Haberlere göre Afganistan’da Taliban’dan kaçan onbinlerce genç, önce Türkiye’ye oradan da bir fırsatını bulup Batı Avrupa’ya; özellikle de Almanya’ya sığınmak üzere İran sınırında bekliyor. Bu göç Afganistan’daki NATO güçlerinin çekilmesiyle hızlandı, ancak yeni bir şey değil. Örneğin Almanya’daki Afganistan kökenli göçmen nüfusu son yıllarda hızla artarak 270 bini buldu. Bu insanların çok büyük bölümü siyasal sığınma başvurularının sonuçlanmasını bekleyen ‘geçici oturma izinli’ gençler. Oysa 1980’lerde Almanya’da yaşayan yaklaşık 2 bin Afganistan vatandaşının hemen hepsi ticaretle uğraşan iş insanları ve üniversite öğrencileriydi.

Afganistan artık ‘güvenilir ülke’ olarak kabul edildiği için Almanya’ya sığınma başvurusu yapan Afganların büyük bölümü her an sınırdışı edileceği endişesiyle yaşıyor. Yıllardır bir biçimde Almanya’da yaşayan bu insanların başvurularının reddedilmesinin ardından gönüllü olarak Afganistan’a dönmeyeceği de biliniyor. Almanya birkaç yıldır ‘güvenilir ülke’ ilan edilmiş olan Afganistan’a özellikle ağır suç işleyenleri ve tabii bu arada sığınma başvuruları reddedilen Afganları zorla sınırdışı ediyor. Ancak bu işlemler çok yavaş ilerliyor ve bu arada ağır insan hakları ihlalleri yaşandığı için de yoğun protestolar sürüyor. Yani buradaki onbinlerce Afgan, öyle ya da böyle artık Almanya’nın ahalisinin bir parçası.

Alman hükümeti, özellikle de başta Federal İçişleri Bakanı Seehofer olmak üzere koalisyonun merkez sağ kanadı, sınırdışı politikasını sürdürmekten yana. Hıristiyan demokrat partilerin ortak başbakan adayı Laschet de aynı çizgide.

Ancak bu arada Taliban’ın hızla ilerleyerek Afganistan’ın büyük bölümünü kontrolü altına alması, hükümetin kontrolündeki bölgelerde birçok insanın bombalı saldırılarda yaşamlarını yitirmesi, zaten tartışmalı olan bu sınırdışı politikasının hem Almanya içinde hem de dış dünyada ağır şekilde eleştirilmesine neden oluyor.

Hükümet ortağı sosyal demokratların bir bölümü ile muhalefet partilerinden Yeşiller ve Sol Parti, ağır suçlu da olsa kimsenin Afganistan’a sınırdışı edilmemesi gerektiğini savunuyorlar.

Afganistan hükümeti de kısa bir süre önce Avrupa Birliği’ne (AB) başvurarak sığınmacıların sınırdışı işlemlerine üç ay ara verilmesini istemişti. Finlandiya, İsveç ve Norveç bu ricayı kabul etse de Almanya tepki vermedi. Bu arada Avusturya’daki bir Afgan sığınmacının başvurusunu görüşen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin sınırdışı işlemini durdurma kararının tüm AB’de emsal oluşturması da sözkonusu. Siyasal sığınma talebi reddedilen kişinin Afganistan’a sınırdışı edilmesi “Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’nin ihlali” olarak kabul etmişti. Bu hafta başında Münih’ten Kabil’e sınırdışı edilen Afganları götürecek uçağın son anda seferden alınması bunun sonucu.

***

Almanya bir yandan ülkede yaşayan onbinlerce Afganistan vatandaşını geri göndermek ve bu arada yollara düşen on binleri durdurabilmek için çözüm ararken, diğer yandan da yasal yollardan binlerce Afganistan vatandaşını ülkeye kabul etmeye hazırlanıyor.

Bunlar 20 yıl süreyle Afganistan’da konuşlanmış olan Alman askeri birliklerine hizmet eden yerli Afganlar. Kimisi tercüman, kimisi temizlik, mutfak vs. gibi işlerde çalışan ve Taliban’ın “düşmanla işbirliği yapan hainler” olarak gördüğü bu insanların sayısı aslında 3 - 4 bin kadar. Ancak aile üyeleri ve doğrudan Almanların çalışanı olmayıp da aracı şirketler üzerinden onlara hizmet etmiş kişiler düşünüldüğünde sayı daha da yükseliyor.

Alman hükümeti bu insanların, aileleriyle birlikte Almanya’ya getirileceğini açıkladı. Bir bölümü de getirildi. Ancak süreç yavaş ilerliyor ve haberlere göre binlerce kişinin aylar önce yaptıkları vize başvuruları halen sonuçlandırılmadı. Bu arada NATO güçlerinin çekilmesinden sonra vize başvurusu yapılacak yer de kalmadı. Hatta son haberlere göre birkaç hafta öncesine kadar Alman ordusu tarafından kontrol edilen Kunduz da ilerleyen Taliban güçlerinin eline geçti.

Almanya, eski ABD Başkanı Trump’ın Afganistan politikasını aynen sürdüren yeni başkan Biden’ın müttefiklerine danışmaya gerek görmeden açıkladığı çekilme kararının gereklerini büyük bir hızla yerine getirdi. Son Alman askeri birliği, haziran sonunda ülkeyi terk etti. Dönerken düşmanın eline geçmesin diye onbinlerce kutu birayı da götürdüler, ancak yıllarca kendilerine hizmet eden yerli müttefiklerini ortada bıraktılar.

***

NATO’nun Afganistan’a açık askeri müdahalesi hatırlanacağı gibi 2001 yılındaki 11 Eylül saldırılarından sonra, ABD’nin talebiyle başlamış, aralarında Almanya’nın da bulunduğu birçok ülke bu müdahaleye katılmıştı. Hedef, El Kaide örgütünü ve ardındaki Taliban rejimini etkisiz hale getirmekti. Daha sonra Afganistan’da demokratik bir hukuk kurulmasını sağlamak gibi bir hedef daha ilan edildi.

El Kaide tamamen etkisiz hale getirilmediyse de büyük ölçüde zayıflatıldı. Ama Taliban’ın 20 yıl öncesinden çok daha güçlü olduğu görülüyor. Ülkenin demokratik iç dinamiklerini güçlendirmeyen, sadece batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda var olan kukla hükümetlerle demokrasinin kurulmayacağı zaten belliydi.

Trump döneminde doğrudan Taliban’ın muhatap alınmasıyla başlatılan sözde barış görüşmeleri, yaşanacaklara işaret ediyordu aslında. 2019’da varılan anlaşmaya göre Taliban, büyük kentleri ele geçirmek üzere ilerlemeyecekti. Ancak kimse onların sözlerini tutmayacağını biliyordu.
Sonunda öyle oldu.

Emperyalizmin Afganistan politikası, arkasında ülkelerini terk etmeye hazırlanan yüzbinlerce insan ve sığınmacılara yönelik ırkçılığı giderek güçlendiren tartışmaları bırakarak, tarihi bir fiyaskoyla sonuçlanıyor.