Hal böyleyken bireysel ve toplumsal bilinç her zaman ‘ideolojiler’ tarafından kuşatılır; bu da ideoloji kavramının maddi bir varoluşa sahip olduğunu, insanlık var olduğu sürece yaşamı etkilemeye devam edeceğini akla getirir. İndirgenmiş haliyle makul soru şudur: Hangi ideolojiyle ya da ideolojilerle yola devam edeceğiz; hangilerini tarihin çöplüğüne göndereceğiz?

Althusser’in ve ideolojinin zamansızlığı-II

Murat Müfettişoğlu

Marx’ın şu sözüne sarılıyorum: ‘Tarihin hayal gücü bizimkinden geniştir’ / L. Althusser

Önceki yazımızda eleştirel düşünce konusuna ve Althusser’in ideolojiye bakışına kısaca değinmiştik. Bu yazımızda iki konuyu da mütevazı bir benzetmeyle açmaya çalışalım.

Eleştirinin aktif alanı, insan zihnine/bedenine yeni gıdalar arayan felsefenin/bilimin mutfağına benzetilebilir. Büyük ölçüde restoran sahibi ile nispeten müşteriler tarafından belirlenen ve ideal olduğuna inanılan mönüyse ideolojiye karşılık gelir. Mönünün belirlenmesinde mutfağın da etkisi vardır ancak zannedilenin aksine sınırlıdır. Zira mutfak, inancın sisli puslu alanında iş görmez. Ayrıca imgesel, ideal olanın değil, somut değişkenler, olanaklar ve olasılıklar karşısında yararlı (upuygun) olanın izini sürer.

Restoran sahibi mönüyü belirlerken yatırımcı ve işletmeci bilinciyle hareket eder. En başta kârı, kâra bağlı olarak girdi (hammadde) maliyetlerini, genel giderleri ve elbette müşterilerin beğenilerini dikkate alır. Ancak hem restoran sahibi hem de müşteriler, bireysel ve toplumsal bilinçdışılarının(bastırma, yön değiştirme, yüceltme vb.) etkisiyle de tespit ve tercihlerde bulunurlar. Bunlar öznel, psikolojik, kültürel(dini, geleneksel) vb. kökenli tutumlardır. Bazı tatlar türlü gerekçelerle çocukluklarında damaklarına kodlanmamış olabilir veya aynı gerekçelerle damaklarında baskın kodlar taşıyabilirler. Kimisi bunun farkındadır, kimisi değildir. Müslüman mahallesinde mönüye domuz etinden yapılmış yemekler konulmaz. Öte yandan, ailesi Müslüman olduğu halde kendisi dinsiz olup domuz etine mesafeli duranlar da vardır. ‘Neden?’ diye sorduğunuzda doyurucu yanıt verememeleri bilinçlerinden ziyade bilinçdışılarıyla ilgilidir.


Sonuçta ortaya, öyle ya da böyle, iyi kötü bir mönü çıkar; küçük değişikliklerle restoranda barınmaya, müşterilerin beğenilerini, tercihlerini, hazlarını, rızalarını ve beklentilerini belirlemeye devam eder. Hatta kimi dönemlerde ve durumlarda mutfağın arayışlarını etkilediği bile olur. (Mevcut) Mönü, müşteriler ile onların bedensel gerçekleri ve gereksinimleri arasına girerek metabolik bir yabancılaşmaya neden olur ve bu sayede varlığını sürdürür. Sonuç itibarıyla –tıpkı ideoloji gibi- kendisiyle resmen ilişki kuranların ve kendisine sahip olanların hâkimiyetlerini yeniden üretmelerinin bir aracıdır.
Peki, 'somut' bir bakış açısı ve 'ideal' bir yaşam sunduğuna inanılan bir ‘ideolojiden’ daha somut ve daha uygun(ideal değil) olan nedir?

Restoran örneğimize dönelim ve hayal edelim: Müşteriler dönüşümlü olarak mutfakta çalışsalar; misal domuz etini elleyip koklasalar, pişirme ve tadım pratikleri yapsalar, domuz etiyle aralarındaki ilişki muhtemelen daha sahici bir düzleme oturacaktır. O güne kadar yemediklerine pişman da olabilirler, tadını gerçekten sevmeyedebilirler. Ancak, ‘neden tercih ettikleri ya da etmedikleri’ sorulduğunda daha akıllıca, daha bilinçli yanıt vereceklerdir. İşin aslı şu ki; mutfaktaki (nesnel) deneyimleri anlama yetilerini ve muhakemelerini güçlendirecek, (öznel) kısıtlarından kurtulmalarını sağlayacaktır. Bu durum insanların tamamen özgürleşmesi anlamına gelmese de özgürlüğün kapısını aradıkları, hatta deneyimlemeye başladıkları anlamına gelir.

