Sinema ve edebiyat tutkunları başlıktaki ifadeyi okuyunca akıllarına iki şey gelmiş olsa gerek. Marry Shelly’nin Frankenstein ve Robert Luis Stevenson’un Dr. Jekyll ve Mr. Hyde romanları. Aynı şeyi anlatmasalar da en az bir benzer yanları vardır. İyi niyet ve en çok da merakla sonuçları hesaplanmadan yaratılmış birer canavarı anlatırlar. Mary Shelley sonraki bazı mektuplarında romanda Dr. Frankenstein’a yarattırdığı canavarla Fransız Devrimi’nin bir alegorisini yaptığını söyler. Ona göre Fransız Devrimi de en azından o dönemin insanları için yüksek idealler ve umutlarla başlayıp sonradan kontrolden çıkan bir canavara dönüşmüştür.

Bugünlerde çok başlangıcında olduğumuza inandığım Dijital Devrim ya da daha dar tanımıyla Sosyal Medya Devrimi de böyle bir yere gidiyor. Bunu en çok bu köşedeki yazılarda da sık sık andığım sosyal medya devlerinin eski çalışanlarının beyanlarından anlıyorum. Bugün sıkça kullandığımız (Google, Facebook, Twitter, Instagram vb.) sosyal medya devlerinde bir dönem çalışmış olup çoğunlukla etik sebeplerle ayrılanların toplumu uyarma, yani başka bir deyişle günah çıkarma seansları giderek artıyor. Netflix’te yeni gösterime giren ve çok popülerleşeceği belli olan The Social Dilemma (Sosyal İkilem) belgeselinde günah çıkaran eski çalışan ve yöneticilerden bol bol görüyoruz. Mutlaka izlemenizi tavsiye edeceğim bu belgeselde konuşan isimleri, bu köşenin düzenli takipçilerinden hafızası kuvvetli olanlar hatırlar. Zaten içeriği de bu köşede en az son 4 yıldır ısrarla ve tekrarla yazmaya çalıştığım şeylerle ilgili.

Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda yeni bir tekrar yapmamak adına, bu canavardan nasıl korunmamız gerektiği üzerine, belgeseldeki önerilerden de yola çıkarak biraz kafa yoralım istiyorum.

BİLDİRİMLERİ KAPATIN: “Sosyal medyayı tamamen hayatımdan çıkaramam; evet, zararlarının çok olduğunu biliyorum ama onsuz da yapamam” diyorsanız, bildirimleri kapatmak hafifletici bir geçiş olabilir. Böylece daha az etkilenirsiniz. Çok uzun zamandır bunu deneyimleyen biri olarak (özellikle Whatsapp’ta) hiçbir şey kaybetmeyeceğinizi söyleyebilirim. Kendi istediğim zamanlarda bakıyorum ve yetiyor.

YATAK ODASINDAN ÇIKARIN: Pandemiyle birlikte artan sosyal medya kullanımı iyice yorgunluk yaratınca, yatak odasına telefon, tablet ve bilgisayar sokmamaya başlamış ve bunu Can Öz birlikte Socrates Podcasts için hazırladığımız Yeni Medya 451 podcast serisinin bir bölümünde anlatmıştım. En azından uyumadan önce ve uyandıktan sonraki değerli anları böylece kurtarmış durumdayım.

TELEFONDAN SİLİN: Henüz ben başarmış değilim ama bazı sosyal medya uygulamalarını en azından telefondan silmenin ve gerektikçe bilgisayar veya tabletten bakmanın oldukça faydalı olduğuyla ilgili pek çok tavsiye okudum.

GOOGLE YERİNE ALTERNATİFLERİNE YÖNELİN: Hem arama sonuçlarınızı size özel bir algoritmayla dizen hem de arama verilerinizi işleyerek size hedefli reklam sunan Google yerine alternatif motorlar kullanabilirsiniz. Ben 6 yıldır varsayılan arama motoru olarak, arama verilerimi saklamayan DuckDuckGo’yu kullanıyorum, sorun yaşamadım. Belgeselde Qwant diye başka bir tarayıcı öneriliyor.

SİZ SEÇİN: Örneğin; Youtube’un bir sonraki video diye önerdiği videoları izlemek yerine, hep siz seçin, algoritmanın insafına kapılıp sürüklenmeyin. Aynı şekilde Twitter’da “ana sayfa” denen algoritmik seçim yerine “en son yazılanları göster” sekmesi daha doğru olur.

Bunlar elbette kişisel ve başlangıç düzeyinde tavsiyeler. Sosyal medya ile mücadele konusunda toplumların, devletlerin, şirketlerin yapması atması gereken çok adım var: Sosyal medyada hesap açan her gerçek kullanıcının bağımsız kuruluşlarca doğrulanacağı (kesinlikle devletler ve şirketler değil) bir düzenlemeden beğeni sayısı gibi ödüllerin gizleneceği sistemlere, kullanılan algoritmaların “algoritmist” adı verilen bağımsız denetçiler tarafından denetlenmesinden yanıltıcı bilginin kolayca paylaşılmaması engeller koymaya ve şirketlerin işlediği veriyi yüksek vergilere tabi tutmaya kadar. Tabii en önemlisi de çağın gerekliliklerine uygun medya okuryazarlığı eğitimi. Şimdilik ‘Sosyal İkilem’ belgeselini izleyerek işe başlayabiliriz. Belgeselin yayımlandığı Netflix’in de ciddi miktarda izleme verisi işleyerek kullandığı algoritmalarla bizi bağımlı kıldığını unutmadan tabii.