Geçen hafta CHP’nin “Değişim Umuttur!” ilkesiyle başlayan ve toplumu heyecanlandıran kurultay çağrısı üzerinde durmuştuk.

CHP değişince Türkiye de değişir” inancının yoğun olduğu o anlarda medyamız İYİ Parti ve CHP’nin haberlerini magazinsel bir yöntemle verirken birden Mesut Özil meselesinin üzerine atladı.

•••

Son yılların en büyük ırkçılık olayını ortaya çıkaran Mesut Özil’e de yeterli destek verilmedi…

Daha çok RTE’nin öne çıkarıldığı bir algı yönetimine girişildi.

Dünyayı saran ırkçılık ve ayırımcılığı karşı durmak, insan haklarına koşulsuz uymak, hukuk ve adaletin çağdaş ülkelerde olmazsa olmazı olduğu bilinci ile insanlara eşit ve nezaket içinde davranmanın gerekleri yerine getirmek üzerine yazılar yazılırken bazı kalemşorlar havuz medyasında; “ırkçılığa karşıyız derken, ırkçılık yapan” söylemleri gündeme getirdi…

Cehalet dalkavuklukla birleşince her şey birbirine karışıyor!..

•••

Bugün Almanya ve de aynı zamanda Türkiye vatandaşı olan deneyimli siyasi dostum SPD’li Behçet Algan’dan aldığım bir mektubu paylaşmak istiyorum.

Irkçılığa muhatap olan ve de demokrasi, hak, hukuk adalet diyen zengin ülkelerin düşüncelerini samimi ve halktan biri olarak yazmış. Paylaşmak istedim…

•••

Sevgili ve değerli dostum Fikri Sağlar,

Almanya’da son günlerin iki önemli konusu var.

Ve bunlar bizleri çok yakından ilgilendirmekle birlikte sizlerin de gelecek yaşamınızda çok etkileneceğiniz sorunlar haline dönüşeceğini şimdiden görerek ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Biz Almanyalı siyasetçiler olarak son günlerde boğuştuğumuz bu iki konuyla ilgili görüşlerim ayrıca Alman basınında da yer aldı.

İlkinden başlayayım, hepimizin yakından takip etiği NSU Olarak bilinen ve 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan terör eylemi.

Öldürülenlerin 8’i Türk, 1’i Yunan, 1’i de polisti!..

Alman radikal/ayrımcı/sağcı/ırkçı/faşist kafalıların suçsuz insanları hunharca katleden örgüte, mahkemece verilen karar bizleri çok üzdü.

Alman mahkemeleri bu güne kadar böyle komik bir almamıştı

Bu karar Almanya’nın yüz karası olarak tarihe geçecektir.

Üstelik Mahkemenin bu kararın gerekçesine 120 yıl süreyle gizlilik kararı koyması, ayrı bir skandaldır...

Alınan bu kararın yüzyıl boyunca açıklanamamış olması olayın bir üzeri sır perdesiyle örtülmesini sağlayacaktır. Anlaşılan o ki, Anayasayı koruma örgütü Alman halkı ile bu sırrı paylaşmak istemiyor...

Ayrıca aydınlatılmayan her faili meçhul cinayetlerin devletin hanesine yazıldığı bilinir... Bu kural tüm devletler içinde geçerlidir. Almanya ırkçı/faşist bir anlayışla yönetilmekte olduğunu düşünüyorum. Çünkü bırakın yabancıları kendi Polisinin hakkını da korumuyor. Ve gerçekleri saklıyor… Derin ilişkilerden şüpheleniyoruz.

Bize göre bu dava bitmemiştir!..

Arkada kimlerin bu örgüte yardım ettiği kesinleşinceye kadar bu olay devletin suç hanesine not edilmiş olacaktır.

Bu karar hukukun adaletin ve en önemlisi demokrasiye sürülmüş bir kara leke olarak kalacaktır!..

Gelelim 2. Konuya;

MESUT ÖZİL konusu!..

Yani Hepimizin bildiği gibi Mesut Özdil’in Tayyip Erdoğan’la çekilen resimlerle ilgili olarak gelişen olaylar.

Bu olayı vahim olarak değerlendiriyorum. Ve kuşku uyandıracak olaylarla dolu olduğunu görüyorum...

Bu olayın sadece resim çektirmekle ilgili olduğunu da sanmıyorum.

Bence daha öteye bir olay olduğunu tahmin ediyorum.

