Bu yok edişleri IŞİD yapmış olsa da, bu Tahribatta IŞİD’İ yaratanların sorumluluğu da büyüktür

Altın Çağ

> AYŞE TATAR* MURAT NAĞIŞ**

IŞİD, vadedilmiş bir gelecek için gözümüzün önünde pasif geçmişimizi dinamitlerle yerle bir ederken, anlamsız gibi görünen bu büyük tahribatı nasıl anlamalıyız? Antik çağlardan günümüze kalmış bir tapınak ya da antik bir kent, modern dünya için işlevini yitirmiş pasif bir geçmişe dönüşmüştür artık. Zararsızdır... Tapınaklarda artık tanrılar yer almaz, kentlerde yaşam olmaz. Onlar bugünkü uygarlığın ilk aşamalarını ve gelişimini gösterdiği için değerlidir ve gelecek nesillerin ortak bilincini oluştururlar. Bu nedenle arkeolojik ve tarihsel miras evrenseldir ve korunmaya muhtaçtır.

Peki IŞİD kendisine hiçbir zararı olmayan bu kültürel mirasları neden yağmalıyor ve neden var gücüyle onları tahrip ediyor? Binlerce yıl önce işlevini yitirmiş bir tanrıdan ve onun tapınağından çekindiği için mi? Pek öyle olduğu söylenemez, çünkü tapınaklar ve tanrı heykelleri ile beraber camileri, kiliseleri, türbeleri hatta mezarları bile yok ediyor. IŞİD’in işlemelerini ve mozaiklerini söktüğü ardından da havaya uçurduğu İmam Dur Türbesi, İslamiyet’in doğuşundan sonra oluşturulan en önemli eserlerden biriydi. Türk hacılar için kutsal sayılan ve ziyaret edilen Hz. Yunus Peygamber Camii ve türbesi dinamitle havaya uçuruldu. Osmanlı Döneminin geride bıraktığı miras olan Hema Kado Camii’nin el yazmaları yakıldı, cami havaya uçuruldu. Halep’teki Hz. Davud Türbesi, Suriye’nin Rakka kentindeki Veysel Karani Türbesi, Kamışlı bölgesindeki Hazne şeyhlerinin türbesi, Hz. Eyyub’un eşi ‘Seta Rahime’nin Türbesi, Hz. Şid Peygamber Camii, Musul’daki 1400 yıllık Yahya Ebu’l-Kasım Camii, Süryani Katolik manastırı olan Mar Behnam Manastırı, Ahmed el-Haznevi Camii ve Medresesi, Hz. Ali’nin torunu Muhammed Bin Ali’nin türbesi, Nizar Ebu Bahaeddin Türbesi bu tahribattan payını alanlardan sadece birkaçı.

İslamiyet’in en büyük paradigması olan “cihat” anlayışı yine İslamiyet’in en sert yüzü olan selefilik ile birleşince ortaya bu kadar acımasız bir manzara çıkabiliyor. Bu birleşmeye de İslam alimleri Cihadı Selefilik diyorlar. Cihat anlayışı dünyayı Müslüman yapmak, Müslüman olmayanlardan temizlemek için yapılan savaştır. Yani İslamiyet içerisinde meşru bir haktır. Cihatçı da Allah yolunda savaşan kişidir. Vadedilmiş gelecek, sadece öteki dünya değil cihadın sonunda sahip olacağınız gerçek dünyadır da aynı zamanda. Bu nedenle de IŞİD İslam Devleti terminolojisini kullanmaktadır. Paradigmada tam olarak burada başlar aslında, çünkü cihat bir yandan yıkıcı ve acımasız iken diğer yandan yapılan her şeyin affedildiği kutsal bir sebebi olduğu için meşru görülür. Bu nedenle İslam dünyasının bir kısmı yapılanı yanlış bulurken, bir kısmı haklı sayar.

Selefilik, tüm referansını Hazreti Muhammed’in yaşadığı dönem olan Altın Çağ’dan alır. Yani referansı Kur’an ve sünnettir. Onun dışındaki her şeyi çok katı bir şekilde reddeder. Amaç o günlere geri dönmek ve tekrar oradan varlığını sürdürmeye çalışmaktır.

Gözümüzün önünde her şeyi yok eden anlayış da budur. Pratiğini oluşturan tüm teorik referanslar, ona yaptığı hiçbir şeyden pişmanlık duymayan bir anlayış sunar. Farklı olan bir Müslümanı bile farklı olduğu için diri diri keser. Bu yıkım, düşman olarak gördüğü bizlerin dünyasında hem maddi hem de manevi yaralar açar. Çünkü bir yandan geçmişimizden bize kalan tüm eserler yok edilirken onunla ortaya çıkan bilgi, sevgi, değer verme, önemseme, koruma ve sahip çıkmaya yönelik de bir saldırı gerçekleştirilir. Yani içinde kötücül bir hiçlik taşır.

