Alperenler Kerkük’e gider mi? Çay içmeye elbette!

Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’ndeki referandum ve gelişmeleri yerinde takip ederken yapılan açıklamaları ‘şaşkınlıkla izliyoruz’ demek bile hafif kalıyor. Bölgede denklem içinde denklem yaşanırken, milliyetçileri kemikleştirmek isteyen iktidarın ve bizzat milliyetçilerin söyledikleri gülümsetiyor.

Son olarak Alperen Ocakları tarafından yapılan; “200 kişiden oluşan öncü bir birlik ile Kerkük’e gideceğiz” açıklaması var. Alperen Ocakları İl Başkanlığı tarafından kullanılan ifadeler şunlar: “Kerkük’teki soydaşlarımızı yalnız bırakmayacağız. Gönüllü 200 kişiden oluşan öncü birliğimiz ile 5 Ekim’den sonra canımızla, malımızla kardeşlerimizle birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz.”

Alperenler bölgeye gidebilirler mi? Şüphesiz… Ucuz uçak bileti bulurlarsa çay içmeye elbette! Evet, Irak bölgesinde şartlar sadece; ‘ucuz uçak bileti bulmaya bakıyor.’ Çünkü şimdilik ‘en azından kalıcı bir biçimde’ ne hava sahasının kapanması ne de büyük bir kaos ihtimali uzak görünüyor!

“Kürtlere önce itiraz ederler…”

Irak bölgesel Kürt Yönetimi’nde (IKBY) çıkan önemli yayınlardan biri; ‘Kürdistani gazetesi’ adını taşıyor. Günlük olarak çıkan ve yaklaşık 40 kişinin çalıştığı Talabani’ye yakın gazetenin Başyazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Stran Abdulla sadece bölgede değil dünyada tanınan bir yazar. Sözleri yaşanacaklar konusunda bir fikir veriyor: “Aslında bu ay kritik. Ancak yavaş yavaş her şey durulacak. Kürtler ne yaparsa yapsın önce itiraz ederler, sonra yavaş yavaş kabullenirler.”

Abdulla; referandum sonrası IKBY’nin tecrit edilme riskini gerçekçi ifadelerle ele alıp, seçim sonrası bölgede uluslararası arenada yaşanabileceklere de şöyle vurgu yapıyor: “Havayollarının kapanabileceği ile ilgili tartışmalar sürüyor. Evet, bu ay kritik. Ancak bundan üst tabaka etkilenir. Buraya kim seyahat ediyor? Tüccarlar, askerler. Çok kolay görünmüyor. Birkaç ay içinde tüm uluslararası hareket belirlenir. Kürtler; ‘diyaloğa hazırım’ diyor. Barışçıl tutum puan kazandırıyor. Bu, bölgedeki tüm devletleri Kürtlerin safına çekecektir. Amerika ve Rusya diyalog zemini isteyecektir. Diyalog kanallarının açık tutulmasıyla birlikte Kürtler referandum kartını en iyi şekilde kullanacaktır. Sonunda, seçim gerçek bir değer olarak kabul edilecektir.”

IKBY’ye yönelik referandum öncesi başlayan tepkiler sürüyor. Özellikle Bağdat yönetimi, İran ve Türkiye sert açıklamalarını sürdürüyor. Kürdistani Başyazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Stran Abdulla üç ülkenin tavrını ve ortaya çıkabilecek senaryoları değerlendiriyor.

“Irak’ın tehditlerinin altı boş, bir amaca yönelik”

alperenler-kerkuk-e-gider-mi-cay-icmeye-elbette-358627-1.

Abdulla, önce Irak’ın sert söylemlerine dikkat çekiyor. Anlattıkları açıklamaların altının boş olduğunu gösteriyor: “Irak ordusunun gücü yok. Kürtlere karşı savaşamaz. Bağdat, IŞİD’le mücadelesini sürdürüyor. Irak Yönetimi, referandum öncesi ‘en önemli tartışmanın yapıldığı’ Kerkük’ü kontrol edemedi. IŞİD Musul’a girmeden, Kerkük’te Peşmerge ve Irak ordusu vardı. Irak askeri kaçınca Kerkük’e Peşmerge hâkim oldu. Irak’ta, Mart ayında Meclis seçimleri var. Açıkçası Haydar el İbadi, ‘oy için’ Arap seçmeni konsolide etmek istiyor. Bu yüzden bu altı boş açıklamalar geliyor.” Abdulla’nın ifadelerine bakınca, Irak’ın sert açıklamalarının niyetinin, AKP ve Saray iktidarı ile benzerlik taşıdığı anlaşılıyor.

İran’ın tavrı ve Şii- Kürt savaşı riski

Stran Abdulla, İran konusunda ise bir Haşdi Şabi saldırısının tetiklenmesi riskine dikkat çekiyor: “Eğer İran Haşdi Şabi’ye destek verip yürürse, bölgedeki denklem çok karmaşık hale gelir. Şii- Kürt savaşı yaşanabilir. Böyle bir durumda, İran, Rojova ve Türkiye’deki Kürtler bölgeye destek verir. PKK yardıma gelir, burada şehirlere iner. Bu Kürtlerin güçlerinin birleşmesi demektir.”

Türkiye’nin işi çok zor

Abdulla bu denklem içinde Türkiye’nin işinin ise çok zor olduğuna dikkat çekiyor: “İran’ın bölgede güç kazanması Türkiye’nin işine gelmez. Dolayısıyla İran ile yakınlaşması ve ortak hareketi mümkün değil. İran güdümlü olası bir saldırı nedeniyle Kürtler’in güçlenmesini de istemez. Daha ilginç olanı şu, yine böyle bir olası saldırıda Türkiye tüm Kürtlere destek vermek zorunda kalabilir. Onlarla yakınlaşabilir. Dolayısıyla söylenenlerin tam aksine, Türkiye bölgedeki durumun sakinleşmesini istiyor. Bir yandan da tıpkı Irak gibi içerdeki milliyetçi seçmeni hamasi söylemler üzerinden kemikleştirmeye çalışıyor.”

Şu Kerkük meselesi, Türkiye ve çatışma riski

2005 yılında yapılan Irak Anayasası’nın 140. Maddesi; Musul ve ona bağlı Ninova, Şihan, Hamdanniye, Tilkef, Zummar, Şengal, Kerkük, Tuzhurmathu ve Diyala bölgeleri ile ilgili. Bu madde, söz konusu yerlerin, Kürt denetiminde olmasını kapsıyor.

Strani Abdulla, ilginç bir çelişkinin altını çiziyor: “Türkiye ‘o anayasayı’ kabul etmemişti. Bu süreçte ise adımların Irak Anayasası çerçevesinde atılması gerektiğinden söz ediyor.”

Abdulla biraz daha geçmişe giderek; Türkiye’nin tutumunu aktarıyor: “1990 yılında Türkiye’ye, dönemin Irak Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz gitti. Onu Turgut Özal karşıladı. Basın toplantısında Kerkük’te Türkmen yoktur’ dedi. Kimse sesini çıkarmadı. Ne var ki birkaç yıl sonra Tansu Çiller bölgede 3 milyon Türkmen yaşıyor deyiverdi. Gerçekçi değil. Evet, Saddam Hüseyin, Irak’ın demografisini bozdu. Ancak buraya Necef’ten Şii Arapları getirdi. Kürtler gibi Türkmenleri de bölgeden sürdü. Amacı bütün mezhepler arasında nifak tohumları ekmekti. Kısmen başardı. Ne var ki bölgede bir Türkmen Kürt çatışması da uzak ihtimal.”