da önemseniyor. Kısa bir süre önce Almanya’nın birliğinin 30’ncu yıldönümü kutlandı. Bu vesileyle Almanya eski Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ile ABD’nin bu ülkedeki eski büyükelçilerinden John B. Emerson’un kaleme aldıkları ortak çağrı da bu doğrultudaydı. “Ortak yanlarımızı yeniden gündeme getirmeye ihtiyacımız var” başlıklı çağrıdaki düşüncelerin bazıları şöyle:

► Pandemi sonrası yeniden yapılanma programının, özellikle koruyucu malzemelerin ve aşı üretimi konusu dikkate alınarak birlikte geliştirilmesi.

► BM, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kurumların yeniden organize edilmesi.

► Doğal gaz boru projeleri üzerine tartışmak yerine, gelecekteki enerji sorunlarına kafa yorulması, çevre koruyan yeşil enerji seçeneklerinin değerlendirilmesi.

► Çin’e karşı ekonomik dengeyi sağlamak için ‘soğuk savaş’ dilinden vazgeçip, transatlantik ortaklığın yeniden başlatılması, Afrika ile adil anlaşmalara gidilmesi.

► Afrika ve Avrasya’yı da içine alan bir transatlantik girişimin, Çin’in yeni İpek Yolu projesinin şeffaf alternatifi olarak geliştirilmesi.

►Teknolojik evrimin gelecek aşamalarına etik çerçeve kapsamında geçmek için çaba gösterilmesi.

► Nükleer enerjinin yaygınlaştırılmasını önleme girişimlerinin yenilenmesi.

► NATO’nun ortak bir savunma ittifakı olarak güçlendirilmesi.

ALTERNATİF İHTİYACI

Yeni dönemi “fırsat olarak” değerlendirip Avrupa’nın bu krizden bağımsız aktör olarak çıkması çağrıları da var. Bu çağrıların daha da artacağı kesin. Berlin hükümetinin Transatlantik İlişkiler Koordinatörü Peter Beyer’in değerlendirmesi bunun işaretlerini veriyor: “Almanlar ve Avrupalılar olarak bizim ABD ve Çin’e bakarak, gelecekteki kendi ekonomik ve güvenlik politikalarımızı belirlemek için biraz daha kafa yormak zorunda kalmamız, belki de hiç kötü değil. Güçlü ve birleşik bir Avrupa’yı kurmalı, ABD’yle ilişkilerimizi ondan sonra tanımlamalıyız.” Salgın sonrasındaki yeniden yapılanma için ortak mücadeleyle ilgili tartışmalar ve sonunda Almanya ile Fransa’nın ağırlığıyla ortaya çıkan program, tüm çelişkilere rağmen Avrupa’nın birlikte hareket edebileceğinin bir göstergesiydi. Tabii bunun için programın uygulamasını görmek gerekiyor. Avrupa’nın, Trump ya da Biden, başında kim olursa olsun ABD karşısında ya da yanında bağımsız güç olarak ortaya çıkabilmesi öncelikle bu programın başarısına bağlı.