Geriye dönüp baktığımızda Ninova, Nimrud ve Hatra, Horsâbad, Musul Müzesi ve Kütüphanesi, Palmira antik kenti, Baal Şamin Tapınağı IŞİD tarafından dinamitlenen, havaya uçurulan, parçalanan, yok edilen dünya miraslarından... Sadece yakıp yıkmakla kalınmadı, aynı zamanda bu arkeolojik alanlardan eserler toplandı, bu eserlerin satışına izin verildi, her bir eser üzerinden vergi alındı, satılamayan eserler parçalandı ve topluma gözdağı vermek gibi barbarlıkla bile anlatılamayacak eylemler sürdürüldü. Ancak bu noktada bir sorun var: IŞİD’in yağmalayıp sattığı bu eserleri kim satın aldı?

Musul’un hemen yanı başında yan yana iki antik kent Nimrud ve Ninova. 19. yüzyıldan beri varlığı bilenen bu iki kent, Assurlulardan günümüze kalmış en önemli kentler. Salmaneser tarafından kurulan, Asurluların ilk başkenti olan Nimrud ve Geç Assur’un başkenti Ninova en büyük kentleri. 19 yüzyıldan beri yapılan kazılar ile Avrupa müzelerine birçok eser dağılmış olsa da yıllardır yapılan kazılar, Musul Müzesi’ni Ortadoğu’nun en önemli müzelerinden biri haline getirmişti. IŞİD, Musul ile birlikte antik kentleri ve müzeyi de tamamen tahrip etti, eserleri kırdı ve bir bölümünü sattı.
Yine Musul’a oldukça yakın olan Horsâbad, Assurluların bir diğer başkentiydi. Assur Kralı Sargon tarafından burada MÖ 717-706 yılları arasında büyük bir saray yaptırılmış, 19. yüzyılın başlarında Fransızlar tarafından götürülen kabartmaları ve heykelleri dünyanın farklı müzelerine dağılmıştı. IŞİD Horsabad’ı da yok etti.

MÖ 3. yüzyılda kurulan ve İskender zamanının özelliklerini taşımasına rağmen, doğunun özgün mimarisini, karakterini, kültürünü yansıtan Hatra antik kenti de yerle bir edildi. Geçmişte Roma bile kente dokunmamış bağımsız kalmasını sağlamıştı. İpek Yolu’nun önemli bir durağı olan Hatra,1985 yılında “insanlığın ortak mirası” olması nedeni ile UNESCO Dünya Mirası kabul edilmişti.

Son olarak çölün gelini olarak bilinen Palmira’da Ortadoğu’da hüküm sürmüş her halk, her din ve her yönetimin izini ve rengini bulabilirdik. Yunan, Roma, Pers (Part), Sasani, Arami, İbrani, Bizans ve İslamiyet kentin dokusuna kendinden bir iz bırakmıştı. Bu nedenle 1980 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesinde yer almıştı. Kentin ilk ismi olan Tadmur Yahudilerin Tanah’ında Davut’un oğlu Süleyman tarafından kurulan şehre verilen bir isimdi. Süryanice ve Aramice’de Mucize anlamına gelen kent, zamanla çölün gelini olarak adlandırılmıştı. Büyük İskender sonrası bölgeyi kontrol altına alan Seleukos ile birlikte kent büyümeye devam etti. Daha sonra buraya gelen Romalılar kente sahip olsa da, kent her dönem bağımsızlığını korumak için büyük çaba sarf etti. Bir ticaret ve varlık kentiydi Palmira. Batılı Roma ile Doğulu Part daha sonra Sasani arasında bir kilit taşı görevi görmüştü. Hem doğunun güzelliği hem de batının görkemini iç içe yansıtan Palmira, uygarlığın sentezi gibiydi. Palmira’nin en önemli yapıları olan Baal Şamin Tapınağı başta olmak üzere, antik kentin önemli bir kısmı IŞİD tarafından dinamitle havaya uçuruldu.
Tüm bu yok edişleri IŞİD yapmış olsa da, bu tahribatta IŞİD’i yaratanların sorumluluğu da büyüktür. Modern dünyada IŞİD gibi örgütler bumerang gibidir. İlk atıldığı yere gider, sonra geri gelirler.


*Aktüel Arkeoloji Dergisi Yayın Koordinatörü
**Aktüel Arkeoloji Dergisi Yazıişleri Müdürü