Almanya’da aşırı sağcı örgütlerin yasaklanmasıyla ilgili tartışmalar sürüyor. Türkiye kökenli örgütlerin yasaklanması için Federal Meclis tarafından hükümetin göreve çağrılmasının ardından, aşırı sağcı partilerin en büyüğü olan AfD’nin (Almanya için Alternatif) yasaklanması tartışması başladı.

Thüringen eyaletinin sosyal demokrat İçişleri Bakanı’nın AfD’nin yasaklanabileceği yolundaki açıklamalarına, Kuzey Ren Vestfalya eyaletinin Hıristiyan demokrat İçişleri Bakanı’ndan da destek gelince, birçok analistin “tehlikeli tartışma” olarak tanımladığı yeni bir süreç başlamış oldu. Bu arada basına sızan haberlere bakılırsa istihbarat teşkilatı da AfD içinde bir “muhbir ağı” oluşturmak için çalışma yürütüyor.

Almanya’da parti kapatmak zor ama diğer örgütler için durum öyle değil.

Bu kararı Federal İçişleri Bakanlığı alabiliyor. Nitekim yılbaşından bu yana ‘Combat 18’, ‘Nordadler’ ve ‘Reichbürger’ isimli aşırı sağcı grupları yasaklayan bakanlık, son olarak iki gün önce de ‘Sturmbrigade 44’ adıyla faaliyet gösteren bir neo-nazi grubu yasakladı.

Ancak bir partinin yasaklanabilmesi için Anayasa Mahkemesi’nin kararı gerekiyor.

Anayasa hukukçuları, şu anda Federal Meclis’teki üçüncü büyük parti olan ve fiilen “ana muhalefet” partisi konumunda bulunan AfD’nin yasaklanmasını – en azından içinde bulunduğumuz dönemde – hukuksal olarak mümkün görmüyor.

Daha önemlisi bu talep, siyasal olarak “saçmalık” olarak değerlendiriliyor. Çünkü bu tartışmanın son dönemde güç kaybettiği gibi, hem tabanında hem de yönetiminde iç çatışmalarla boğuşan parti için bir “hayat öpücüğü” olabileceği; kendisini yeniden “sistemin mağduru” olarak gösterip toparlanmasına ve daha da radikalleşmesine katkıda bulunabileceği ileri sürülüyor.

“Yasaklama” tartışması AfD milletvekillerinin misafiri olarak Federal Meclis’e (Bundestag) girebilen bir kaç aşırı sağcının meclis koridorlarında karşılaştıkları politikacıları hakaret ve küfürlerle taciz etmeleri üzerine gündeme geldi. Demokrasinin merkezi organı içinde yaşanan bu olaylar, halkın temsilcilerinin görevlerini yerine getirmelerine yönelik engelleme girişimi olarak değerlendirildi ve anayasal sistemin saldırıya uğradığı, AfD’nin de saldırganlarla işbirliği içinde olduğu belirtildi. Ardından da “yasaklama” tartışması başladı.

AfD yedi yıl önce kurulduğunda tam olarak aşırı sağcı bir parti olarak değerlendirilmiyordu. Esas olarak Avrupa Birliği’ne ve ortak para birimi Euro’ya eleştirel bakan muhafazakârların partisi olarak ortaya çıkmıştı. Ancak kısa sürede Almanya’daki pek çok aşırı sağcı girişimin ve bireylerin çatı örgütüne dönüştü. Partiye başlangıçta yön veren ılımlıların çoğuyla yollar ayrıldı. Özellikle 2015’teki sığınmacı akımının ardından yaşanan tartışmalarda açıkça yabancı düşmanı tavır alarak büyük güç kazandılar; hem eyalet meclislerine ve hem de Federal Meclis’e girip, çok partili parlamenter sistemin bir parçası oldular.

Ancak parti içindeki muhafazakârlar ile aşırı sağ kanadın güç mücadelesi devam ediyor. Örneğin AfD’yi yeni bir muhafazakâr (ve de liberal) parti olarak kurumsallaştırıp, Hıristiyan demokratlarla koalisyona giderek, iktidara getirmeyi hedefleyenler, kıl payı farkla da olsa yönetimde çoğunlukta. Geçen hafta gerçekleştirilen parti kurultayında da bu durum korundu.

Bu durumda Anayasa Mahkemesi’nin AfD’yi anayasal düzen için tehlikeli bir parti olarak değerlendirip, kapatması mümkün görülmüyor.

Almanya’nın en son 2001-2003 ve 2013-17 arasında yaşadığı iki parti kapatma davasının sonuçları da bunu doğruluyor. Her iki davada da Anayasa Mahkemesi aşırı sağcı parti NPD’nin (Almanya Nasyonal Demokrat Partisi) kapatılıp, yasaklanması taleplerini reddetmişti.

İlkinde sorun, parti içinde ve özellikle yönetiminde istihbarat muhbirleri ve ajanları olmasıydı. Mahkeme bu kişilerin rollerinin hükümet tarafından açıklığa kavuşturulmasını istiyordu, bu olmayınca parti hakkındaki suçlamaları görüşmeyi bile kabul etmedi.

İkincisinde bu sorun halledilmiş ve mahkeme partinin “anayasal düzen karşıtı” olduğuna ikna olmuştu. Ancak kapatılması için anayasal düzeni değiştirebilecek güçte olması ve insan onuruna aykırı bir ideolojiyi açıkça savunması şartlarının yeterli olmadığına karar vermişti.

AfD ise NPD’den çok daha tehlikeli bir parti.

Şu anda merkezi yönetiminde ve birçok eyalette görece ılımlı kanat etkin de olsa Almanya’daki tüm aşırı sağcı, ırkçı ve neo-nazi eğilimlerin çatı örgütüne dönüşme potansiyeli güçlü.Bugünlerde koronavirüs salgını önlemleri kapsamında Almanya sınırları kapalı olduğu için, sığınmacı konusunu kaşıyıp, kitlesel destek bulma şansı azaldı. 2017’deki genel seçimlerde ulaştığı yüzde 12’nin üstündeki oy oranı, yüzde 10’un altında seyrediyor. O nedenle salgınla mücadele önlemlerini protesto amacıyla sokaklara dökülen kesimleri ve bu önlemlerin sonucu yaşanan ekonomik krizde işini kaybedenleri kendi saflarına kazanarak, güçlenmeye çalışıyorlar. Kendi içindeki çatışmaları bir kenara atabilirse kısa sürede yeniden güçlenebilirler. Dolayısıyla AfD’yi “tehlikeli“ bir aşırı sağcı parti olarak görenler haklı.

Ancak bütün bunlar, hukuken yasaklama kararı alınabilmesi için yeterli değil.