Almanya Başbakanı Merkel’in işaret ettiği Alman Leopoldina Bilim Akademisi’nin normalleşme planı yayınlandı. Bildirinin, hükümetin ‘exit’ planlarında önemli bir rol oynayacağı düşünülüyor

Almanya’da koronavirüs: Merkel’in beklediği ‘normalleşme planı’ yayınlandı


EGEHAN ÜNLÜ/BERLİN

Alman Leopoldina Bilim Akademisi, koronavirüs krizinden çıkış stratejileriyle ilgili Pazartesi günü bir bildiri yayımladı. Başbakan Merkel’in yayımlanmasından önce bildiriye işaret etmesi, bildirinin hükümetin ‘exit’ planlarında önemli bir rol oynayacağını düşündürüyor.

BİLDİRİYE GELEN ELEŞTİRİLER

Ancak öneriler birçok eleştiriyi de beraberinde getirdi. Bu eleştirilerden biri, bildirinin herhangi bir çalışmaya referans vermemesi böylece bilimsel temellerinin test edilebilir olmayışı. Bunun dışında önerileri kaleme alan komisyonda kadın temsilinin %10’dan düşük olması ve bilim insanlarının çalışma alanlarının kompozisyonu da eleştirilen yanlardan.

Önerilerin temelinde çabuk bir exit stratejisi yatıyor. Ancak birçok kuruluş hızlı bir exit stratejisinin ekonomik maliyetlerinin, virüsün yayılması tekrar hızlanırsa yeni bir karantinaya sebep olacağından, daha yüksek olacağını savunuyor.

Öneriler her risk grubunun, risk haritasının ayrı ayrı çıkarılmasını savunuyor. Yani üstü kapalı olarak, bireylerin kendi maruz kaldıkları riskleri kendi terazisinde tartmasını bekliyor. Bu da toplumsal risklerle mücadele kararlarını bireylere bırakıyor.

Bildiri bir yandan ilkokulların açılmasını savunurken diğer yandan da büyük çaplı testler yapılarak nüfusun bağışıklık durumunun tespitini öneriyor. Bildiri restoran vb. işletmelerin de erken açılmasını savunup maske takılmasını öneriyor. Kreşlerin açılmasının ise bekleyebileceğini söylüyor. Ancak küçük çocukların mesafe kurallarına uymasını şart koşan öneriler birçok eğitimci tarafından gerçekçi olmadığı sebebiyle reddediliyor. Restoranların açılıp kreşlerin kapalı tutulması ise anlaşılır bulunmuyor. Bunun dışında maske tedarik sorunu da önemli bir problem olarak karşımızda duruyor.

Bildiri devlet harcamalarının arttığı bu dönemde vergi indirimlerini özellikle de Dayanışma Vergisi muafiyetinin öne çekilmesini savunuyor. Bu kapsamda da Dayanışma Vergisi’nden en yüksek gelir grubundakilerin de muaf tutulmasını savunuyor. Öneriler buna ek olarak devletin aldığı hisseleri hızlıca elden çıkarmasını savunuyor. Serbest piyasa övgüsünü de ekliyor. Ancak kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinin doğurduğu sorunların salgın esnasında gün yüzüne çıkmış olması, akademiyi etkilememişe benziyor.

Bildiri bir yandan da devletin kriz sonrası bütçe disiplinine dönmesini savunuyor. Halen çok tartışılan borçlanma freninin (Schuldenbremse) ayakta tutulmasını savunuyor. Borçlanma freni de aslında sağlık, dijitalleşme gibi yatırımların gerçekleştirilememesinin temelinde yattığı için birçok uzman tarafından eleştiriliyor.

Bildiri son olarak da Avrupa içi dayanışmada korona bonolarından bahsetmiyor bile. Bu bonolar kredibilitesi düşük ülkelerin düşük maliyetli borçlanmasına imkân sağlayacak önemli bir araç olarak gündemde bulunsa da Alman hükümetince reddediliyor.

Rapor yine de krizi çok yönlü olarak ele aldığı ve görece somut öneriler içerdiği için karar vericiler tarafından dikkatle okunacağa benziyor.

RAPORUN ÖZETİ İSE ŞÖYLE

Kararlara zemin olacak bilgilerin geliştirilmesi: Bugüne kadar semptomlara dayanan testler, enfeksiyon gelişimiyle ilgili gerçekleri çarpıtabilmektedir. Bu yüzden nüfusun enfeksiyon ve bağışıklık seviyesini ölçebilmek için temsil gücü yüksek araştırmalar yapılmalıdır. Bu bilgiler de dinamik modellere aktarılarak kısa vadeli karar verme süreçlerinde ve de verilen kararların etkinliğinin kontrolünde kullanılmalıdır. Ek olarak gönüllülük esasına dayalı GPS verilerini takip eden appler, mevcut modelleri hassaslaştırmak için kullanıma sokulmalıdır.

Risk değerlendirilmesi: Bireylerin veya toplumun Korona salgınıyla başa çıkmasında, verilerin bağlam odaklı değerlendirilmesi önemlidir. Ölümcül ve ağır hastalık seyirleri, diğer hastalıkların seyirlerine oranlanarak değerlendirilmeli, her yaş grubuna özel ölüm riski değerlendirmeleri yapılmalıdır. Bireysel riskler gerçekçi olarak ortaya koyulmalıdır. Bu yaklaşım; sistemin maruz kaldığı riskler, sağlık sisteminin zorlanması, salgının ekonomiye ve topluma olumsuz etkileri için de geçerli olmalıdır. Toplumun gerekli önlemleri desteklemesi ancak bu şekilde sağlanabilir.

