Google Play Store
App Store

Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ön jürisinde yer alan Tunca Arslan’ın "LGBT yok, fonlu filmler yok" açıklamalarına tepkiler sürüyor. BirGün’e konuşan Direktör Deniz Yavuz, "Arslan’ın tespitleri kendisini bağlar" dedi.

Altın Portakal Sanat Direktörü Deniz Yavuz: Tunca Arslan’ın tespitleri kendisini bağlar
Işıl Çalışkan
Işıl Çalışkan
isilcaliskan@birgun.net

Geçen yıl sansür nedeniyle iptal edilen Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, bu yıl Bakanlık desteği olmadan gerçekleştirildi. Festival sona erdi ancak festivalin ön jürisinde yer alan Tunca Arslan’ın Ulusal Kanal’a yaptığı iktidarın baskıcı politikalarına paralel açıklamaları yeni bir krize neden oldu. 

Arslan yaptığı konuşmada bu sene düzenlenen festivalde LGBTİ+ temalı film olmadığı tespitini yapması bu görüşü desteklediği eleştirilerini beraberinde getirdi. “LGBT yok, fonlu filmler yok” başlığıyla çıkan haberde Arslan’ın kullandığı “Aslında biraz bu yıl onların döneminin kapandığını söyleyebiliriz. LGBT temalı filmler yoktu bu yıl. Bu aslında yeni bir şey demek” dedi. Arslan, Ülkeye eleştirel bakan sinemacılar için “onların döneminin kapandığını” dile getirdi. Bu ifadeler, festivalin amacını ve sinema dünyasındaki mevcut durumu sorgulayan bir tartışma başlattı. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festival Sanat Direktörü Deniz Yavuz ile yaşananlara ilişkin konuştuk. 

Antalya Altın Portakal Film Festival Sanat Direktörü Deniz Yavuz

>> Tunca Arslan, açıklamasında festivalde LGBTİ+ temalı film olmadığı tespitini yapması bu görüşü desteklediği eleştirilerini beraberinde getirdi. Ön jüride yer alan Arslan’ın yaptığı bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Arslan’la ilgili bir yaptırımınız olacak mı?

Ulusal yarışma bölümünün üç ön jürisinden biri olan Tunca Arslan’ın başvuran filmlerle alakalı tespitleri festivalin ve ön jürideki diğer çalışma arkadaşlarının görüşlerini yansıtmıyor. Festivalin ilgili yönetmeliği gereği bu yıl da yarışma seçkisini belirlemek adına bir ön seçici kurul oluşturduk. Başvuru havuzu Seçil Tanel, Nilay Ulusoy ve Tunca Arslan tarafından bireysel izlemeler sonucunda oylanarak puan usulünce değerlendirildi. Başvuran bütün filmler izlendi. Teknik özellikleri yönetmeliğe uygun ve başvuru şartlarını yerine getiren ilk on iki film yarışma seçkisine kaldı. Ön jürinin görevi yarışma seçkisini açıkladığımız 6 Eylül 2024 tarihinde son erdi. Bu tarihten sonra ise ulusal seçki için oluşturulan yedi kişilik jürinin görevi başladı. Tunca Arslan’ın söyleşisinde yaptığı tespitler kendisini bağlamaktadır.

FİLMLERİ TARZLARINA GÖRE ÇAĞIRMIYORUZ

>> Geçen yıl sansürle gündeme gelen bu festivalde LGBTİ+ içerikli herhangi bir filmin başvuruda yer almaması otosansürle ne kadar ilişkili sizce?

Festival tematik bir festival değil. Filmleri tarzlarına göre çağırmıyoruz. Başvuru olmamasını otosansür olarak değerlendirmek doğru olmaz. Çekince ya da tepki demek daha doğru olacaktır. Geçen yıl yaşananlardan ötürü birçok sinemacının tepkisi hâlâ sürüyor. Bu tepkilerini katılmayarak ortaya koyuyorlar ya da katıldıklarında eleştiri almaktan çekiniyorlar. Altın Portakal’a, ulusal yarışma bölümüne bu kez, son on yılın en yüksek başvurusunu aldık. Gelin görün ki bu filmlerin arasında LGBT+ içerikliler yoktu. Sadece bu tarzı sorgulamak da doğru değil. Dediğim gibi tematik bir festival değiliz. Mesela son yılların furyası, cin filmleri de yoktu. Kaldı ki seçkiye kalan filmler içinde LGBT+ alanına giren içeriklere sahip iki film de mevcut. Ön seçici kurul değerlendirmesini yaparken ortak toplantılar ya da görüşmelerle bir araya dahi gelmedi.

Tamamen bağımsız ve bireysel değerlendirmelerle sonuca ulaşıldı ve seçkinini açıklanmasının ardından jüri isimlerini açıkladık. Bütün süreç profesyonel ve şeffaf şekilde ilerledi. Başvuruda bir sansür, otosansür, engelleme, çıkarma vb. gibi durumun olup olmadığı, bu konuda suçlayıcı tavırlar sergilemeden önce diğer iki ön seçici kurul üyesine de sorulmalıdır diye düşünüyorum. Tunca Arslan’ın sinemamızın geldiği durumla ilgili yaptığı yorumlar başvuru sürecine, şekline ya da seçim kriterlerine dair bir söylem değil. Ben dinlediklerimden böyle algılamadım.

>> Arslan ayrıca ülkeye eleştirel bakan sinemacılar için onların döneminin kapandığını” ve yeni bir dönemin başladığını söylüyor. Bu konuda sizin düşünceleriniz neler?

