Altın Portakal’da belgesel kategorisindeki filmler oldukça güçlüyken kısa filmler cephesinde ise geçmiş yıllara göre ‘biraz’ daha zayıf bir seçkiyle karşı karşıyayız.

Altın Portakal’ın galibi belgeseller

Murat Tırpan

Bu yıl Altın Portakal’da belgesel kategorisindeki filmlerin oldukça güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Uzun metraj yarışmasının aksine belgeselde yarışan filmlerin ‘kötüleri’ bile yenilikçi ve orijinal şeyler yapmaya çalışan işler. Elbette bu genellemeye uymayan filmler de izledik ama sonuçta açıkhava sinemalarında belgesel izlemeyi tercih eden az sayıda sinemaseverin mutlu olduğunu düşünüyorum. Bu yılın öne çıkan ve ödül şansı olan belgesel filmlerini (hiyerarşik olmadan) şöyle sıralayabiliriz: Serdar Kökçeoğlu’nun filmi Mimaroğlu, Zeynep Dadak’ın yönettiği Ah Gözel İstanbul ve Deniz Tortum’un Maddenin Halleri. Bunlara belki Miss Holocaust Survivor ve -ben henüz izleyemesem de- görenlerden aldığım izlenim üzerine Sidar İnan Erçelik’in Rüzgar Tayı’nı da ekleyebiliriz.

MADDENİN HALLERİ’NDE ETKİLEŞİM YÜKSEK

Mimaroğlu daha önce seyirci önüne çıkmış bir film. Kökçeoğlu, müzisyen İlhan Mimaroğlu’nun hayatına yine onun müziğinin ve yaklaşımının tonunu kaybetmeyen bir sinematografi ve anlatım diliyle bakmaya çalışıyor. Çok enformatik olma yoluna gitmeyip tamamen Mimaroğlu’nun düşünsel ve duygusal hattında ilerlemeyi tercih eden güçlü bir film bu. Öte yandan Zeynep Dadak filmi Ah Gözel İstanbul’da Ermeni entelektüel Eremya Çelebi Kömürciyan’ın 1660’larda kaleme aldığı 17. Asırda İstanbul Tarihi isimli seyahat kitabındaki rotayı bugünün İstanbul’unda takip ediyor.

altin-portakal-in-galibi-belgeseller-790911-1.

Filmde şehrin farklı semtleri ve mekânlarındaki fiziksel ve ruhsal değişime anlatım tekniklerindeki değişim de eşlik ediyor. Dadak’ın filmi Bahtinci anlamda bir tür “polifonik metin” olmasıyla değerli. Tüm bu farklı mekânlar, anlatım yöntemleri ve teknikler filmi dağıtma ve biraz “fazla” olma riski taşısa da bir zamanların bu altmış kapılı şehri de zaten artık biraz “fazla” değil mi? Deniz Tortum’un Maddenin Halleri adlı filmi ise Portakal’da izleyen herkesi etkileyebilen nadir filmlerden biri. Hatta Cerrahpaşa’da geçen ve çekimleri uzun süreye yayılan bu film içerdiği izlenmesi zor sahnelerden dolayı bazılarını biraz fazla etkileme riskine sahip. Maddenin Halleri sağlık çalışanlarıyla, tıpla, bedenlerle, ölümle ilgili sinema dili çok güçlü ve ne yaptığını iyi bilen gerçekçi-deneysel bir çalışma.

KISALARIN ÇOĞU CESUR DAVRANMIŞ

Kısa filmler cephesinde ise sanki geçmiş yıllara göre ‘biraz’ daha zayıf bir seçkiyle karşı karşıyayız. Tüm filmler prodüksiyonel açıdan sağlam, dertlerini anlatma konusunda maharetli ama çoğu pek çarpıcı değil. Ama kısa filmlerle ilgili dikkatimi çeken ilginç bir saptama yapmak istiyorum burada. Altın Portakal’daki uzun metraj filmlerin dramalarına ve film dillerine baktığımızda dün yazdığım gibi distopik ve karamsar bir havanın hâkim olduğunu görüyoruz. Filmlerde bu dünyayla baş etmek için farklı çözümler de mevcut. Ancak ilginç olan uzun metrajların hiçbirinde bu tabloda cinselliğin ve çıplaklığın yer almamasıydı. İnsanlar İkiye Ayrılır ve Hayaletler’deki iki küçük öpüşme sahnesi dışında cinsellik ilginç bir şekilde bu tablonun dışında kalıyor, belki de çoğunda özellikle bırakılmış. Kısa filmlerin çoğu ise bu konuda cesur davranıyor, anlatıların çoğunda cinsellik meselenin bir parçası. Bunda elbette kısa filmcilerin birçok açıdan kendilerini daha rahat ve özgür hissediyor olmasının etkisi olmalı.

altin-portakal-in-galibi-belgeseller-790912-1.

Kısa filmlerde anneyle ilişkiler, genç kızlık halleri ve aile olma mefhumu başat konulardan. Filmlerin prodüksiyon ve oyuncu kaliteleri yüksek ama bahsettiğim gibi yaratıcı kısa filmler açısından zayıf bir yıl yaşıyoruz. Bu yüzden bu yılın ödülünün kime gideceği gerçekten merak konusu. İzlediğim filmler arasında Murat Uğurlu’nun yabancı korkusuna mizahi ve orijinal ama aynı zaman estetik bir yorum getiren Tapınak, Ayris Alptekin’in “rahat” bir kızın bir tür büyüme anına kamerasını çeviren Ondan Bahsetmiyorum, Haydar Taştan’ın çaresiz bir erkekliğin çıkışsızlığını başarıyla anlatan Cengiz adlı filmleri favorilerim. Buna belki Irmak Karasu’nun Mamaville’ini de ekleyebiliriz.

altin-portakal-in-galibi-belgeseller-790913-1.