Bu memlekette “biricik”liğimizin konforuna sığınmayı pek severiz: “Türkiye, İran olmaz”, çünkü bizim Atatürk’ümüz vardır; “Türkiye Yugoslavya olmaz”, çünkü etle tırnak gibiyizdir! Oysa tarih en eski ve en can yakıcı işkence yöntemlerinden birine de tanıktır; kerpetenle sökülüp etten ayrılır tırnaklar! Büyük çöküntüler küçücük çatlaklarla başlar hep, devasa yangınlar bir kıvılcımdan çıkar! O küçük çatlaklara, o ilk […]

Bu memlekette “biricik”liğimizin konforuna sığınmayı pek severiz: “Türkiye, İran olmaz”, çünkü bizim Atatürk’ümüz vardır; “Türkiye Yugoslavya olmaz”, çünkü etle tırnak gibiyizdir!

Oysa tarih en eski ve en can yakıcı işkence yöntemlerinden birine de tanıktır; kerpetenle sökülüp etten ayrılır tırnaklar!

Büyük çöküntüler küçücük çatlaklarla başlar hep, devasa yangınlar bir kıvılcımdan çıkar! O küçük çatlaklara, o ilk kıvılcıma gözünüzü kapatıp sırtınızı dönerseniz, ölü canlar toplarsınız iş işten geçtiğinde!

Türkiye’nin bir Amedspor hikayesi oldu; “barış süreci”nin ve çatışmaların ikliminde “yeşil-kırmızı” formasıyla sahaya çıkan, kupada Fenerbahçe’yi Diyarbakır’da yenip İstanbul’da yenilerek efsane olan, play-off’a kalması silinen puanlar ve para cezalarıyla engellenen, gittiği her deplasmanda üzerlerine “salla bayrağı düşman üstüne” diye bayrakla yürünen, dövülen ve ana avrat sövülen bir Amedspor…

Hikayesini bilmiyorsanız, Youtube’daki bir saatlik belgeselini izleyin…

Hafta sonunda, Amedspor’un yaşadıklarının bir benzerini yaşadı Cizrespor. O da “yeşil-kırmızı”… Antalya’da, deplasmanda, Serik Belediyespor ile Spor Toto 3. Lig maçında üç futbolcusu ve bir hocası dövüldü, bir futbolcusunun burnu kırıldı, hastanelik edildiler.

Tıpkı deplasmanda Amedspor’a yaşatılanlar gibi; daha maç başlamadan “Ölürüm Türkiye’m” şarkısı eşliğinde ırkçı tezahüratlarla inletildi stadyum. Cizrespor gol atıp 1-0 öne geçtiğinde skor tabelası “Türk bayrağı” ile kapatıldı. 1-1 biten maçtan sonra oyuncular zırhlı araçlarla ayrılabildi stattan.

“Bize neden saldırı yapılıyor? Her deplasman maçında küfürler ediliyor. Her deplasmanda yabancılaştırılan takımız.”

Cizrespor’un çığlığı bu, duyacaksanız!

Siyaset dilinin savaş dili olup memleketin iklimini iyiden iyiye zehirlediği, milletvekillerinin dövülüp hapsedildiği ortamda, stadyumlardaki kıvılcımdan yangınlar çıkması işten bile değil!

Saadet’in, İyi Parti’nin, CHP’nin HDP’li ilan edilip; HDP’nin de PKK ile eşitlendiği ve yanlarına patlıcan-biber-domates de konularak hepsine birden “terörist” denildiği bir ortamda, stadyumlardan sıçrayacak bir kıvılcımın sonu felaket olabilir.

Bir futbol takımının “düşman bayrağı” gibi saldırılan yeşil-kırmızı renkleri, bir zamanlar Diyarbakır Stadyumu’nda bu devletin polis müdürünün elinde dolaşırdı. Diyarbakırlıların “Gaffar Baba” dedikleri ve cenazesinin ardından kollarında siyah bantlarla 150 bin kişiyle yürüdükleri Emniyet Müdürü, etle tırnağı daha da bağlamak için her maçına giderdi Diyarbakırspor’un. Yeşil-Kırmızı bayrağı alır, tribünler önünde tur atar, stat da “Gaffar Okkan, Gaffar Okkan” tezahüratıyla inlerdi.

Hangisini istiyoruz gerçekten? Stadyumlardan sıçrayabilecek kıvılcımlara Gaffar Okkanca müdahale etmeyi mi, yoksa “biricik”liğimizin konforuna sığınıp “bize bir şey olmaz” diye görmezden gelmeyi mi?    

Yugoslavya’yı kana bulayarak bölen en vahşi katliamlar stadyumlarda bilenen taraftarlardan devşirilen paramiliter güçlerce gerçekleştirilmişti.

Željko Ražnatović, en korkunç Sırp katliamlarının sorumlusu “Kaplanlar”ın Capitan Arkan adıyla bilinen komutanı, çetesini oluşturmaya bir Dinamo Zagrep-Kızıl Yıldız maçını izlerken karar verdiğini ve “Hemen o maçtan sonra örgütlenmeye başladık”larını anlatmıştı.

Bir yerel seçim kampanyasında, düşmanlaştırdıkları rakip partilere sözcükleri mermi gibi sıkanlar, “Bize bir şey olmaz” rahatlığına gömülmeden, stadyumlara dikkat etseler iyi olur. 

Kerpeten olup tırnağı etten sökmeye ahdetmiş Capitan Arkanlar her yerde var!