Yeni hükümet kurma hazırlıklarının sürdüğü Almanya, son günlerde çeşitli skandallarla çalkalanıyor. Bunlardan bir bölümünün merkezinde, Türkiye kökenli politikacılara yönelik haksızlıklar var.

İlki Cem Özdemir’le ilgili. Uzun yıllar Yeşiller Partisi’nin genel başkanlığını yapan (2008-2018), önceki seçimlerde adı dışişleri bakanlığı ve ulaştırma bakanlığı için gündeme gelen Cem Özdemir, sessiz sedasız devre dışı bırakıldı. Özdemir, ilk darbeyi eş genel başkanlığı bıraktıktan sonra partinin Federal Meclis (Bundestag) Grubu’nun eş başkanlığına aday olduğunda yemiş ve milletvekili arkadaşları tarafından bu göreve seçilmemişti.

Ancak daha sonra Federal Meclis’in en önemli komisyonlarından biri olan “Ulaştırma ve Dijital Altyapı Komisyonu”nun başkanlığına getirilince, hakkında geleceğin “federal ulaştırma bakanı” öngörüleri yapılmaya başlanmıştı. Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen genel seçimde de kendi bölgesi Stuttgart’ta diğer adayların hepsini geride bırakarak, direkt seçilince bu öngörünün gerçekleşmesi bekleniyordu. Ancak öyle olmadı, Özdemir koalisyon görüşmelerini yürüten Yeşiller heyetine bile alınmadı. 2017’deki genel seçimden sonra Hıristiyan Demokratlar ve liberallerle üçlü koalisyon görüşmelerinde Yeşiller heyetinin başında yer alan Özdemir’in hem deneyimleri, hem de parti içi konumu nedeniyle şimdiki heyete alınmaması tabii ki medyanın da dikkatini çekti. Ancak Özdemir bu konuda bir yorum yapmıyor. Geçenlerde Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yayımlanan söyleşide de bu soruyu yanıtsız bırakmayı tercih etti.

Ancak dostları boş durmuyor. Yeşiller Partisi’nin yönetimine ve tabii ki kamuoyuna yönelik bir çağrıya imza atarak katılan çok sayıda aydın, Özdemir’e haksızlık yapıldığını, kendisini önümüzdeki günlerde sosyal demokrat, yeşil ve liberal partiler tarafından kurulacak yeni koalisyon hükümetinde bakan olarak görmek istediklerini duyurmaya hazırlanıyorlar. İmza toplama aşamasındaki çağrının önümüzdeki günlerde kamuoyuna açıklanması bekleniyor.

AYDAN ÖZOĞUZ HEDEFTE

Diğer skandal da Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) içindeki önde gelen Türkiye kökenli politikacılardan Aydan Özoğuz’la ilgili. O da Özdemir gibi kendi seçim bölgesinde (Hamburg) diğer partilerin adaylarını geride bırakarak direkt seçilmişti. Özoğuz’un adı yeni Bundestag’ın Başkanlığı için en güçlü aday olarak geçiyordu. Geçen dönem Merkel liderliğindeki federal hükümette Entegrasyon Bakanı (2013-2018) olarak görev yapan Özoğuz’un, yani Türkiye kökenli bir göçmen ailenin çocuğunun Federal Almanya Cumhuriyeti’nin devlet hiyerarşisinde, cumhurbaşkanından sonra ikinci makama getirilebileceğine dair tartışmalar, bazı muhafazakâr çevreleri ve tabii ki aşırı sağı çılgına çevirdi. Halen koalisyon görüşmeleri devam ettiği için bu konu gündemin ön sıralarında değil. Ancak sosyal medyada halk tarafından doğrudan seçilmiş bu politikacıya yönelik ırkçı ve nefret içerikli paylaşımlar bu konuyu bir skandala dönüştürüyor. Eğer SPD kararlı davranırsa Özoğuz’un, diğer koalisyon ortaklarının da desteğini alarak bu makama seçileceği kesin. Ancak son haberler SPD’nin bu konuda gerilimleri azaltmak için bir ara çözüm arayışı içinde olduğu, Özoğuz’un meclis başkanlığı değil de, meclis başkan yardımcılığına aday gösterilmesinin düşünüldüğü koşuluyor.

