Almanya, güvenliğini de kadınlara emanet ediyor!

Almanya‘nın sosyal demokrat, yeşil ve liberal partilerden oluşan koalisyonla ilgili analizlerin hemen hepsi, yeni hükümetin politikalarının bundan önceki merkez sağ, sosyal demokrat koalisyon hükümetlerinden farklı olmayacağına işaret ediyor.

Aksi de mümkün değil zaten.

Koalisyonun en büyük partisi eski hükümetin de ortağıydı, yeni hükümetin başı, eski hükümetin iki numarasıydı, eski hükümetten bazı bakanlar ve üst düzey kadrolar yeni dönemde de aynı görevleri sürdürüyorlar.


Gerçi önceden muhalefette olan iki parti şimdi iktidar ortağı ama, uzun bir pazarlık süreci sonucu ortaya çıkan koalisyon protokolu, bu partilerin kendi özgün programları ve seçim vaatlerini "uzlaşma“ gerekçesiyle geride bıkabileceklerini, reel politikanın gereklerine uyumlu olabileceklerini gösteriyor.
Örneğin seçimden önceki süreçte hepsi "zorunlu aşı“ya karşıydı. İşbaşı yaptıktan sonra çıkardıkları ilk yasayla sağlık sisteminde çalışan tüm personele için aşı zorunluluğu getirdiler.

Kuşkusuz bu zorunluluk zorunluydu. Ama şu ortada. Eğer seçimden önce böyle bir zorunluluğa onay verebileceklerine dair açıklamaları olsaydı, şimdiki oy oranına ulaşmaları mümkün olmayacaktı.

Ancak elbette yeni hükümetin politikaları eskisinin tıpa tıp aynısı olmayacak.

Her parti kendi rengini kısmen de olsa icraata yansıtacaklar.

Üç parti arasındaki uzlaşmayla ortaya çıkan politikaların eskisinden daha "ilerici“ olacağını biliyoruz. Bakanlar ve bakan yardımcıları arasındaki göçmenlerin varlığı bunun bir göstergesi…

Bir diğer göstergede kadınların ağırlığı.

Almanya‘yı 16 yıl boyunca bir kadın başbakan yönetti ama yeni başbakanın kabinesindeki bakanlıkların yarısını güçlü kadın politikacılara teslim etmesi Almanya‘ya açısından gerçekten "ileri“ bir adım.

Burada sözkonusu olan bakanlıklar dışişleri, içişleri, savunma, aile, eğitim, kültür ve imar-iskan gibi çok önemli icraatçı bakanlıklar.

Genç, tecrübesiz bir kadın olarak gösterilmeye çalışılan, kimilerince attığı her adım kuşkuyla gözlenen, nerede nasıl hata yapacak, pot kıracak diye beklenen Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Paris, Brüksel, Varşova ziyaretlerini başarıyla tamamladı. Almanya‘nın ilk kadın dışişleri bakanının, kendisinden önceki erkeklerin gerisinde olmayacağını gösterdi. Fransa‘nın nükleer enerji politikalarına, Polonya‘da adım adım hukuk devletini ortadan kaldıran hükümete ilişkin açıklamalarının seçimden önceki keskinliği taşıması sözkonusu değil artık elbette. Seçim geride kaldı. Şimdi geçerli olan "devletin politikalarının“ sürekliliği…

Dışişleri bir yana.

Almanya‘da hem iç, hem de dış güvenliğinden sorumlu bakanlıkların kadınların yönetimine geçmesi çok önemli.

Elbette bu bakanlıklarda da son tahlilde "devletin sürekliliği“ esas olacak.

Ancak her ikisi de güçlü sosyal demokrat politikacılar olarak bilinen Nancy Faeser ve Christina Lambrecht‘in İşişleri ve Savunma Bakanlıklar‘nın başında olması kuşaklar boyu etkisi olacak bir "zihniyet devrimi“ işaretleri taşıyor.

Sürpriz bir biçimde bakanlığa getirilen Nancy Faeser, Almanya‘nın ilk kadın içişleri bakanı olarak tarihe geçti. Kuşkusuz kadın personel oranının yüzde 30 olduğu, üst düzey yöneticiler arasında neredeyse hiç bir kadının olmadığı bakanlığı yönetirken zorlanacaktır. İzlemeye değer bir süreç olacağı kesin.
Daha önceki hükümette adalet, tüketici koruma ve aile bakanlıklarını yürüten Christina Lambrecht‘in Savunma Bakanlığı‘na getirilmesi de sürpriz oldu. İşçişleri‘ne getirilmesi beklenirken, tüm personelinin sadece yüzde 12‘si kadın olan Savunma Bakanlığı‘nın başına atandı. Daha önceki hükümetler döneminde de kadınlar bu bakanlığı yönettiği için onun işi Faeser‘kinden biraz daha kolay olacaktır muhtemelen.

Bu iki politikacı da önceki dönemde aşırı sağa, ayrımcılığa karşı tutumlarıyla biliniyor. Nancy Faeser‘in Hanau‘daki katliamdan sonra ölen gençlerin ailelerine yaptığı ziyaretler, Hessen Eyalet Meclisi‘nde NSU‘yla ilgili soruşturma komisyonlarındaki çıkışları halen hafızalarda. Almanya‘da şu anda yürürlükte olan nefret suçlarına karşı yasa da Christina Lambrecht‘in inatçı gayretleri sonucu çıkabilmişti.

Sadece erkek egemenliğinin değil, aşırı sağcı eğilimlerin de yaygın olduğu bu iki bakanlığın başına onların getirilmesinin ne derece sonuçlarını önümüzdeki dönemde göreceğiz.

İmar-iskan, eğitim, çevre, aile ve ikinci dışişleri bakanlığı sayılan ekonomik işbirliği ve kalkınma yardımları bakanlıkları da yetkin kadınların yönetiminde olacak.

Ve de Türkiye kamuoyunun iyi tanıdığı bir kadın bakan daha var hükümette.

Kültürden Sorumlu Devlet Bakanlığı‘nın başına da uzun yıllar Yeşiller partisinin yönetiminde yer alan Claudia Roth getirildi. Türkiye‘yi iyi bilen, Türkiye‘deki demokrasi güçleriyle omuz omuza olmayı hep önemseyen bir politikacıydı Roth.

Reel politikanın zorunluluklarına rağmen bu duruşunu büyük ölçüde sürdürmeye devam edecektir muhtemelen. Göreceğiz.

Tabii esas olan Almanya‘nın çıkarları, Almanya‘nın devlet politikasının sürekliliği…

Ama kadınların eskisine göre daha ileride olmasını yeni hükümetin „ileri“ yanı olarak görmek doğrudur.