Almanya’da ki siyasetçilerin yorumu ise olayın İngiltere’nin yazıp oynadığı bir senaryo olmasıdır.

Erdoğan’ın Londra da bulunduğu sırada İngiliz yetkililerceİngiltere de oynayan 3 Türk kökenli futbolcunun Erdoğan’la konuşmaları için davet edilmiş, çekilen resimler basına servis edilmiştir.

Dolayısıyla Mesut İlkay ve Türk milli oyuncusu Cenk le buluşmaları asla tesadüf değildir.

Bu buluşmayı düzenleyenlerin iki önemli nedeni vardır.

1-Alman milli takımının iç huzurunu karıştırarak göçmenlerin futboldaki yükselişlerini durdurmak.

Bunda başarılı oldular ve gelecek zamanlarda oluşacak yeni takımlarda Türklerin oynamasını imkânsız hale getirdiler. Çünkü bundan sonra burada yetişen yabancı gençler, Alman milli takımını tercih etmekte çok zorlanacaklardır.

2-Ayrıca Almanya, Avrupa ve dünyada gelişen sağcı ırkçılığın gelişmesine de sebep oldular.

Irkçılık söylemi, DFB Alman futbol federasyonunun başkanından menajerine ve en önemlisi teknik direktörüne kadar onarılamaz bir tahribat yarattı.

Bu gençleri kucaklayacak yerde ırkçılığa çanak tutan basiretsiz açıklamalar yapıldı. Bu da göçmenlerin Almaya devletine olan güvenlerini sarstı.

Alman spor basını ve kamuoyu da sıkıntıya girdi...

Resim çektirmek ne kadar yanlışsa, bu kadar büyütmekte o kadar yanlıştı.

Hatalı bir hareket sonrası özgürlükler, hukuk ve haklar ayaklar altına alındı…

Ve karşılıklı ırkçılığın Almanya’da gelişmesine olanak verildi…

Oysa bu olaydan çok sonra Almanya’nın Eski başbakanı Gerhart Schröder’in Türkiye’deki Cumhurbaşkanı yemin töreninde Federal Almanya’yı temsilen Erdoğan’la resim çektirmesine Basından ses çıkmadı!..

Bu çifte standardın sebebi nedir?

Durumu kuşkuyla takip etmekteyim. Ve bu olayların sadece NSU OLAYINI UNUTTURMAK İÇİN YAPILDIĞI KORKUSUNU YAŞIYORUM.

İngilizler malum üst düzey politika yapar. Almanlar ise çok düşünmeden uygulanan politikalara sazan gibi atlar… Özellikle ırkçılık kültürü Almanlar için halen gelişmektedir… Ve de Derin Devlet Alman Hükümetini de ele almıştır.

Bu konuları en iyi siz bilirsiniz!..

Sevgili Sağlar,

Bu iki olay, bizim gibi çifte vatandaşların yaşadığı ülkelere olan uyum, barış, huzur taleplerimizden vaz geçer hale getiriyor, vergi verdiğimiz Alman Devletine güvenimiz sarsılmıştır.

Yine de huzurumuzu ve barışımızı mutlaka korumalıyız. Hoşgörü ve beraber yaşama kültürümüzü geliştirmeye devam etmeliyiz.

Sevgili dostum,

Son günlerin gelişmeleri Türkiye ile Almanya arasında gerilmiş olan ipleri kopma noktasına taşıyabilir. Bu nedenle düşüncelerimi seninle paylaşıyorum.

Aman Dış politikaya daha çok dikkat edin…

Tüm aileye sevgi ve saygılar.

Behçet Algan

Hamburg Altona İlçesi Meclis Üyesi

•••

Eğitilmiş, demokratik yönetim kültürü gelişmiş, hak, özgürlük, eşitlik ve hukuk değerlerine sahip çıktığını ilan eden ülkeler bile yeri geldiğinde yurttaşını ayırıyor, emeğini sömürüyor, yetki ve kaynakları elinde tutmaya çalışıyor. Tüm bunları engelleyen denge ve fren mekanizmaları olduğu halde!..

Ülkemizde rejim değişti. Demokrasi kültürü olmayan siyasi yöneticiler dengesiz ve de frensiz Türkiye’yi kim bilir nereye götürecekler!..

Yarınlar için tek umut kaldı, siyasi partilerde, özellikle CHP’de anlayış ve kadro değişikliği…