BILD’DE SKANDAL

Bu arada bir başka skandal da medya dünyasını karıştırdı. Sadece Almanya’nın değil, tüm Avrupa’nın en çok satan günlük gazetesi Bild’in Genel Yayın Yönetmeni Julian Reichelt, gazeteyi çıkaran yayın holdingi Axel Springer tarafından görevinden alındı. Reichelt’in makamından kaynaklanan gücünü istismar ederek, çok sayıda genç gazeteci kadınla aşk yaşadığı, kendisine karşı çıkanları işten atarak cezalandırdığı gibi iddialar uzun süredir ortalıktaydı. Konu haftalık haber dergisi Spiegel’de aylar önce yayınlanan bir haberle gündeme gelmişti. Bunun üzerine holding yönetimi bir iç soruşturma başlatmış, bu arada Reichelt’in görevi de askıya alınmıştı. Ancak soruşturma devam ederken “özel hayatıyla iş hayatını karıştırdığı için özür diledi” gibi bir açıklamanın ardından Reichelt yeniden görevine başlamıştı. Reichelt’ten “çok memnun” olan Holding Başkanı Mattihas Döpfner’in konunun kapanmasını istediği biliniyordu. Ancak rakip gazeteler de boş durmadı. Başta Frankfurter Rundschau olmak üzere 20’nin üzerinde günlük gazetesi olan Ippen Yayın Grubu da özel bir araştırma ekibi görevlendirmişti. Hafta başında ekibin suçlamaların doğru olduğunu saptadığı ancak grubun patronu Dirk Ippen’in hazırlanan raporun yayınlanmasına engel olduğuna dair söylentiler yayılmaya başladı.

Bu arada Reichelt görevden alındı. Böylece bir skandal sonuçlandı.

Ancak Ippen Holding’in patronunun kendi grubundaki gazetecilerin hazırladığı bir raporun yayınlanmasına engel olması, yeni bir skandala, yani sansür tartışmalarına yol açtı.

Bu arada görevden aldığı Reichelt’i “iyi bir gazeteci” olarak öven Axel Döpfner’in başlattığı “Stasi” ve “DDR” tartışmaları da sürüyor. Artık aradan çok zaman geçti, hatırlatmakta yarar var: Stasi, yıkılan Doğu Almanya’nın (DDR) gizli polis örgütünün kısa adı. Döpfner, Reichelt’i överken onun “Almanya’daki yeni DDR otoriter devletine karşı cesaretle mücadele eden tek ve son gazeteci” olduğunu söyledi. Yani Federal Almanya’nın en güçlü yayın grubunun gazeteci kökenli patronu, merkez sağ ağırlıklı hükümetler tarafından, çoğulcu parlamenter sistemle yönetilen ülkesini “otoriter devlet” olarak değerlendirdi.

Sansasyonel yayınlarıyla, özellikle de sola ve azınlıklara, son zamanlarda da Merkel yönetimine yönelik karşı kışkırtıcı çizgisiyle milyonlarca tirajı yakalayan Bild gazetesi, Almanya’da geniş halk kitleleri tarafından okunduğu için önemli bir gazete. Bild’in kampanyaları sonucu görevlerinden istifa etmek zorunda kalan cumhurbaşkanları dahil çok sayıda politikacı halen hafızalarda. Nefret etseler de birçok politikacının güne Bild’i okumadan başlayamadığı biliniyor. Dolayısıyla Avrupa’nın en büyük medya gruplarından biri olan Axel Springer Holding’in amiral gemisi olan Bild’in yöneticisinin görevden alınması, ülke gündeminin üst maddelerinden biri olabiliyor.

Axel Springer’in hisselerinin büyük kısmı kısa bir süre önce Amerikan holdingi KKR’e satılmıştı. Yani bünyesinde çok sayıda gazete, dergi ve TV kanalı olan bu holding, bir süredir aynı zamanda da Amerikan şirketi.

Ve bu şirketin başı, Almanya’daki mevcut yönetimi dolaylı yoldan da olsa “otoriterlik”le suçluyor.