Emine Erdoğan’ın Anadolu Ajansı’na yaptığı; “Sıfır Atık Projesi benim hayallerimin çok daha ötesine geçti. Sınırları da aşarak bir dünya markası haline geldi” açıklamasını okurken, ağzımdan başlıktaki üç sözcük döküldü!

Bu iktidar neyi sıfırlayacağım dese, sola sıfırdan büyük bir sayı yazıp sağına sıfırları sıralayarak o sıfırlayacağı şeyi bu sayıyla çarpıyor.

İşte “Sıfır Atık” konusu; First Lady’ye göre, 4,1 milyon ton plastik geri dönüştürülebilir atık ekonomiye kazandırılmış, plastik poşet kaynaklı 354 bin ton atığın oluşumu engellenmiş, plastik poşet üretimi için gerekli hammadde ithali önlenmiş ve yaklaşık 2,4 milyar lira tasarruf edilmiş. Dahası, yaklaşık 14 bin 640 ton sera gazı salınımı da engellenmiş.

Gurur duyduk tabii!

Duyduk da; Greenpeace pişmiş aşa su katıyor. Örgütün 2022 Atık Oyunları Raporu; “Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye gönderilen plastik atıkların miktarı Eurostat verilerine göre 2004’ten bu yana 196 kat arttı. Türkiye yalnızca Avrupa’dan 2020’de 656.960 ton plastik atık ithal etti. Bu rakamın 209.642’si sadece İngiltere’ye aitti; bir önceki seneye göre %36 artış gerçekleşti. Almanya ise 136.083 ton ile %102 artışla 3. ihracatçı konumuna geldi”, diyor.

Biz marketlerde plastik poşeti ücretli yaparak sera gazı salınımını azalttık diye gururlanırken, Avrupa’nın her üç kamyon çöpünden birini memlekete boşaltıyor ve Adana gibi bereketli topraklarıyla ülkemizi besleyip, sebzesini meyvesini dışarıya da sattığımız bir ilimizin topraklarını zehirliyormuşuz!

Biz gururlanaduralım, İngiliz gazeteci GPS taktığı çöplerinin Adana’ya boşatıldığını saptıyor, Greenpeace raporu Adana’da tespit edilen dioksin furan miktarının kirletilmemiş toprak numunesinin 400 bin katı ve şimdiye kadar Türkiye’de toprakta rapor edilen en yüksek toksik düzey olduğunu söylüyor.

CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un Adana’dan getirip Meclis’te elinde sallayarak iktidarın gözüne soktuğu serum poşetinden anlıyoruz ki, Avrupalının kendi çöpüne dökemediği tıbbi atıklar da bizim topraklarımıza atılıyormuş.

Biz “Sıfır Atık” projemizle gurur duyarken Avrupalının atıklarıyla topraklarımızı 400 bin kat zehirleniyormuş!

Aklınıza “İşkenceye Sıfır Tolerans” da gelmedi mi?

Ali Babacan bile, AKP’de beraber yürüdükleri yolun başlangıcı ile gelinen noktayı partisinin Van kongresinde, gözaltına alındıktan sonra işkence edilerek helikopterden atılan Osman Şiban ve Servet Turgut’u hatırlatarak şöyle tanımladı: “Bugünkü iktidar, işkenceye sıfır tolerans ilkesiyle çıktığı yolda işkenceciye sıfır ceza noktasına vardı. Bakın, polis karakolunda çekilen işkence fotoğraflarının ayan beyan servis edildiği bir ülke olduk. İşkence, adeta bir ceza politikası haline dönüştü.”

TİHV Dokümantasyon Merkezi, “2021’in ilk 11 ayında güvenlik güçlerinin barışçıl eylem ve etkinliklere müdahalesi sonucu en az 28’i çocuk olmak üzere 3540 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalmış, 45 kişi ise yaralanmıştır”, demişti.

Sıfırla ifade etmediler ama sıfırlamayı hedefleyerek iktidara yürüdükleri üç şey vardı ya; 3 Y! Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar…

Bunları kaça katladılar dersiniz?

Bu konuda net fikir veren Sayıştay raporları da var ama haydi yine biz kenara çekilip, içeriden bir tanıklığa baş vuralım. Sıfırlanacak o “3Y”ye ne olduğunu da Ali Babacan söylesin: “En başta 3Y ilkesi vardı, biliyorsunuz. AK Parti; yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele edeceğini iddia ederek toplumdan onay aldı. Şimdi yasaklar ülkesi olduk. Yoksulluk yeniden diriltildi. Yolsuzluk her yerden akıyor. ”

Başlıktaki korkumda haksız mıyım?