İçinize neşe, Dionysos kaçmış olabilir, kendinizden sürekli kuşkulanmalısınız. Alimallah dans etmeye başlayabilir, diğer bedenlere de bulaştırabilir ve toplumsal bir neşe dalgası pandemik bir salgına dönüştüğünde, keder ekip keder biçerek iktidarlarını pekiştiren despotları yerlerinden edebilirsiniz

Aman dikkat, içinize neşe kaçmış olabilir!

Kubrick’in 1964 tarihli Dr. Strangelove filminde üs komutanı komutasındakileri ‘komi’lere karşı uyarıyordu: “Düşman teker teker ya da gruplar halinde gelebilir. Bizim üniformamızla da gelebilir. Hangi şekilde gelirse gelsin, onu durdurmalıyız. Bu üsse girememeli”. ‘Komi’ bir virüs adı olabilirdi. Ama komi, bir virüs gibi pandemik bir salgına dönüşen komünistler için Amerikalıların uydurduğu bir kısaltma sadece. O gün kapitalist bireyin ötekisi komilerdi; bugün sürekli form değiştiren ötekilerle kaynıyor ortalık. Duvarlarla çevrili bir tür kaleye dönüşen benlik, kendini ötekiden korumalı. Öteki her türlü kılığa girebilir ve kaleyi içeriden zaptedebilir. Uyanık olunmalı.

SAKIN OLA NEŞELENMEYİN...

İçinize neşe, Dionysos kaçmış olabilir, kendinizden sürekli kuşkulanmalısınız. Alimallah dans etmeye başlayabilir, diğer bedenlere de bulaştırabilir ve toplumsal bir neşe dalgası pandemik bir salgına dönüştüğünde, keder ekip keder biçerek iktidarlarını pekiştiren despotları yerlerinden edebilirsiniz. O yüzden içinizde en küçük bir neşe kıpırtısı hissettiğinizde, kendinizi sorgulayın. En iyisi, kabuk bağlamış yaraya parmak sokarak kanatmayı denemektir; gerçek benliğinize ancak böyle ulaşabilirsiniz. Gerçek benliğiniz yaralarla dolu, her an kanamaya hazır. Şairin dediği gibi, “Hüzün ki en çok yakışandır bize”. O halde siz de size en çok yakışanı geçirmelisiniz sırtınıza, kederi; ve kederi her yere taşımalısınız. En yakınınızdakilerden bile kuşkulanın; çünkü düşman sırtına tanıdık bir üniforma geçirmiş olabilir. Kuşkucu Thomas da yanında durduğu İsa’dan şüphelenmiş ve gerçek olup olmadığını anlamak için göğsündeki yarasına sokuvermişti parmağını. Kabuk bağlamaya yüz tutmuş yaraları kanatın, kedere boğun yeryüzünü! Kederli varlıkların birbirine bulaştırdığı, güçsüzlüktür. Despot içimize yerleşmiş; durmadan kanatıyor yaralarımızı; olmadı, yeni yaralar açıyor. Sakın ola ki neşelenmeye kalkışmayın, kudretli varlıklara dönüşebilirsiniz.

aman-dikkat-icinize-nese-kacmis-olabilir-685009-1.

NEŞELİ OLMAK SUÇ MU...

Despotun içimize yerleşmesi kolay olmadı. Önceleri yeryüzünün ruhu, yaşamı olumlayan, dansın, neşenin, esrimenin, şarabın tanrısı Dionysos sık sık bizi ele geçirir ve yeryüzüyle, yerin ruhuyla birleşme duygusu yaşardık. Sadece yeryüzüyle mi? Bedenlerin arasındaki görünmez duvarlar yıkılır ve hiyerarşik tabakaların arasına sıkışmış bedenler serbest kaldıklarında, aralarında doğrudan ilişki biçimleri icat eder, kudretli toplumsal bir beden yaratırlardı. Dansın ve karnavalın tarihi, bize bunları söylüyor (B. Ehrenreich, Sokaklarda Dans, Versus). Bedenleri kederli duygulanışlarla yavaş yavaş ele geçiren despot, sonunda Dionysos’u kovup içimize yerleşmeyi başardı. Dionysos şeytanlaştırılmıştı: “Dansın sözde lideri Satan, pan olarak tezahüründe olduğu gibi, bazen satirlerin eşliğinde, boynuzlar ve kuyrukla resmedilen Dionysos’a benzediği kadar hiç kimseye benzemez” (Ehrenreich). Neşelendiğiniz zaman kendinizi suçlu mu hissediyorsunuz? İçinize Dionysos, yerin ruhu kaçmıştır, yani şeytan. Despot şeytan çıkarma ritüelleriyle sizi iyileştirdiğinde tekrar kedere bürünebilirsiniz. “Dinsel bir akıl işleyişine sahip birçok insan, sanki neşeli olmanın bir suç olduğunu düşünüyor gibi hareket eder. Sürekli bir kasvet asılıdır yüzlerinde, en derin melankoli akıllarını kemirir” (Ehrenreich).


BİZİ ISIRAN YERYÜZÜDÜR

İçimizdeki despot bize en çok hüznü yakıştırıyor; yeryüzüyle, birbirimizle doğrudan bağlantı kurmamamız, birlikte halaya durmamamız için. En çok korktuğu, bedenlerin birlikte titreşmesidir. Halkların ortak bir ritimle salınması beton projelerini yıkabilir çünkü. O yüzden dansı bir hastalık olarak tanımlamıştır. 1997 gibi yakın tarihli bir makalede, ortaçağlardaki ‘Dans Etme Vebası’nın etiyolojisi tartışılıyordu (Ehrenreich). Tıp, Avrupa’da on beşinci yüzyıldan on yedinci yüzyıla kadar görülen bulaşıcı dans salgınını ya tarantula ısırmasına ya da çavdar üzerinde gelişen bir mantarın yol açtığı bir zehirlenmeye bağlamak istedi. Oysa bizi ısıran yeryüzüdür. Dionysos’un ısırığı bizi yeryüzüne ve birbirimize bağlıyor. Tıpkı keder gibi, neşe de bulaşıcıdır; iktidar neşeyi, yaşamı, yeryüzünü pek sevmiyor. Ötekileştirip şeytanlaştırdığı, yeryüzünün çokluğudur, yerin ruhudur, yaşama sevinci. Dionysos’un ısırığından hayat fışkırıyor.

***

Not: Baskılar ve zorbalıklar aramızda kurulabilecek bağları parçalamak içindir. Şimdi birlikte olmanın ve birlikte salınmanın, #BirGünBenim demenin zamanı. Gazetemizin başlattığı abonelik kampanyasına desteklerinizi bekliyoruz.