Almanya’da önceki gün yemin ederek görev başı yapan yeni hükümetle ilgili daha önceki analizlerimizde, yeni dönemin politikalarının öncekinden farklı olmayacağına işaret etmiş, bu yüzden de ‘İkinci Merkel Dönemi’ tanımını kullanmıştık.

Olaf Scholz liderliğinde, sosyal demokrat (kırmızı), yeşiller ve liberallerden (sarı) oluşan koalisyon hükümetinin politikalarında sosyal ve çevreci vurgular daha belirgin olacak elbette. Ancak Angela Merkel tarafından 16 yıl boyunca kurulan koalisyonların politikalarından büyük bir kopuş olmayacak. Hatta II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan tüm hükümetlerin politikalarının da özü itibarıyla devam edeceği söylenebilir.


Partilerin sembol renkleri trafik lambasını çağrıştırdığı için Almanya’da kısaca ‘lamba koalisyonu’ (Ampelkoalition) olarak adlandırılan hükümet, tüm dünyaya Avrupa’nın ortasından ‘istikrar’ mesajı veriyor bu süreklilikle.

Ancak yeni hükümetinin politikalarını yürütecek aktörlerinin bir kısmının renkli biyografileri, önümüzdeki dönemin oldukça dinamik geçeceğini de gösteriyor. Koalisyon ortakları programı tanıtırken ‘ilerici’ ya da ‘ilerletici’ bir hükümet vurgusu yapıyorlar. Bunu söylerken hükümet programındaki çevre koruma, dijitalleşme ve liberal ağırlıklı ekonomi politikalarını kastediyorlar. Ancak bizce hükümetin asıl ‘ilerici’ ve ‘ilerletici’ tarafı, bakanların ve siyasi müsteşarların (Türkiye’deki bakan yardımcıları) bir bölümünün biyografileri, daha doğrusu göç kökenli olmaları.

***

Tabii akla önce Tarım Bakanı Cem Özdemir geliyor. Ancak yeni hükümette başka göçmen kökenli politikacılar da var.

Örneğin Yeni Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Reem Alabalı-Radovan. 31 yaşındaki sosyal demokrat Alabalı-Radovon, doğum yeri Almanya olmayan ilk bakan ve böylesine üst düzey bir siyasi görev üstlenen ilk sığınmacı. Moskova’da dünyaya gelen genç bakan, Irak kökenli bir Süryani ailenin kızı. Bakanlığa gelmeden önce bu alandaki çeşitli kurumlarda görev yapmış, son olarak da Mecklenburg Vorpommern eyalet hükümetin entegrasyon sorumlusu olmuştu.

Federal Meclis’e Yeşiller partisi milletvekili olarak defalarca seçilen Ekin Deligöz de Aile, Kadınlar ve Gençlik Bakanlığı Parlamenter Müsteşarı oldu. 1971 Tokat doğumlu Deligöz, 1979’da çalışmak üzere Almanya’ya göç eden bir ailenin çocuğu. Almanya ve Avusturya’da idari bilimler alanında yüksek öğrenim gören Deligöz, bakan yardımcısı olduğu alana hiç de yabancı değil. Uzun yıllardır partisinin bu alandaki sözcülüğünü yürütmüş, komisyonlarını yönetmişti.
Federal İmar ve İskan Bakanlığı müsteşarlığına getirilen Cansel Kızıltepe de işgücü göçü kapsamında Türkiye’den Almanya’ya gelen bir ailenin kızı. 1975’te Berlin’de dünyaya gelen Kızıltepe, Berlin Teknik Üniversitesi mezunu bir ekonomist. Siyasete atılmadan önce sendikalarda da görev yapan Kızıltepe, 2013 yılında SPD listelerinden Federal Meclis’e seçilmeyi başarmıştı.

***

Federal İçişleri Bakanlığı’nın yeni Parlamenter Müsteşarı Mahmut Özdemir ise 2013 yılında ‘Federal Meclis’e seçilen en genç milletvekili’ unvanı alan bir politikacı. 1987’de Duisburg’da doğan Özdemir de Almanya’ya çalışmak üzere göç eden bir ailenin çocuğu. Düsseldorf Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Özdemir, milletvekili olmadan önce de Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Meclisi’nde SPD grubunda görev yapmıştı.

Her biri kendi alanlarında uzman göç kökenli bu politikacıların bakan ve bakan yardımcısı olarak hükümette görev alması, Almanya açısından da, bu ülkede yaşayan göçmenler açısından da ileri bir adım.

Böylece Almanya‘nın bir ‘göç ülkesi’ olduğu gerçeği bir kez daha görünür hale gelmiş oldu.

Olaf Scholz, kabinesindeki göçmen kökenliler ve kadın bakan sayısının da yarı yarıya olacağına dair verdiği sözü tuttuğu için ‘ilerici’ sıfatını kesinlikle hakediyor.

Göç ve entegrasyonla ilgili devlet bakanlığını Türkiye kökenli bir politikacıya değil, sığınmacı kökenli bir politikacıya vermesi de çok ilerici bir tutum.

Joachim Löw, 15 yıl önce Federal Almanya Milli Futbol Takımı’nın başına geldiğinde takımında çok sayıda göçmen kökenli sporcuya yer vererek büyük bir adım atmıştı. Dünya şampiyonluğu da getiren bu adımın asıl mesajı Almanya’nın göç ülkesi olduğunun kabullenilmesinin ülkenin yararına olabileceğini göstermesiydi.

Almanya’nın yeni hükümetinin en ‘ilerici’ yanı burada...

Bunun da başarı getireceği muhakkak.

En azından toplumsal barış adına...