Psikolojik ve sosyal etkilerin azaltılması: Kararlaştırılan önlemlerin kabulü ve uygulanması için, insanların kendini koruma isteği ve dayanışma motivasyonu, müeyyidelerden daha önemlidir. Normalleşmeyle ilgili gerçekçi bir plan ve önlemler paketi, herkes için planlanabilirliği artıracaktır. Bu de mevcut zorlukların fiziki ve psikolojik yükünü azaltmaya yardımcı olacaktır. Özellikle mevcut durumun zora düşürdüğü (örneğin problemli ailelerin çocukları, ev içi şiddete maruz insanlar) risk grupları için destek olanakları sunulmalıdır.

Süreçlere çoklu perspektiften yaklaşmak: Devletin insan hayatını ve sağlığını korumak üzere aldığı önlemler, diğer hukuki değerlerin kısıtlanmasına yol açmaktadır. Mevcut siyasi kararlar, sorunun çok boyutluluğunu, sorundan farklı şekilde etkilenen ve farklı tehlikelere maruz kalan insanların perspektiflerini dikkate almalı ve de karar verme süreçleri şeffafça ortaya koyulup, açıkça duyurulmalıdır. Belirli grupların iyilikleri adına paternalist saiklerle önleyici segregasyona tabi tutulmaları (örneğin yaşlı insanlar) reddedilmelidir.

İLKOKULLAR AÇILABİLİR

Eğitim sisteminin kapılarının adım adım açılması: Kriz eğitimde birçok soruna ve sosyal eşitsizliklerin artmasına sebep oldu. Bu yüzden eğitim kurumlarının açılması olabildiğince çabuk sağlanmalıdır. Bunun için enfeksiyon riski minimalize edilmelidir. Küçük yaştakilerin eğitimde bakım ve destek ihtiyacı daha fazla olduğundan, ilkokulların açılmasına öncelik verilmelidir. Uzaktan eğitim yöntemleri öğrencilerin yaşlarıyla paralel olarak daha fazla kullanılmalıdır. Üniversitelerde normal eğitime geçilmesi daha sonra yapılabilir.

Kamusal hayatin adım adım normalleştirilmesi: Kamusal yasam şu koşullar altında normalleştirilebilir. A) Yeni enfeksiyonlar düşük seviyede stabilize olmakta.
B) Gerekli klinik kapasitelerin inşası sağlanmakta ve Korona dışı hastaların kabulü sağlanabilmekte.
C) Hijyen kurallarına disiplinli şekilde uyulmakta.

Bu durumda örneğin perakende satış ile otel ve restoran işletmeleri, kamu daireleri tekrar halka açılabilir. Bunun dışında iş ile özel seyahatler gerekli koruma sağlanarak yapılabilir. Toplu taşıma gibi bazı alanlarda maske takılması zorunlu hale gelmelidir. Katılımcıların arasında mümkün olabilecek sosyal mesafe ve temas yoğunluğu göz önünde bulundurularak kültürel ve spor aktiviteleri yavaş yavaş tekrar başlamalıdır. Enfeksiyon rakamlarının sürekli olarak göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

ORTA VADEDE GENİŞ MALİ POLİTİKALAR, UZUN VADEDE KEMER SIKMA

Ekonomi ve finans politikalarının istikrar için kullanılması: Sağlık politikasıyla ilgili önlemler yürürlükte olduğu sürece, kısa vadeli ekonomi ve finans politikası araçları zor durumun atlatılması için hazır tutulmalıdır. Bu araçlar iflasları engellemek için kısaltılmış iş parası, likidite yardımı, vergi ertelemesi ve destekleri içermektedir. Devlet katılımları sadece acil durumlarda, şirketlerin istikrarı için kullanılmalıdır. Acil durumun sonlanmasıyla, orta vadede geniş mali politikalarına ihtiyaç duyulacaktır. Devletin gelirleri kısmında bu politikalar, vergi hafifletmelerini ve de dayanışma katkısından (Solidaritätszuschlag) kısmi muafiyetin öne çekilmesi veya tümüyle lağvını kapsayabilir. Harcama kalemlerinde sağlık sistemi, dijital altyapı ve iklim korumayla ilgili kamusal yatırımlar için sağlanacak ek harcamalar önemlidir. Krizle ortak mücadele Avrupa Merkez Banka’sınca sağlanacak likidite, AB Bütçesi ve Avrupa Yatırım Bankasından sağlanacak destekler ve de Avrupa İstikrar Mekanizmasının sağlayacağı salgın odaklı kredileri kapsayabilir.

Piyasa odaklı bir ekonomik düzende ısrarcı olunması: Kriz esnasında alınan önlemler, sürdürülebilir bir serbest piyasa ekonomisi lehine azaltılmalı veya uygunlaştırılmalıdır. Buna devletin hissedar haline geldiği şirketlerden geri çekilmesi ile kamu borcunun azaltılması da dahildir. Devletin borçlanma freni kurallarına uyması sağlanmalıdır. Bu kurallar kriz döneminde yüksek borçlanmaya olanak tanısa da normale dönüşte borçların kapatılmasını öngörmektedir.

MAĞDURLARI BAHANE EDEREK NORMALLEŞME ÇAĞRISI

Enfeksiyon ve vefat sayılarının düşük olduğu Almanya’da çıkış ile ilgili sesler yükselmeye başladı. Hayatın normale dönüşü düşük gelirli, preker çalışan, şiddete maruz kalan veya yalnızlaşanlar gibi Korona önlemlerinden çok daha fazla mağdur insanların durumunda iyileşmeler getirecektir. Ancak devletin sosyal ve ekonomik hayatta artan rolünü sadece krizle başa çıkma stratejisi olarak gören yaklaşımların, bu grupları sadece ekonomide normalleşme için araçsallaştırdıkları görüşü de değerlendirmeye değer.