Almanya'nın başkenti Berlin, göçmenler açısından siyasal eşitlik ve katılım konusunda öncülüğünü sürdürüyor.

Almanya'nın ilk "Entegrasyon ve Katılım Yasası" Berlin'de kabul edilmişti (2010). Irkçılıkla ve yabancı düşmanlığıyla mücadele amaçlı bu yasayı daha sonra "Ayrımcılıkla Mücadele Yasası" takip etmişti. Türkiye kökenli ilk milletvekili Berlin Eyalet Meclisi'ne seçilmişti (1987'de daha sonra Yeşiller‘e dönüşen Alternatif Liste'den Sevim Çelebi). Şimdiki mecliste çeşitli partilerden sekiz Türkiye kökenli milletvekili yer alıyor. Sadece Berlin'de değil, Almanya'daki diğer eyalet meclislerinde de benzer bir durum söz konusu.

Ancak Berlin'i yönetenlerin bir bölümü göç kökenlilerin toplumsal ve siyasal süreçlerdeki eşitsizliğinin devam ettiğini düşünüyor ve bu durumu değiştirecek için iddialı bir yasa öneriyor…

Bu Sol Partili Berlin Entegrasyon Senatörü (Bakanı) Elke Breitenbach‘ın tartışmaya açtığı "Göç Toplumundaki Katılımı Destekleme Yasa Tasarısı". Tasarı Berlin Senatosu'nun sorumluluğundaki tüm kamu kurumlarında yüzde 35 oranında göçmen kökenli personel çalıştırılmasını öngörüyor.

Berlin, 26 Eylül'de hem yerel-eyalet meclisi, hem de genel seçim için sandık başına gidecek, dolayısıyla bu konu siyasi gündemi uzun süre meşgul edecek.

Ayrıntılara girmeden önce Berlin'e ilişkin bir parantez açalım.

***

Berlin, aynı zamanda ülkenin 16 eyaletinden biri. Dolayısıyla Berlin Büyükşehir Belediye yönetimi (senato), aynı zamanda bir eyalet hükümeti, yerel yönetim meclisi de bir eyalet parlamentosu.

Bu şehir-eyalet 2016 sonlarından bu yana, eyalet meclisindeki SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi), Sol Parti ve Yeşiller'den oluşan çoğunluğa dayanan bir senato tarafından yönetiliyor. Almanya siyasetini takip edenler bilir, siyasi koalisyonlar genellikle katılan partilerin simgesi olan renklerle tarif edilir. Berlin'deki eyalet hükümeti ülke tarihindeki ilk "kırmızı-kızıl-yeşil" koalisyon.

SPD'nin bir bölümü ve Sol Parti tarafından uzun yıllardır tüm Almanya için önerilen bu koalisyon modeli federal düzeyde de mümkün, ancak bunun gerçekleşme şansı çok düşük. Çünkü SPD'nin sağ kanadı ve en önemlisi de Yeşiller böyle bir olasılığı tartışmaya bile yanaşmıyor. Ancak tüm ülkeyi yöneten federal meclis ve hükümete ev sahipliği yapan başkentte dört yıldır faaliyetini başarıyla sürdüren bu model, içinde bulunduğumuz "süper seçim yılı"nda yine de gündeme gelecek. Ya da yaptıkları ve gündemiyle konuşulacak.

Berlin kökenli "kamu kurumlarında göçmenler kotası" bu açıdan önemli.

***

Kadınların siyasi ve idari makamlardaki ağırlığının artması hedefiyle gündeme getirilen "kadın kotası" tartışmalarının başında olduğu gibi sağ muhafazakar kesimlerin sert tepkileriyle karşılaşan "göçmenler kotası" tasarısının kısa ve orta vadede yasalaşma şansı yok. Koalisyonun büyük ortağı SPD, bunu desteklemiyor. Eyalet seçimlerine iddialı giren Yeşiller olumlu bakıyor, ancak yasalaşabilmesi için Eyalet Anayasası'nda değişiklik gerekiyor ve bunun için eyalet meclisinde üçte iki çoğunluğun sağlanması çok zor…

Sol Partili Senatör Breitenbach ise eyalet anayasasına aykırılık iddiasını reddediyor, toplumun çeşitli kökenlerden insanlardan oluştuğunu ve kamu yönetiminin de bunu yansıtması gerektiğini savunuyor. Kamu kuruluşlarındaki göçmen kökenlilerin oranının yüzde 12'de kaldığını belirten Senatör, "Bu kentteki tüm insanların eşit şansa sahip olmasını sağlamak iddiasındayız. Yapısal ayrımcılığı kabul etmiyoruz" diyor.

Eyalet kurumları, şirketleri, vakıflar, mahkemeler ve savcılıkların gerekli kalifikasyona sahip olan birçok kişinin iş başvurusunu göçmen kökenli olduğu için reddettiğini vurgulayan Senatör, Berlin'in şu anki nüfusunun yüzde 35'inin göç kökenli olduğunu, kurumlardaki göçmen kökenlilerin oranının da bu düzeyde olması gerektiğini savunuyor.

Burada söz konusu olan "göç kökenli"ler (tasarıda 'göç hikayeli kişiler' olarak isimlendiriliyor), anne ve babası ya da bunlardan birisi başka bir ülke vatandaşı olarak dünyaya gelmiş olanlardan oluşuyor. Yani Berlin'deki yarısı Almanya vatandaşı, yaklaşık 200 bin Türkiye kökenlinin büyük çoğunluğu için de geçerli...

Sol Parti'nin sadece Berlin'in değil tüm ülke gündeminin üst sıralarına taşıdığı bu tartışma Almanya'nın "bir göç ülkesi" olduğunu kabul eden tüm siyasal güçlerin – ki bunların arasında Hıristiyan demokratlar ve liberallerin bir bölümü de yer alıyor – bu konudaki samimiyetlerinin ölçülmesi açısından önemli. Kendi içlerindeki liderlik tartışmasını henüz sonuçlandıran Hıristiyan demokratlardan henüz bir ses çıkmadı. Medyadaki ilk tepkilere bakılırsa, sağ-muhafazakar kesimler bu tartışmaya kışkırtıcı bir tonla katılabilir. Buradan da önümüzdeki seçim kampanyalarında kitle desteği arayan sağcıların “göç ve göçmenler” konulu suistimallerine malzeme çıkabilir.

Bu nedenle siyasi kariyerini "göçmen dostu" olarak süslemiş olan, kimilerince Türklere yakınlığından dolayı "Türk Armin" olarak isimlendirilen CDU‘nun yeni Genel Başkanı Armin Laschet‘in bu konudaki yaklaşımı merak konusu. Eylüldeki genel seçimlerde Hıristiyan demokratların "federal başbakan adayı" olması beklenen Laschet, ülke tarihindeki ilk "entegrasyon bakanı"ydı. Tabii kimse onun böyle bir öneriye olumlu yaklaşmasını beklemiyor. Ama sükunet içinde sürdürülmesine katkısı olabilir belki.