Bir toplumun anlama yetisi ve muhakemesi arttıkça (ki bedensel ve zihinsel deneyimlerin artmasıyla mümkündür) ideolojinin etkisi azalır, ancak sıfırlanmaz. Zira anlama yetisindeki ve muhakemedeki kusurlar sıfırlanmaz. Bireysel ve toplumsal süreçlerde bilinçdışının etkisi olduğu sürece, hele ki insanın sayısız değişenler ve sonsuz olasılıklar karşısında tamamen yetkinleşemeyeceği düşünülürse, bilincindeki kusurların sıfırlanmasını beklemek safdillik olur. Hal böyleyken bireysel ve toplumsal bilinç her zaman ‘ideolojiler’ tarafından kuşatılır; bu da ideoloji kavramının maddi bir varoluşa sahip olduğunu, insanlık var olduğu sürece yaşamı etkilemeye devam edeceğini akla getirir. İndirgenmiş haliyle makul soru şudur: Hangi ideolojiyle ya da ideolojilerle yola devam edeceğiz; hangilerini tarihin çöplüğüne göndereceğiz?

Teşbihte hata olmaz. Restoran benzetmemizle ideolojinin -pragmatik tercihlere ilaveten- daha ziyade bilinçdışıyla ilişkisini vurgulamaya çalıştık. Böylelikle -Althusser’in iddia ettiği üzere- onun 'özerk' yanını ima ettik. Şimdi de kısaca yararına ve zararına bakmayı deneyelim: Mutfak, müşterilerin metabolizmalarıyla ve değişken koşullarla uyumlu bir mönünün oluşumuna etki ettiği sürece mevcut mönünün işlevselliğinden ve yararlılığından (uygunluğundan) söz etmek mümkündür. Bundan daha yararlısı; mutfağın eleştirel tutumunu yeri geldiğinde eleştirebilecek, hatta kolları sıvayıp mutfağa girme cesaretini gösterebilecek yetkinlikte müşteriler gerektirir. Mönü(ideoloji) ancak bu koşulla ‘upuygun’ kılınabilir.

Her şeye rağmen mönü restoranın 'tek gerçeği', müşteriler ile metabolizmaları arasındaki ilişkinin bir temsilidir. İnsanlar acıktıklarında restorana gidip mevcut haliyle mönüye bakarlar; bütçelerine ve damaklarına en uygun hamur işini seçip yerler çünkü mönüde genellikle etli ve sebzeli yemek yoktur, varsa da pahalıdır. Oysa müşterilerin çoğu diyabetlidir. Hal böyleyken mönünün yararlılığından(uygunluğundan) söz edilemez.

İdeoloji -kendi mitlerini ve mutlaklarını dayatarak- insanların varlık gerekçelerinden ve gerçek ihtiyaçlarından bağımsız tercihlerde bulunuyorsa yararlı değildir, dahası zararlıdır. Normal şartlarda hangi ideolojinin yararlı, hangisinin zararlı olduğunu mutfak ile müşterilerin kurucu yetkinlikleri belirler, restoran sahibinin kurumsal yetkisi değil. Gelgelelim oluşumunda bilinçdışının, alışkanlıkların, kimi hasletlerin ve hasetlerin belirleyici olduğu ‘ideolojik mönü’ buna kolay kolay izin vermez. İşin kötüsü mutfağın ‘teorik-pratik’ arayışlarını da baskılar. Buna rağmen bir avuç ‘aykırı şef’ bildiğini okumaya devam eder; etmezlerse hem zihnin, hem de bedenin gıdası kesilir. Tekdüze beslenmenin metabolizma üzerindeki olumsuz etkileri malumdur.

Bütün bu olup bitenlerin Althusser’i nasıl etkilediğini ise yazı dizimizin üçüncü ve son bölümünde ele almaya çalışacağız.

cukurda-defineci-avi-540867-1.