Bakanların, diplomatların acılar içinde kıvranıp, yeni bir fetih sürecinde olduğu şu günlerde, bizim de Almanya’ya yolumuz düştü. Troller hemen sosyal medyadan taciz atışına başladı. İstiyorlar ki kimse hakikatin peşine düşmesin, soru sormasın. Almanya’daki soydaşlar burada ne yaşanıyorsa daha sert, acımasız tartışıyor, duyumsuyor. Bizi konuk eden Ulaş’ın dediği gibi: “Almanya’da Alevi daha Alevi, Türk daha Türk, Kürt daha Kürt, İslamcı daha İslamcı!”

Gettolaşma öteden beri sorun gurbetçiler için, şimdilerde kendi içlerinde de mahalleler iyice ayrışmış durumda. RTE’nin bile isteyerek keskinleştirdiği ilişkiler, gurbette yaşayanları hayli zor duruma düşürmüş durumda. Bir yandan ülkesine toz kondurmak istemeyen insanlar, öte taraftan savunamayacakları söylemlere karşı sertleşen Alman siyasetiyle boğuşuyor. 16 Nisan sonrası Türkiye nasıl olur ayrı bir sorun ancak Avrupa’da yaşayan soydaşlar için zor günler çoktan başladı. Hedefe oturmuş durumdalar.

Üç ayrı grubun şu anda siyaseten etkin olduğunu söylemeliyim. Kürt siyasal hareketi tüm AB ülkelerinde olduğu gibi güçlü Almanya’da da! Hem örgüt, hem HDP tabanını korumuş, genişletmiş vaziyette. Cumhuriyetçilerin işi zor… Bir yandan “Hayır” kampanyası yapmakla meşguller, öte taraftan Türkiye diye algılanan RTE’nin hepimizi kapsamadığını anlatmak durumundalar. İslamcı, muhafazakâr çevre hararetle RTE’yi savunmakta. Herkes kendi tabanıyla iç içe, diğeriyle bağını koparmış durumda. Gülenciler gizlenmiş gibi görünse de, esasen tüm güçleriyle ortadalar.

Yakında koltuğu kaybedecek olan Merkel ve muhtemel başbakan Schultz, RTE ve Türk dış siyaseti konusunda aynı yerdeler. Özellikle iç pazara yönelik Nazi söylemi ve gazeteci tutuklamaları kabul edilemez bulunuyor. Almanya için Nazi dönemi hesaplaşılması süren ve utanç günleri. Bunu gündeme getiren bir siyasi önderle bir arada olunması söz konusu değil. RTE’nin artık bir diktatör olduğunu düşünüyorlar. Peki, ben ne söyledim derseniz…

Merkel ve tüm AB ülkelerinin tıpkı Gülenciler gibi RTE’nin eski ortağı olduğunun altını çizdim. Özellikle hala hakkımızda boru öttüren liberallerin ikiyüzlü olduklarından ve Alman devletinin kanatları altında söylenen hiçbir sözün bizim için bir anlamı olmadığından söz ettim. Gezi “anti-emperyalist” bir direniştir ve bunun rantını yiyerek oralarda ahkâm kesmenin kabul edilemeyeceğini söyledim. Merkel’in göçmenler konusunda rüşvet teklifinin ahlaksızlığını da anımsattım.

Siyasal İslamcılığın tüm dünyada kaybettiği doğrudur. Ancak başta bizim ülkemiz olmak üzere, dünyanın başını belaya sokmaya devam edeceklerini unutmayalım. Avrupa’da yükselen İslam ve yabancı karşıtlığı rastlantı değil. Siyasi karşılığı var. Başka türlü söylersek kavgaya tutuşmuş gibi görünen siyasi önderler, kendi tabanlarını sıklaştırıyor bu yolla. Milliyetçilik, dincilik hastalığı salgın vaziyette…

Sandık meselesine gelince. Almanya’da bulunan soydaş seçmenin yüzde kırkı oy kullanmış. Bu kitlenin yüzde altmış civarı AKP’li. Eğer seçmen bu kez sandığa giderse, ibre mutlaka döner. “Hayır” diyecek seçmeni yeniden ikna etmeye gerek yok. Onları sandığa taşımak asıl sorun. Üstelik devlet, tüm unsurlarıyla büyük bir propaganda yürütüyor oralarda da. “Hayır demek vatan hainliğidir” vurgusu yapılıyor. “Hayır” kampanyası yapan soydaşlara Türkiye’ye giderseniz tutuklanırsınız izlenimi verilmiş. İnanın ciddi bir korku var insanlarda!

Alman vekil Cem Özdemir ve benzerleri büyük zarar veriyor mücadeleye. RTE bunu sezmiş ve sert milliyetçi söylemle insanları etkilemeye çalışıyor. İslamcılar (Türk, Kürt) ve milliyetçiler cepte sayıyor Erdoğan. Çözüm nedir derseniz…
Temel insan hakları savunusunu güçlendirmek en önemli vurgu olmalı. Türk göçmenler Almanya’da sola oy veriyor, Türkiye’de sağcılara ve İslamcılara! Bunu aşmanın en önemli yolu emek hareketinin söylem gücünü artırmasıdır. İnsan yurtdışında kendini daha yabancı sayar ve içinde milliyetçilik büyütür. Kuşkusuz bu gurbetçi milliyetçilerin hiçbiri Türkiye’ye dönmek istemiyor, o da ayrı ironi!

Açık konuşalım: Sosyalistler en güçsüz halka, bulundukları siyasal konum işgal altında. Ha boyun eğer miyiz?

Hayır elbette…