Feodal toplumlarda üst sınıflar arasında başlayan bir saçma modanın hızla alt sınıflara da yayıldığı bir sürü örnek bulunabilir. Çin’de bunun öyle bir örneği var ki, akla ziyan: Minik bir ayağa (üç inç altın lotus) sahip olmaları için kadınların ayaklarını yıllarca bağlamak, deforme etmek. Kısaca, “ayak bağlama geleneği”. Bugünlerde, bir tarihçinin Çin’de bu geleneğin geçmişini anlattığı kitabı okuyorum.

altin-lotus-ayakli-kadinlar-63584-1.

Minik bir ayağa sahip olmak için büyük acılara katlanan bu kadınlar artık bu geleneğin son örnekleri ve seksenli yaşların sonlarını sürüyorlar. Önce kitaptan iki kadının insana “Kör talihin böylesi!” dedirtecek cinsten öyküsünü kısaca aktarayım:
Yoksul bir aileden gelen bir kadın hikâyesini, “O zamanlar, bağlanmış ayak bir statü göstergesiydi ve üst sınıflara ait olmanın simgesi sayılıyordu. Bir kadının zengin biriyle evlenebilmesinin tek yoluydu. O zamanlar evlilikler genellikle görücü usulüyle olurdu ve kadınlar kocalarını ancak evlendikten sonra görürlerdi. Bir zengin kadın oğluna bağlanmış ayaklı bir kadın bulması için bir çöpçatan görevlendirmişti. Kocamla onun aracılığıyla evlendim. Evlilik sonrası, kocamı daha ilk gördüğümde, onun bir afyon bağımlısı olduğunu anladım” diye özetliyor. Zengin bir erkekle evlenebilmek uğruna çekilen onca acı ve sonunda afyon bağımlısı bir koca…

Bir diğer kadın, “Ailem zengindi. O zamanlar üst sınıftan ailelerde kadınların ayaklarını bağlamak bir kuraldı. Çok zengin biriyle evlendim. Sonra komünistler iktidar oldu ve bütün malvarlığımız kamulaştırıldı. Ben de birdenbire o ayakları bağlanmamış, kocaman ayaklı, alt sınıflardan kadınlarla aynı sınıfa dahil oldum. Pirinç tarlalarında ağır işlerde çalışmak zorunda kaldım. Sakatlanmış ayaklarla tarlada çalışmak çok zordu. Çalışmak ilk zamanlar çok zoruma gitmişti ama artık bunun aptalca bir gurur olduğunu biliyorum... Seksen yılda her şeyin, dünyanın nasıl bu kadar değiştiğine şaşırıyorum” diyor.
Ayakları ilk bağlandığında henüz çocukmuşlar. Bir kadın bu durumu, “Genç kemikler çok yumuşak olduğu için kolayca kırılıyordu” diye açıklıyor. Bazı baharatlar ve hayvan kanı karışımıyla çocukların kemikleri yumuşatılmış ve önce parmaklar kırılarak bandajla zorla ayak tabanının altına bağlanmış. Zamanla diğer bazı kemikler de kırılmış ve ayak tekrar sarılmış, minik bir ayak uğruna sakatlanmış.

altin-lotus-ayakli-kadinlar-63585-1.

Bu gelenek, 17. yy’dan itibaren birkaç kez yasaklanmış ama etkili olmamış; gizlice devam etmiş. Kitapta hikâyeleri anlatılan kadınların çocukluğunda da yasakmış. ÇKP 1950’de (iktidarı almasından bir yıl sonra) ayak bağlamayı yasaklamış. Pratikte etkili olan tek yasak da bu olmuş ve “ayak bağlama geleneği” bitmiş. Tüm mülkiyet kamulaştırılınca, haliyle ortada geçilecek üst sınıflar da kalmamış. Böylece, sınıf atlamak için bir pasaport olma işlevi kalmayınca, gelenek de kendiliğinden anlamsızlaşmış.
En inandırıcı rivayet bu geleneğin başlangıcının Song hanedanlığı (MS 960-1279) olduğuna işaret ediyor. Bir imparatorun gözde metresi (“metres” günümüzde hoş bir ifade değil ama o günlerin kayıtları böyle yazıyor. Üstelik “metres” Çin saraylarında bir hizmet derecesidir) olan dansçı kadın lotus çiçeği şeklinde bir sahne düzenlemesi yapmış. Lotus üzerinde sarıp-bağlayıp küçülttüğü ayaklarıyla dans etmiş. Dans o kadar beğenilmiş ki, bu geleneği yaratmış. İmparatorun dikkatini çekmek için diğer metresler de o dansçı metres gibi ayaklarını bağlamaya başlamışlar. Sonraları, bu gelenek hanedanlık çevresinden varlıklı çevrelere ve giderek tüm ülkeye yayılmış.

Bazı akademisyenler bu geleneğin, kadının hareketini kısıtlayarak ve iffet dayatarak kadına boyun eğdirmenin incelikli bir yolu olduğunu söylüyor. Ne de olsa hareket yeteneği fiziksel olarak bozulmuş kadınlar evden uzağa gidemez. Benim aklıma yatan yorum bu.

Ayak bağlama deyip geçmeyin. Zamanında bazıları için özel ilgi alanıymış. Qing Hanedanlığı’nın “En erojen bölgeler” adlı bir resimli pornografik kitabı var. Kitabın amacı, “üç inç altın lotus” ayaklı kadınla “oynaşmanın” kırk sekiz yolunu göstermek.