Biz, hiçbir zaman inançla, dindarlarla mücadele etmedik, etmeyiz; ama siyasal İslamcılıkla, dincilikle mücadele edeceğiz. Laikliğin olmadığı bir devlet, adaletli olamaz… Adalet, kamucu ve toplumsal çıkarları esas alan bir devlette mümkün olabilir

Alper Taş'ın Adalet Kurultayı'nda ayakta alkışlanan konuşmasının tam metni: Adalet için din devleti değil, sol iktidar gerekir

Adalet Yürüyüşü’nü yapmamıza, bizim burada buluşmamıza vesile olan Enis Berberoğlu’na ve “Seni başkan yaptırmayacağız” dediği için Saray’ın emriyle zindana atılan Selahattin Demirtaş’a sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. AKP’nin “Yeni bir devlet inşa ediyoruz” dediği bir dönemde ‘devlet ve adaleti’ konuşuyoruz. AKP, ‘yeni bir devlet’ konusunda epey mesafe katetti. Bu memlekette gerçek manada hiçbir zaman adalet olmadı; ama adaletsizliğin de bu kadar tavan yaptığı, tabiri caizse tuzun da koktuğu bir dönem hiç yaşanmadı.

Vatanın sol olması gerek
Şimdi şu soruyu kendimize soracağız: Biz devlette adaleti savunurken eski devleti mi savunacağız, yoksa yeni bir devlet anlayışını mı ortaya koyacağız? Yeni bir devlet anlayışını ortaya koyacaksak ve adalet istiyorsak; açık ve net söylüyorum, her şeyden önce bu devletin sol bir devlet olması gerekiyor. Bu memlekette hiçbir zaman gerçek bir adalet olmadığı gibi, gerçek bir sol iktidar da olmadı. “Vatan sağ olsun” dediler; vatan diye bir şey bırakmadılar. Bu vatanın birliği ve bütünlüğü için artık bu vatanın sol olması gerekiyor. Şimdi bana itirazlar gelebilir, “Ya sen hangi devirde yaşıyorsun? Sağ-sol mu kaldı?” diye. Hayır arkadaşlar, sağ sağdır, sol da soldur. Bize “Sağ-sol kalmadı” diyenler, hem Türkiye’de hem dünyada sağın her türlü fikrini bize şırınga etti.

Dünyaya ne oldu, Türkiye’ye ne oldu? Çok adaletsiz, çok vicdansız, çok sorumsuz, çok adaletsiz oldu. O yüzden dünyadaki bütün mücadeleler, küresel adalet talebi etrafında yükseliyor. Sol demek, solun altını çizmek, sadece yurttaşlarımızı yeterince tanımamak, onlarla yeterince temas kurmamak, onları ötekileştirmek manasına gelmez. Bakın burada Levent Tüzel hariç herkes sağ gelenekten gelen arkadaşlar (Divanda bulunan konuşmacılardan söz ediyor). Hiç rahatsız olmuyoruz, konuşuyoruz, anlaşıyoruz; ama şunu söylemem gerekiyor: toplumun yüzde 99’u aslında nesnel manada soldadır. Toplum, sömürme-sömürü ilişkisinde, ezme-ezilme ilişkisinde de soldadır. Onları sağa çeken kültürel ve inançsal tercihleridir.

İslamcılar ve milliyetçiler toplumu böler, sol birleştirir
Şimdi biz bu yurttaşlarımızı sola nasıl çekeceğiz? Asla sağa öykünerek değil; ilkeli, sol bir çizgide, ikna ederek sağa yönelen yurttaşlarımızı da kazanacağız. Bugün Türkiye’yi yeniden kurmak gerekiyor; devleti yeniden kurmak gerekiyor. Adını koyalım: AKP, siyasal İslamcı bir partidir. Onların kurduğu devlet ortada: Bireyci, mezhepçi, kindar, otoriter bir zihniyet. Bugün Türkiye toplumu bölünmüş, parçalanmış halde. Yeni bir ülke, yeni bir devlet kurmak, toplumu yeniden birleştirmek gerekiyor. Toplumu ve ülkeyi siyasal İslamcılar, milliyetçiler birleştiremez; böler. Liberaller, asla birleştiremez; çünkü onların felsefesinde ‘toplum’ yoktur, ‘birey’ her şeydir. O yüzden toplumu birleştirmek, toplumun birlik ve bütünlüğünü sağlamak için eşitlik, özgürlük ve dayanışma değerleri etrafında memleketi yeniden devrimci bir aşkla örmek gerekiyor. Bu yol da soldan geçiyor.

Piyasa düzeninde adalet olmaz
Nasıl bir devlette adalet olmaz biliyor musunuz? Piyasa düzeninde ve devletinde adalet olmaz. Piyasacılık, adaletin karşısındadır. Piyasacılık, alttakilere din imam, üsttekilere han hamamdır. ‘Altta kalanın canı çıksın’ düzenidir. ‘Büyük balık küçük balığı yer’ düzenidir. Adaletli bir devlet kuracaksanız, bu ancak kamucu, toplumsal çıkarları esas alan, çalışanların insanca yaşadığı, parasız eğitim ve sağlığı sunan bir devlet olabilir.

