Dış siyasetin iç siyasete üstünlüğü, kutsiyeti, önceliği olmadığı gibi iç siyasi amaçlar ve ideolojilerden de bağımsız şekillenmez. Ancak dış siyaset konularının, iç siyasete oranla daha geniş bir mutabakatı arkasına alması ve orta ve uzun vadeli amaçlarla ilişkilendirilerek parti düzeyinden ziyade, ulusal düzeyde temsil ve icra edilmesinin beklenmesi de hiç yanlış olmaz. Örneğin ülkenin temsil edildiği sahalarda, ülke içinde seçim meydanındaymış gibi konuşulması hiç isabetli olmaz. Başka birçok şeyin yanında bu durum söz konusu liderin ve ülkenin zayıflığının işaretidir. Temsil ettiği, ileri sürdüğü politikalarda ülkesini arkasına alamamış bir lider olarak değerlendirilir.


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Roma’da gerçekleşen G-20 Zirvesi sırasında yaptığı konuşma tam da bu mahiyettedir. Dahası, örneğin Biden’ın bir ülkeyi “güçlü” kılacak unsurları sıralarken ortaya koyduğu çerçeve ile, Türkiye Cumhurbaşkanınınkini karşılaştırdığınızda, birinde (uluslararası siyasette haklı bir konumu temsil edip etmediğinden bağımsız olarak) stratejik bir vizyon, diğerinde ise büyük ölçüde günü kurtaracak siyasi güç anlayışını görürüz.

DÜNYA BİZİ KISKANIYOR!

Erdoğan’ın değerlendirmelerini şöyle özetle aktararak vermeye çalıştığı mesajları anlamaya çalışalım: Küresel düzeyde “tedarik zincirinde meydana gelen olumsuz yansımalarını görüyor, tüm bu gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Türkiye küresel dalgalanmaları vatandaşına en az düzeyde yansıtan bir ülkedir.” Dünya salgın döneminde bizi kıskanıyor mesajı. “Aşının şantaj veya politika dikte aracı olarak kullanılması son derece yanlıştır. Türkiye olarak kendi geliştirdiğimiz aşıyı insan odaklı bir şekilde yürütüyoruz, tüm insanlığın faydasına sunacağız.” Biz yaparsak dünyanın imreneceği, mazlumların faydalanacağı bir aşı yaparız. Henüz yapamadık ama olsun. “Türkiye olarak Paris İklim Anlaşması’nı geçtiğimiz hafta onayladık. Yeşil kalkınma devrimi ile dünyada öncü bir rol oynayacağız.” Türkiye ve AKP bildiğiniz gibi değil, ekolojik devrimi de biz başlatıyoruz! Özet’in özeti dünya bizi ya kıskanıyor ya da kıskanmak üzere!
İç siyasetten aşina olduğumuz “Almanya bizi çekemiyor”, “Amerika bizi kıskanıyor”, “tüm dünyanın gözü bizim üzerimizde” mesajlarının serpiştirildiği içe dönük yanı kuvvetli bir propaganda konuşması. Farkı bu konuşmanın uluslararası bir platforma dile gelmiş olmasında.

BAŞKALARI 'GÜÇ'TEN NE ANLIYOR!

Biden’ın G-20 zirvesinde yaptığı konuşma küstahça bir güveni yansıtıyordu. Biden diğer liderlere özetle bugün buradaysanız bunu bize, yani Amerikan liderliğine borçlusunuz diye girdi söze. Ancak devamında aynı tonu sürdürmedi, kendisi açısından olabildiğince gerçekçi tarzda küresel sorunlara işaret etti. Elbette, beklenebileceği gibi, küresel sermaye gruplarının bu olumsuzluklardaki rolünü gölgeleyen bir değerlendirme yaptı.

Ancak Biden’ın G-20 toplantısına gelmeden önce yaptığı konuşma Trump, Erdoğan, Orban gibi liderlerden farklı olarak bir ülkenin güçlenmesi veya gücünü koruması için izlenen stratejinin ne olduğu konusunda realist ve hamasi-popülist yaklaşımların ne kadar farklı olabileceğini ortaya koyan mahiyetteydi. Biden ABD’nin dünyadaki lider konumunu kaybetme riski ile karşı karşıya olduğunu belirttikten sonra geride bırakılan 100 yılda ABD’nin gücünü neye borçlu olduğunu ve gelecekte de bunu sürdürebilmek için neler yapması gerektiğine işaret etti. İşte konuşmayı aktarmaya değer kılan çarpıcı değerlendirmeler tam da burada devreye girdi. Biden uzay teknolojisi, deniz kuvvetleri, balistik füzeler ve dev askeri sınai kompleksi nasıl inşa ettikleri üzerinde durmadı. Beşinci nesil uçakların nasıl bir üstünlük sağladığına da değinmedi. Konuşması ülkesindeki okul öncesi eğitim kalitesi ve yaygınlığındaki sorunlar ve kadın istihdamında yaşanan gerileme üzerine idi. Evet doğru duyduk. ABD’nin gelecekte rakipleri karşısında güçlü kalabilmesi için Biden’ın önerdiği reçete anaokulları üzerine kurulu.

Amerika bizi kıskanmasın da ne yapsın! Koskoca dünya lideri ülkenin başına getirdiği lider ciddiyeti elden bırakmış, kadın istihdamı ve anaokullarını nasıl en yüksek seviyeye getirileceği ile ilgileniyor. Çin’i, Rusya’yı ve diğer rakiplerini yeni silah projeleri ile değil anaokullarıyla dize getireceğini düşünüyor garibim.

G-20’NİN TÜRKİYE'YE YANSIMAYAN GÜNDEMİ

İşte G-20 toplantısının Türkiye basınında yeterince yer bulamayan asıl gündemi bu konularla ilgiliydi aslında. Bizim zirveyi ele alışımız 3 soru etrafında şekilleniyordu: Biden Erdoğan ile görüşecek mi? Görüşecekse kaç dakika görüşecek? F-35 için ödediğimiz para karşılığında F-16 alabilecek miyiz?

Bu 3 sorunun da yanıtı aldık. Hele görüşme süresinin öngörülen 20 dakikayı kat be kat aşmış olması ve anlaşmazlık konularında bir mekanizma kurulması kararı hükümet yanlısı basının manşetlerini coşturmaya yetti.

Oysa tam da mecliste 2022 bütçe görüşmelerinin başladığı şu günlerde bu zirve ile birlikte bir ülkenin gücünün insanlarından geçtiğinin konuşulması zamanıydı. İthal motorlar, yüksek dış girdili parçalarla üretilen makinalar, İHA’lar, SİHAlar değil, insan kaynakları, bilim ve teknolojinin, gelişmenin temel motoru olduğunu konuşmayı unutalı çok oldu bu ülkede.

Günü kurtarmak isteyenler yangın söndürme uçağını bırakın üretmeyi, satın almayı bile düşünmemiş bir ülkenin SİHA zaferleri ile övünebilir. Geleceği düşünenler ise evet anaokullarını hangi hızda hangi yüksek donanımda inşa edeceğimizi ve bunlara bütçemizden Diyanet’e ayırdığımızdan ne kadar daha yüksek bir pay ayrılacağını konuşurlar.

Sadece kendi ulusal kaynaklarımızı silahlanmaya ayırmakla kalmayıp, tüm bölgemizin de daha fazla silahlanmasını teşvik ederek ABD silah sanayine verdiğimiz destek sayesinde ABD bizi daha çok kıskanır. İnsan en iyi müşterisini, hele de yanında başka müşteriler de getiren bir müşterisini kıskanmasında ne yapsın!