Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçünün başlamasından bu yana neredeyse 60 yıl geçti. Bu süre içinde ülkede yaşayan 3 milyona yakın insanın anadili olan Türkçe’nin bir “kültürel zenginlik” olarak görüldüğü dönemler bile yaşandı.

Her ne kadar şimdilerde öyle değilse de anadil öğreniminin ve anadilde iletişimin Türkiye kökenli göçmenlerin ülkeye entegrasyonunu engellediği iddiaları uzun süredir gündeme gelmiyordu. Türkçe’nin varlığına, Türkçe iletişim ve eğitim hakkına dair gönüllü ya da zorunlu bir kabullenme söz konusuydu. Öyle ki anadili Türkçe olan politikacıların hem federal, hem de eyaletler düzeyinde “entegrasyondan sorumlu bakanlık”ları üstlendiği dönemler bile yaşandı.

“Türkçe ve Türk kültürü” dersleri verilen okulların, bu dersleri öğretmenlerin ve en önemlisi bu dersleri takip eden öğrencilerin sayısı son yıllarda büyük ölçüde geriliyor ancak yine de Kuzey Ren Vestfalya, Rheinland Pfalz, Hamburg, Aşağı Saksonya ve Berlin gibi eyaletlerdeki bazı okullarda Türkçe “seçmeli yabancı dil” statüsünü almış durumda. Sayıları fazla olmasa da Türkçe-Almanca iki dilli eğitim veren okullar (Berlin’deki “Aziz Nesin İlkokulu” gibi) ya da anaokulları (Frankfurt’taki “Dostluk Anaokulu” gibi) bile var.

Eğitim bilimi uzmanlarının, öğretmen ve veli derneklerinin “Türkçe’nin yani ailede öğrenilen anadilin çocuklar ve gençler için bir yük değil, aksine onların sosyal ve eğitsel gelişimi için bir artı değer olduğu”na dair bilimsel uyarıları kabul görüyor.

Bu aşamadan sonra artık “Türkçe’nin varlığı” tartışılmaz; okul gibi kurumlarda “Türkçe konuşmak yasaklanmaz” sanılıyordu.

Ama bu oldu. Hatta daha da ötesine gidildi. Bir okulda öğrenciler kendi aralarında “Türkçe konuştukları” için cezalandırıldı bile.

***

Freiburg kenti yakınlarındaki Blumberg kasabasındaki bir ilkokulda yaşanan olay özetle şöyle: Teneffüste kendi aralarında Türkçe konuştukları gerekçesiyle 9 yaşlarındaki iki öğrenciye, öğretmenleri tarafından “Okulda neden Almanca konuşulması gerekiyor?” konulu bir yazılı ödev cezası verildi.

Bunu öğrenen bir veli, bu cezalandırmanın haksız ve pedagojik açıdan zararlı olduğuna, çocuğunun “dışlandığı”na dair itirazıyla öğretmen ve okul yönetimi nezdinde etkili olmayınca hukuk yoluna gitti.

***

Medyanın da gündemine gelen konunun siyasal boyutu da var...

Resmi makamlar tabii ki “ayrımcılık” eleştirisini kabul etmiyor, konunun halen araştırıldığını belirtiyorlar. Ancak bunu yaparken söz konusu yasak ve cezayı haklı gösteren açıklamalarda bulunuyorlar. Örneğin Bölge Valililiği’nin bu konudaki açıklaması şöyle:

“Blumberg İlkokulu’ndaki öğrencilerin yüzde 43’ü göç kökenlidir. Okulda 16 farklı kültürden öğrenciler ders görüyor. Öğrenciler ve öğretmenler arasındaki iletişimi sağlamak, eğitim ve öğretimin uygulanabilmesi adına tek bir dil konuşulması önemlidir. Bu nedenle derslerde de ‘Okulda neden Almanca konuşuyoruz?’ konusu düzenli olarak işlenir. ‘Hepimiz Alman dilini konuşuyoruz’ kuralı sınıf kurallarının önemli bir parçasını oluşturuyor. Bu kuralı her yıl öğrenciler birlikte koyar ve veli toplantılarında da tanıtılır.”

Gerçekten öyle olsa bile, bu kuralın “teneffüs”te de geçerli olması, hem eğitimle ilgili bilimsel araştırma sonuçlarına, hem de anayasal haklara ters.

Elbette öğrencilerin teneffüslerde de herkesin anlayacağı ortak dilde konuşması doğrudur. Ancak göç kökenli ailelerin çocuklarının kendi aralarında zaman zaman anadillerini konuşmaları gayet doğaldır. Ayrıca da bu onların hakkıdır da.

***

Üstelik olayın geçtiği Baden Württemberg eyaletinin yönetiminde, Almanya’da göçmenlerin haklarını savunan partiler arasında görülen Yeşiller var. Bu eyaleti dokuz yıldır Yeşiller’in ağırlıkta olduğu koalisyon hükümetleri yönetiyor. 2011-16 arasındaki yeşil-sosyal demokrat koalisyonda Entegrasyon Bakanlığı’nı Türkiye doğumlu politikacılardan Bilkay Öney üstlenmişti. Eyalet Meclisi Başkanı da yine bu partiden Türkiye kökenli bir politikacı; Muhterem Aras. Uzun yıllar partinin genel başkanlığını yürüten Cem Özdemir de bu eyaletin federal milletvekili.

Almanya’da eğitim politikası eyalet hükümetlerinin yetkisinde. Yeşiller, birinci güç oldukları bu eyalette 2016’da kurulan ikinci koalisyon hükümetinde göç, kültür ve eğitimle ilgili bakanlıkları Hıristiyan demokratlara bırakmışlardı. Tabii bu konuda işleri eskisi gibi kolay değil, ancak yine çözüm onlardan gelebilir. Örneğin asıl mesleği öğretmenlik olan, “eski komünist” Yeşil Eyalet Başbakanı, “Gerekçesi ne olursa olsun, 9 yaşındaki öğrencilerin boş zamanlarında (teneffüste) ana dillerinde konuşmaları yasaklanamaz, cezalandırılamaz” diyerek, öğrenci ve velilerden özür dileyebilir.

Bu konuda şu ana kadar bir ilerleme olmadı. Cezaya itiraz eden veli ise çocuğunun hakkını savunma konusunda kararlı.

“Ana dil” hakkı, Almanya’ya Türkiye’den işgücü göçünün 60’ncı yılının arefesinde mahkemelik bile olabilir.