Bir devlet nasıl adaletsiz olur biliyor musunuz? Bugün örneği olduğu gibi, gerçek laikliğin olmadığı bir devlet, adaletli olamaz. Cumhuriyet’in temellerinde laiklik var; ama sonrasında bu sürdürülemedi. Devletçi laiklik, bugünkü AKP’yi, siyasal İslamcı rejimi yarattı maalesef. Şimdi korunacak bir laiklik yok; orduya, bürokrasiye havale edilebilecek bir laiklik yok. Laikliği koruma ve kollama dönemi sona erdi. Laikliği yeniden kazanma sürecindeyiz. Bu laiklik nasıl bir laiklik olacak biliyor musunuz? Ne din, devleti ne de devlet, dini düzenleyecek. İnanç özgürlüğü kadar inanmama özgürlüğü de olacak. Alevi yurttaşlarımızın eşit yurttaşlık hakkı mutlaka sağlanacak.

Laiklik aynı zamanda nedir biliyor musunuz? Laiklik aynı zamanda dini de özgürleştirmektir. Diyeceksiniz ki neden? Dini de gerçek yerine, insanın maneviyatına sunacak olan bu memleketin soludur, bu memleketin devrimcileridir. Biz, hiçbir zaman inançla, İslam’la, dindarlarla mücadele etmedik, etmeyiz; ama siyasal İslamcılıkla, dincilikle mücadele edeceğiz, etmek zorundayız.

Bağımsızlık yoksa adalet de yok
Doğayı tüketen, doğaya adil olmayan ülkede adalet olmaz. Doğayla barışık olan bir devlet inşa etmeliyiz. Her tarafımız satıldı. Recep Tayyip Erdoğan, Katar emirlerini Karadeniz yaylalarında gezdiriyor, kendisi milli ve yerli oluyor; ama vatan toprağını savunan Rabia Ana’lar, Havva Ana’lar gayri milli ve gayri yerli oluyor, öyle mi? Haydi oradan! Kimin yerli ve milli olmadığı apaçık ortadadır.

Erkek devlet düzeninde adalet olmaz. Maalesef oturumumuz da çok erkek. Eşit yurttaşlığı içermeyen devlette de adalet olmaz. Bugün Çanakkale’deyiz. Tarihte bu topraklar kardeşliğe şahittir. Çanakkale’yi birlikte savunan, Cumhuriyet’i birlikte kuranlar, şimdi eşit yurttaşlığa dayanan bir devleti kurmak zorundadırlar. Kürt halkının eşit yurttaşlık taleplerinin karşılanmadığı, kimlik ve kültür haklarının yerine getirilmediği bir devlette adalet olmaz. Emperyalizmden bağımsız olmadan da bu memlekette adalet olamaz.

Son olarak, 3 şey daha söyleyip bitiriyorum. Sevgili dostlar, adalet konusunda çok önemli bir direnç geliştirdik. Hepimiz mutlu olduk, hepimize özgüven geldi. Bu direnç alanlarını çoğaltmak zorundayız. Bu alanların en önemlisi eğitimdir. Ne diyor Recep Tayyip Erdoğan: “15 yıldır iktidardayız; fakat sosyal ve kültürel manada iktidar olamadık.” Onun için eğitime yükleniyorlar, onun için eğitimi Ensar’laştırmaya çalışıyorlar. Biz okullarda laik, bilimsel ve demokratik eğitimi savunacağız. Hep beraber eğitimin dinselleştirilmesine karşı mücadele edelim. 17 Eylül’de Kartal Meydanı’ndaki Alevi örgütlerimizin yapacağı laiklik mitinginde de buluşalım.

Halkın meclislerini kurmak zorundayız
Meclis’i yok ettiler. Ne yapacağız? Mücadeleyi Meclis koridorlarına mı hapsedeceğiz? Hayır. Halkın meclislerini kuracağız. Bu meclisler nasıl meclislerdir biliyor musunuz? Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında İstanbul’daki Saray iktidarına karşı halk nasıl Anadolu’nun bağrında kongreler ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’yle kendi meclislerini kurduysa, biz de bu meclisleri inşa edeceğiz.

Temsili demokrasiyi de reddetmeyeceğiz. 2019 Başkanlık seçimlerine kadar gitmeye gerek yok; önümüzde bir yerel seçim var. CHP, Adalet Yürüyüşü’nde altını çizdiği ‘biz’ duygusunu yerel seçimlere taşıyacak mı? ‘Benim adaylarımı ancak ben belirlerim’ deyip, bu belirleme sürecinde CHP’lilerin birbirine karşı güç-iktidar kavgası verdikleri bir sürecin içerisinde heba mı olacak, yoksa Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi AKP’nin bu sahte, çürümüş adaylarının karşısına tertemiz, dürüst, halktan yana, ortak adaylarla mı çıkacak?

Türkiye’yi özgürlük, eşitlik ve dayanışma değerleri kurar. Bu değerler, sola ait değerlerdir. Can Yücel, şiirinde, bizim görevimizi şöyle ifade ediyor:

“Kardeş, öyle bir özgürlük, öyle bir dayanışma ortaya koyacaksın ki

Özgürlük; ama eşitlik bozulmadan

Eşitlik; ama özgürlük ezilmeden

İşte sana eşitlik
İşte sana kardeşlik
İşte sana dayanışma
İşte sana Türkiye!