Zaman zaman kimi türdeki filmlerin sayısı azalır, zaman zaman da belli başlıklara yoğunluk olur. Bugün festivalin 61. seçkisine ‘kötü’ diyerek nitelendirenlerin haksızlık ettiğini düşünüyorum. Festival yönetimi olarak yönetmelikteki en üst sınır olan on iki sayısında film seçilmesini istedik. Filmler beğenilmemiş olabilir, jüriler yorulmuş olabilir ama biz bu filmleri festival vesilesiyle görünür kıldığımız için sevinçliyiz. Nitelikli, ufuk açıcı filmler olmayabilirler fakat dönemlerin kapandığını, açıldığını ya da farklı tespitlerimizi de ancak izleyerek, görerek yapabiliriz diye düşünüyorum. Sinema kültürümüzün gelişmesi için her koldan, her daldan bolca filmin yapılması ve izlenmesi gerekir. Ancak o zaman dönemler gerçek anlamda açılır ya da kapanır ve biz bunu ancak filmleri izleyerek yorumlayabiliriz.

"LGBT yok, fonlu filmler yok" açıklamasını yapan Tunca Arslan

TUNCA ARSLAN'A YANIT

>> Açıklamalara sinema dünyasından çok sayıda tepki geldi. Örneğin Alican Yücesoy festivalde filmi yarışmasına rağmen açıklamaların ardından bir daha katılmayacağını söyledi. Bu tür protestolar için nasıl bir süreç işleyecek?

Tunca Arslan ön jürideydi ve öncesinde de sonrasında da bir görüşü vardı. Festivalin ardından seçkiye dair farklı bir açıklama da yapabilirdi. LGBT+ ya da foncu filmlere demeksizin... Yaptığı tespitler kendisine ait ve onun gibi biz de değerlendirmelerimizde özgürüz. Ön jüri çalışmasına dair bir yorum ya da açıklaması yok. Tunca’nın bu görüşlerini ondan bağımsız, provokatif olarak hazırlanan anonstan ayırarak okumak, dinlemek gerekir. Görüşleri onun konuya bakışını ve durduğu yeri gösteriyor, bu doğru. Festivalin durduğu yer ve kurumsal kimliği de ortada. Bu yıl birleştiriciliği seçtik, özgür olmayı hedefledik, elimizden geldiğince kapsayıcı olarak üst limitte alan açtık. Sansür ya da otosansürle bizi suçlamayı seçenler oluşturduğumuz jürilerimizden de, onların uzmanlıklarından da, seçkideki filmlerin içeriklerinden ve en önemlisi sarf ettiğimiz çabadan bi haberler... Bizi hep uçuruma sürükleyen ön yargılarımız devrede. Bütün bölümler ve festivaller için geçerli bu tespitim; bu yıl ulusal yarışma seçkisinde birbirinden kıymetli on iki sinema filmi vardı. Nitelikleri sınırlı olabilir. Her birinde yüzlerce kişinin emeği vardı. Çeşitli kesimlerden ince ince işlenmiş insan hikâyeleri mevcuttu. Bakanlıkça fonlanmış yapımlar da yer alıyordu seçkide, biraz daha toleranslı ve saygılı olmalıyız diye düşünüyorum…

YENİDEN YAPILANDIRILAN BİR FESTİVAL OLDU

>> Festivali bu yıl Kültür Bakanlığı desteği olmadan siz düzenlediniz ve ama eski dönemin sansür eleştirileriyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Üstelik festivalde ilk kez sansür üzerine bir çalıştay düzenlendi. Bundan sonraki süreçte festivalin nasıl bir tutumu olacak?

Önceki yıldan bağımsız hareket etmek mümkün değil. Oraya da fayda sağlaması açısından bir Sinema Çalıştay’ı yaptık ve sansürü, 60. yılı, festivalleri, ön jürileri konuştuk... Bu çabalarımızda aynı linçci çevre tarafından benimsenmedi. Dahil olmamak bir seçimdir, takdir de edilir fakat katılmayı seçenleri, çabaya destek verenleri ‘kötü film’, ‘yandaş’, ‘hain’ vb şekilde nitelemek ne kadar hakkaniyetli bilemiyorum. Sağlık olsun. Festival bu yılki birleştiricilik adımıyla yoluna devam edecektir. Kapısı da LGBT+ temalı filmlere, özgün anlatılara, deneysel kurmacalara -her zaman olduğu gibi- açıktır... Türkiye sinemasının, sinema yaşamının ve bütün bileşenlerinin bir festival yılı daha kaybetmeye tahammülü yoktur. En azından şu birleştiricilik stratejimizi demokratik itiraz haklarımızın kullanılabilmesi açısından da desteklemek hoş olurdu.

Film Forum’u gerçekleştirdik. Yeni sinemacılara alan sağladık. Sinema Çalıştay’ı ile birçok konuyu tartıştık. Sansürü tartıştık, festivalleri irdeledik... Bunlara dahil olmadan sürekli aşağılandık ve suçlu ilan edildik. Kapanış töreninde kadın hakları, kadın cinayetlerine kaç kez vurgu yapıldı sayamadım, kaç kez İstanbul Sözleşmesi’nden bahsedildi? Yılmaz Güney, Çiğdem Mater ismi, Filistin ve sansür sözleri kaç kez söylendi? Kastamonu Üniversitesi’nden bir sinema öğrencisi sahnede Altın Portakal heykelciği aldı. Dört dörtlük bir festival mi oldu ya da amacımız bu muydu? Elbette hayır. Adil, alan açan, ifadeyi sınırlamayan, tek kulvarlı değil çok kulvarlı, yeniden yapılandırılan bir festival oldu ve bu yeni temelin üzerine de gelecek yıl daha iyi bir festival yapılacaktır. Biz üzerimize düşeni gerçekleştirdik. Temelsiz suçlamalara da -kendi adıma- kulağım ve ruhum kapalı.