Yazıya oturduğum dakikalarda Bodrum’daki müzisyen dostlar Ankara’da şehir magandaları tarafından katledilen meslektaşımız Onur Şener için bir sessiz eylem yapıyorlar.

Üç sözcüğü bir araya getiremeyen bu pislik sürüsünden çekmeyen müzisyen yok gibidir. İşte en son gencecik bir müzisyen, bir eş, bir babanın hayatı alındı elinden. Cumhurbaşkanı’nın "Elbette tepkimizi göstereceğiz, faillerin hak ettiği cezayı alması için meselenin takipçisiz olacağız” sözleri önemli. Ama bir yandan da bunu “siyasi malzeme” yapıldığını iddia ediyor ve eleştiriyor:

“Hunharca katledilen müzisyen kardeşimizi siyasetin malzemesi haline getirmek, böyle elim bir hadise üstünden farklı hesaplar görmek ne ahlakidir ne insanidir.”

***

Biz ısrarla bağırıyoruz. Bu olay sıradan bir bar kavgası falan değil. Bu olay tabii ki siyasidir. Yirmi küsur yıllık yozlaşmanın ayyuka çıkmış halidir.

Eğlence sektöründe acilen ıskartaya çıkarılması gereken yanlış bir söz var: “Müşteri velinimetimizdir.”

Bu yanlış inanıştan bir an önce dönülmesi gerekli. Müşteri velinimet falan değil! Avrupa’nın herhangi bir yerinde bir mekana gittiğinizde görürsünüz ki garson, o mekanın kralıdır. Yeri gelir müşteriye belirli bir süre için ya da sürersiz “mekan yasağı” koyabilir, yeri gelir dışarı çıkarabilir, yeri gelir arabasının anahtarlarını alır.

Bir yerde size sunulan bir hizmet vardır. Gider o hizmeti alır, karşılığını ödersiniz. Sonra da çıkar gidersiniz. Bunların hepsini de insan olmanın, bir toplulukta yaşamanın gerektirdiği kuralları yerine getirerek yaparsınız. Müzisyeninden garsonuna, aşçısından komisine, mekan sahibinden valesine bu insanlar size tabii ki bir hizmet sunarlar, ancak siz onları satın almış olmazsınız.

***

Dünyanın bir çok başka yerinde tüm bu yazılan çizilenler evde, ailede öğretiliyor bitiyor. Ama bizde maalesef daha sağını solunu bilmeyen, iki lafı bir araya getiremeyen, dilini günlük 20-30 harfle konuşan eşşek kadar adamlar tüm bu olmamışlıklarına karşın devletin birimlerinde bürokrat seviyesinde çalışabiliyorlar.

Onur Şener olayı gerçekten çok sarstı beni; çoğu kişiyi olduğu gibi. Bu iş burada bitmemeli. Bu sektörün, buna değen sektörlerin hepsinin çok ciddi bir şekilde elden geçirilmesi elzem. Bu ülkenin “tatile kışın çıkın, daha ucuz oluyor” diyen otel sahibi kültür bakanlarından de bir an önce kurtulması şart! Bir an önce. Ülkenin her yanı kan içinde. Kanın her türlüsü! Her türlüsü! İnsaf...

***

İran’da ayaklanan kadınlara desteğin de saçın ucundan bir tutam kesilerek yapılıyor olması bana biraz romantik geliyor açıkçası. Bir nesil ne hale geldi. Gerçekten çocuklarımıza aydınlık bir dünya bırakmak için çok ciddi çalışılmalı.

Artık kimsenin korkusu kalmadı. Kimsenin sabrı da kalmadı çünkü. Bundan bir sene öncesine kadar “kendimiz söylüyoruz, kendimiz dinliyoruz” diye dertleniyordum. Bu konuda ümitliyim bu aralar. Bakınız, iktidar partisinin yayın organınının düzenlediği Altın Kelebek ödülleri nasıl da itibarsız bir hale geldi. Bizim gibi “Bu yandaş medyanın ödülleridir” deyip çekilenler de var “Oylama istemini adil bulmuyorum” ya da “Kategorileri doğru bulmuyorum” diye ürkek ürkek çekilenler de. Olsun. İyidir. Takılmıyorum.

***

Bakınız Altın Portakal ödül töreninde konuşanların hemen hemen hepsi Gezi Tutsakları’na selam çakıyorlar, korkusuzca. “Niye bu kadar beklediniz” falan da demiyorum artık. Olsun.

Ölüp duruyoruz, zindanlarda çürüyoruz, işlerimiz iptal oluyor, yaşamaya çalışıyoruz. Olsun. Yüzdük, kuyruğuna geldik.

Umarım muhalefet, seçime kadar önünde kalan zamanda çözüm, proje üretir.

Neyi istemediğimizi biliyoruz. Nelerin nasıl değişeceğini de bilelim...