BirGün okurlarına yürekten merhaba!

Koronavirüsle 21’inci yüzyılın ilk ‘distopik görünümüne’ tanıklık ettiğimiz şu günlerde ilk yazımı dünyanın trend belirleyen ülkesi ABD’ye ayırmak istedim.

ABD’de, Donald Trump’la geçen dört yılın ardından sancılı bir süreç yaşanıyor. ‘Sistem yıkıcı’ Trump’ı temsili demokrasinin sonucu olarak kabullenmek zorunda kalırken; sadece misal Suriye’yi vurduğunda ‘işte şimdi başkan oldu’ diye selamlamış olan, ama azalan küresel hegemonya ile dertlenen elitler, 3 Kasım’da ikinci Trump dönemi görmeyi tahayyül etmek istemiyor. Ellerinde nihayet önemli fırsatlar var.

Pandeminin vurduğu ülkede, parası olana işleyen sağlık sistemiyle kayıplar artar, üzerine ekonomik kriz ve işsizlik ödeneği için 45 milyonu aşkın başvuru binerken, George Floyd’un polis şiddetinde öldürülmesiyle ‘renkli devrim’ izleği Amerika’ya taşındı.

ABD kentlerinde şiddet ve yağmaya da varan barışçı protestolar karşısında Trump’ın polis ve Ulusal Muhafızlarla yetinmeyip başka ülkelere ‘demokrasi taşımakla mükellef’ Amerikan ordusunu sürmesi elitleri şoke etti! Fakat kimi eyaletlerin reformlarını devreye almasıyla gösteriler büyük ölçüde dindi. Geriye Z kuşağının ‘sömürgeci tarihin sembolü’ heykelleri yıkma uğraşları, ‘Siyahların Hayatları Değerlidir’ (Black Lives Matter-BLM) hareketi ve ‘Amerikan ilerlemeciliğinin’ kalesi Washington eyaletindeki Seattle’da Capitol Hill İşgal Bölgesi-CHAZ (Kimilerinin Capitol Hill Orginized Project-CHOP dediği) ‘komünü’ kalmış görünüyor. Trump ise topunu ‘Antifa’ çuvalına boca edip ‘terörist’ ilan etti. Ekibi, Nazizmin sembolleri eşliğinde ‘kanun ve düzen’ yanlılarını sandığa taşımaya çalışıyor.

ABD’de ‘sağ-sol’ mefhumu insana sağını-solunu şaşırtır. Demokratlara atfedilen ‘solculuk’, ‘liberal-kimlikçilik’ üzerinden anlaşılabilir. ‘Irkçılık’ sistemik olmakla birlikte çok katmanlı, yerelliğe göre değişen ve çoğu kez her yerde mevcut ‘kültürel ötekileştirmeyle’ algılanabilir. Floyd’u öldüren beyaz polisi boşayan eşi Asya asıllı. Latinlerle siyahlar birbirini sevmez. Göçmen toplum, beyaz Anglo-Sakson kültür hegemonyası altında hep kimlikler üzerinden mücadele alanı bulmuş. Eleştiri kültürü ve sokağı kullanma hakkının geniş olduğu ülkede sokağın hareketlenmesi de doğal. Ancak bu çok parçalı yapıda alt sınıfların ayrım gözetmeden sosyo-ekonomik taleplerini düzenin rızasının ötesine taşıyacak perspektif ve liderlik yok.

Ne ki, BLM dünyaya da yayılırken, Trump’ın ‘iç teröristler’ dediği Seattle’daki altı blokluk alandaki CHAZ/CHOP komünü heyecan verici.

Sivil haklar mücadelesi ve isyan geleneğinin güçlü olduğu Seattle’daki CHAZ/CHOP komüninde yerel rapçi Raz Simone gibi isimler öne çıkıyor. Ama lidersiz CHAZ/CHOP’a sözcülük eden 2013’ten beri Kent Konseyi üyesi seçilen Sosyalist Alternatif üyesi Kshama Sawant. Sawant, kamu fonlarının sağlık ve insani hizmetlere ayrılması, polis teşkilatının ilgası, karakolun toplum merkezine dönüştürülmesi, okuldan hapishaneye uzanan zincirin kırılması, soylulaştırmanın bitmesi gibi talepleri dile getiriyor. Liberal ailelerin turistik gezi mekanı komüne giren gazeteciler, evsiz nüfusu davet etmiş bohem insanlar, Missisippi Yanıyor gibi film gösterimleri ve toplum bahçelerini aktarıyor. Trumpçı Amerikan sağı ise görüntüleri fotoşoplayıp ‘savaş bölgesi’ diye sunmakla meşgul. Sawant’ın polis şiddeti yüzünden istifasını istediği Demokrat Belediye Başkanı Jenny Durkan, ‘açık hava partisinde aşk yazı yaşayacaklarını” söylüyor. Siyah kadın polis şefi Carmen Best, bölgeden şiddet çağrıları alıp müdahale edemediklerini... Demokrat vali Jay Inslee Trump’ın ‘şehrinizi geri alın’ çağrılarına uymuyor.

Tüm dünyaya yayılan BLM’yi ise üç queer siyah kadın; Alicia Garza, Opal Tometi ve Patrisse Cullors 2013’te kurdu. 17 yaşındaki Trayvon Martin’in ölümü cezasız kalınca Garza’nın ‘siyahların hayatı değerlidir’ sloganı pek tuttu. Garza, sloganı farklı kimliklere uyarlanınca “Lütfen hemen hepimizin hayatı değerlidir demeyin, konuyu değiştirmeyin” deyip mevzuyu ‘Siyah Queer Kadın Eserinin Çalınması’na yorabilmiş bir isim. Siyah/renkli nüfusa ayrımcılık vakıayken, yoksulluk ve suç olgusu en fazla da erkekleri vururken... Cullors ise, Hillary Clinton’ı yenilince depresyona girmiş bir isim. Demokrat Parti ile içiçle olan BLM’yi anlamak için parayı izlemek kafi: Ford Vakfı, JPMorgan, Chase Kellogg...

Böylesine bir ideolojik hatta Amerika’da politik doğrucu kimlik politikaları ile yoğrulan Z kuşağının arayışlarının vardığı yer ‘şirketleşmiş aktivizm’. Yani ideolojik hattın 1960’ların sosyal, siyasi ve ekonomik adalet için savaşıp FBI’ın hedefi olmuşlarla alakası yok. Ne Kara Panter Fred Hampton’ın, “Kapitalizme karşı siyahi kapitalizmle mücadele edemezsiniz; sosyalizmle mücadele edersiniz” söyleminin, ne de Martin Luther King’in ortak insanlığa başvuran ve ‘renk körlüğü’ içeren “Siyah devrimi negroların hakları için mücadeleden çok daha fazlasıdır” yaklaşımıyla...

Aslında eski Kara Panter Elaine Brown mevzuyu özetliyor: “Kara Panter Partisinin ne olduğunu biliyorum. Yitirdiğimiz yaşamları, mücadelemizi, polis ve hükümetin saldırılarını, hepsini biliyorum. Siyahların Hayatları Değerlidir nedir, bilmiyorum.”

2011 krizinde servetin yeniden dağıtımını talep eden Occupy Wall Street’i ezip geçmiş kurumsal yapı için bu münasip bir hareketlenme. Denklem, ‘renkli devrim’/’kanun-düzen’. Trump’tan kurtulmanın yolu olduğu ölçüde de işlevsel.