Altın Portakal Film Festivali bu yıl 56. kez düzenlenecek. 26 Ekim – 1 Kasım tarihleri arasında yapılacak festivalin ilk basın buluşması, sansüre karşı mücadele tartışmaları altında geçti.

Altın Portakal sansürle mücadele edecek mi?

BURAK ABATAY

Türkiye sinemasının en prestijli film festivallerinden Antalya Altın Portakal film festivali, 56. kez sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Bu yıl Türkan Şoray’ın ikonik görüntüsünü afişine taşıyan Antalya Altın Portakal Film Festivali, 56. yaşını kutlayacak ve 26 Ekim - 1 Kasım arasında Türkiye ve dünya sinemasının en yeni örneklerini Antalyalı sinemaseverlerle buluşturacak.

Türkiye’nin en uzun soluklu sinema etkinliği Antalya Altın Portakal Film Festivali için takvimler yaklaşırken festivalin basın ile ilk buluşması Antalya’da gerçekleşti. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in ev sahipliğinde ve Antalya Altın Portakal Film Festivali İdari Direktörü ve ANSET Genel Müdürü Cansel Çevikol Tuncer ile festivalin yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu’nun katılımıyla yapılan basın buluşmasında festivalin bu yılki yenilikleri ve teması kamuoyuyla paylaşıldı.

Toplantıdan günler önce Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) 2014 yılında ’Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ filminin sansüre uğradığını işaret ederek hem bu filmin hem de sansür sonrası festivalden çekilen filmlerin bu yıl yeniden gösterilmesini önermişti. Bu öneri kıymetli bir yerde duruyor çünkü 30 Mart seçimleri sonrasında Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’li yönetiminin uygulamalarıyla da hesaplaşmak anlamına geliyor. Festival, AKP’li yönetimin Ulusal Yarışma’yı kaldırması sonrasında büyük bir tepkiyle, hatta sinemacıların boykotuyla karşı karşıya kalmıştı. Neyse ki, bu yıl Ulusal Yarışma tekrardan yarışma kapsamına alındı. SİYAD’ın sansürlü filmler önerisi de uygulamaya alınır, sansüre uğramış film dahil o yıl festivalden çekilmiş filmlere yeniden davet gönderilirse, Altın Portakal on yıllardır sinemamıza karşı olan sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Ancak söylemek gerekir ki, basın toplantısında ne Antalya’nın yeni başkanı Muhittin Böcek ne de Festival Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu bu konuya ilişkin doğrudan bir cevap vermedi. Birkaç kere sormamıza rağmen, üzerinde çalışmaların yürütüldüğü ve görüşmelerin sürdüğü cevabını geldi. Ama bu cevap salonda ne yerel basını ne de ulusal basını tatmin etmeye yetmedi. Üstüne Boyacıoğlu’nun, yeni sinema yasasıyla festivallerde Eser İşletme Belgesi zorunluluğunu kalktığını ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın topu taca attığını ifade edip sansürün festivallerden toptan kalktığını söylemesi kelimenin tam anlamıyla ‘anlaşılmaz’ bulundu.

altin-portakal-sansurle-mucadele-edecek-mi-615364-1.

Yaptığımız görüşmede Başkan Böcek iyi niyetini sergileyip ve gereken olumlu şeyleri yapmak için çalıştıklarını söylese de, sinemamız iyi niyetten daha fazlasını, uygulamayı da görmek isteyecektir.

SİYAD’ın bir diğer çağrısı da cinsiyet eşitliğini amaçlayan 5050x2020 taahhüdü idi. Bu yıl yenilik olarak sunulan sektördeki kadın emeğinin görünürlüğüne dikkat çekmek amacıyla ilki verilecek 50 bin TL değerindeki Cahide Sonku Ödülü çok önemli olsa da, cinsiyet eşitliğine ilişkin soruma Boyacıoğlu kaçamak bir cevapla, “Bir adım atılır elbette” dedi. Ancak devamında herhangi bir ayrıntı gelmedi.

Böcek’in yerel seçim kampanyası sürecinde sıklıkla altını çizdiği “Altın Portakal özüne dönecek” sözünü yerine getirmek için birçok şey yaptığı ortada. Ancak umut ediyoruz ki, öze dönüş yalnız ‘Ulusal Yarışma’ ile Türkân Şoray posteriyle sınırlı kalmaz. Yine umarız ki, festival yönetimi hem 2014’teki filmlerle ilgili bu yıl ivedilikle olumlu bir çağrı yapar hem de cinsiyet eşitliğine ilişkin taahhüdü en azından önümüzdeki sene için kabul eder. Çünkü çektikleri filmlerle, yazdıkları senaryolarla yargılanan, dava edilen çok sayıda sanatçı, hâli hazırda Boyacıoğlu’nun “Sansür zaten bitti” sözünü çoktan yalanlıyor bile. Devletin sansür mekanizmasının bitmediği aksine sadece biçim değiştirdiği malum olduğuna göre Boyacıoğlu'nun bu sözü Antalya'nın kendi sansürünün daha önce yapıldığının kabulü anlamına gelebilir mi? Sormak lazım. Sinemamızın geleceği, yerli sanatçılarımızın ve özgür, bağımsız düşüncenin desteklenmesi ve de ülkenin barış zeminine katkı sunması açısından, festival yönetimi bu fırsatı kaçırmamalı. Kaçırırlarsa çok ama çok yazık olur.