ABD, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra NATO ülkelerine konuşlandırdığı atom bombalarının bir bölümünü geri çekmişti ama tümünü değil.

Resmen kabul edilmese de halen aralarında Türkiye’nin de yer aldığı çeşitli NATO ülkelerindeki üslerde, kullanıma hazır çok sayıda atom bombası bulunuyor.

Alman barış örgütlerinin, Hiroşima ve Nagazaki’nin Amerikan atom bombalarıyla yerle bir edilmesinin 75’nci yıl dönümünde yeniden gündeme getirdiği gibi, bu bombaların bir kısmı da Almanya’da.

Bunların NATO’da “nükleer paylaşım” adı verilen konsept kapsamında kullanılması öngörülüyor. Yani, kendi atom bombası olmayan ülke, bombası olan ülkeye “ev sahipliği” yaparak ittifakın “nükleer caydırıcılık” politikasına katılmış oluyor. Bir nükleer saldırı durumunda Alman uçakları tarafından yüklenip, hedeflerine atılacak olan bombaların şifrelerini ise sadece Amerikalılar biliyor.

Halbuki 2009’da kurulan Merkel liderliğindeki Hıristiyan demokrat – liberal koalisyon, bu bombaların geri çekilmesini ve ülkeyi nükleer silahlardan arındırmayı hedefliyordu. Ancak ne o hükümet, ne de daha sonra sosyal demokratlarla kurulan hükümetler bu adımı atmadı.

Son haberlere bakılırsa Amerikalılar, önümüzdeki dönemde bu bombaların yenileriyle değiştirilmesini planlıyor.

Almanya’ya da görev düşüyor bu süreçte. Bu bombaları hedeflerine taşımakla görevli Tornado uçaklarının modern Rus hava savunması karşısında yetersiz kalacağı savunuluyor ve yenilenmesi isteniyor.

Almanya’yı bir nükleer savaşın aktörü haline getiren bu durum, iki ay önce hükümet ortağı sosyal demokratların (SPD) çıkışlarıyla yeniden gündeme geldi.

SPD’nin Meclis Grup Başkanı Rolf Mützenich, “Bunlar Almanya’nın güvenliğini artırmıyor. Tam tersi söz konusu” diyerek, bombaların kaldırılması talebini dile getirdi. Trump’ı “Ne yapacağı belli olmayan Amerikan Başkanı” olarak niteleyen SPD Eşgenel Başkanı Norbert Walter-Borjans da Mützenich’e destek verdi ve yeni bombardıman uçaklarına da karşı olduğunu açıkladı.

Ancak, başta Dışişleri Bakanı Heiko Maas olmak üzere hükümetteki SPD’liler kendi partilerinden gelen bu çıkışı desteklemiyor.

Hükümetin Hıristiyan demokrat kanadı da “nükleer paylaşım”ın kendileri için tartışılmaz olduğunu ve SPD’nin de onayladığı hükümet programında yer alan bu konseptin, Avrupa’nın güvenliği için nükleer caydırıcılık stratejisinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu savunuyor.

Ayrıca “nükleer paylaşım” yanlıları, bu yaklaşımın atom bombalarıyla ilgili kararlarda Almanya’ya da “söz hakkı” tanıdığını da ileri sürüyor.

***

Konu Trump’ın seçim kampanyası kapsamında Almanya’yı hedef almasıyla yeniden gündeme geldi. Almanya’nın savunması için gerekli masrafları yapmayıp, bunu ABD’den beklediğini ileri süren Trump, bu ülkedeki binlerce askeri geri çekeceğini açıkladı. Tabii bu kararın Almanya’daki Amerikan atom bombalarıyla ilgisi yok, onlar kalıyor.

Alman hükümeti, asker çekme kararını “üzüntü”yle karşıladı. Boşaltılacak Amerikan üslerinin yer aldığı kentlerin yöneticileri de. Çünkü bunun bölgelerinde ciddi ekonomik gerilemeye yol açmasından endişe duyuyorlar.

Kararı memnuniyetle karşılayanlar da var.

Sosyal medyada, “Sevgili Amerikalılar, lütfen kalan diğer askerlerinizi ve silahlarınızı (öncelikle de nükleer silahları) alıp, Atlantik ötesine götürün. Burada onlara ihtiyaç yok. Sonra buraya yine gelin ama turist olarak” türünden mesajlara sıkça rastlanıyor.

Bu arada Almanya’nın kendi nükleer silahlarına sahip olmasını isteyenler de çıktı. Ama onların henüz siyasi bir ağırlığı yok.

***

75 yıl önce bugün ABD uçaklarından atılan atom bombaları Hiroşima’yı, üç gün sonra da Nagazaki’yi yerle bir etmiş ve inatla savaşa devam eden Japonya’yı teslim olmaya mecbur bırakmıştı. Böylece sıcak savaş (II. Dünya Savaşı) sona ermiş ama sonunda tüm insanlığı sona erdirebilecek kitle imha silahlarının karşılıklı olarak devreye girebileceği bir gerilim süreci olan Soğuk Savaş’ın da ilk adımları atılmıştı.

Soğuk Savaş, 1990’ların başında sona erdikten sonra dünya bir süre nükleer silahlar konusunda nefes aldı. Ancak, özellikle Trump’ın atom bombalarının kullanımını öngören yeni nükleer stratejisiyle gerilim süreci yeniden başladı.

Şu anda dünyada kullanılmaya hazır 13 binin üzerinde atom bombası var. Bunların yüzde 90’ı ABD ve Rusya’ya ait. Bombaların tahribat gücü Hiroşima’ya atılandan 100 bin kat daha fazla. Yenilerinin üretimi için de milyarlarca dolar harcanıyor.

***

Bu gelişmeye karşı bir direniş de var.

2017’de kabul edilen Birleşmiş Milletler “Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması” bu direnişin ürünü.

Anlaşmayı şu ana kadar çoğunluğu Latin Amerika ve Afrika’dan 80 ülke imzaladı.

Başta nükleer silaha sahip olanlar olmak üzere birçok ülke ise yanaşmıyor.

Almanya’da 2016’daki gerçekleştirilen kamuoyu yoklamasında anlaşmaya destek yüzde 90’ın üzerinde çıkmıştı.

Barış örgütleri ittifakı, Hiroşima ve Nagazaki’yi anma eylemlerini Almanya’nın da anlaşmayı imzalaması çağrısıyla sürdürüyorlar.

Gerçekleşmesi zor, ama tabanda karşılığı olan güçlü bir talep bu.