Para basarak kaynak kullanma imkânı, genellikle merkez bankaları aracılığıyla devletlere verilmiştir. İktisatçılar buna “senyoraj” der. Türkçe’ye

Para basarak kaynak kullanma imkânı, genellikle merkez bankaları aracılığıyla devletlere verilmiştir. İktisatçılar buna “senyoraj” der. Türkçe’ye ağalık hakkı olarak aktarmak uygundur.
Emperyalist sistemin “ağası” olan hegemonik devlet de benzer bir hakka sahiptir. O devletin parası, dünya ekonomisinin rezerv parası olur. 19. yüzyılda sterlin, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da dolar bu işlevi gördü.
Dolara ve ABD’ye odaklanarak, ağalık hakkının, hegemonik devlete sağladığı ayrıcalıkları açıklayalım: Dolar dünya parası olarak kabul edilince ülkeler arası ekonomik ilişkilerde, hem bir değer ölçüsü, hem de ödeme aracı olarak işlev görür. Dış ticarete giren malların (örneğin petrolün) fiyatı dolar olarak belirlenir. Ödemeler de çoğunlukla dolarla gerçekleşir. Dahası, ABD kendi parasıyla dışarıdan borçlanabilen; sadece dolar (veya dolarlı borç senetleri) basarak hem dış borçlarını ödeyebilen, hem de dış açıklarının finansmanını sağlayabilen tek ülke olma ayrıcalığına mazhar olur. Bu aynı zamanda, dış dünyayı kendi parasıyla satın alabilme; fethedebilme; emperyalist yayılmacılığı (bütçe açıklarına kafayı takmadan) gönlünce sürdürebilme ayrıcalığı demektir. İşte “ağalık hakkı” budur.
Fakat, ağaların hakları gibi görevleri de vardır. Birincisi, emperyalist sistemin “polisliği”, gerekirse “askerliği” de üstlenilecektir; ama, mümkün mertebe sistemin metropollerinde yer alan diğer devletlerle, diğer sermaye gruplarıyla ilişkilerde makul bir “çok taraflılığı” gözeterek…
İkinci olarak, doların dünya ekonomisinin gereklerini karşılayacak miktarda bulunması gerekir, ne çok fazla; ne de çok az… Sistemin dış ticaretini ve sermaye hareketlerinin gerektirdiği likidite sağlanmalıdır; ancak, sorumsuzca genişletilmemesi şartıyla… Evet, emperyalizmin “ağası” olduğu için, Amerika dolarla borçlanabilmelidir; ülkesinin dışındaki üslerinin, savaşlarının finansmanını dolar basarak karşılayabilmelidir; zaman zaman dış açık verebilmeli, dış dünyadan net kaynak aktarabilmelidir, ama “ölçüyü kaçırmadan”…
• • •
ABD “ağalık hakkı”nı zaman zaman kötüye kullanmış; doların dünyanın rezerv para olma konumunu tartımalı hale getirmiştir. Vietnam savaşının yarattığı dış açıklar nedeniyle 1971’de Nixon doların altınla kısmi bağlantısına son verdikten sonra, doların dünya parası konumunu sürdürebilmesi, diğer ülkelerin “kabulüne” bağlı olmuştur. ABD’nin bastığı borç senetlerinin “sağlam, güvenilir” olduğuna herkes inanmalı; taşınır-taşınmaz dolarlı varlıklar, servetler, Amerikan borsaları sağlam yatırım araçları, ortamları olarak görülmeli; doların değerinde çok büyük çalkantıların, sistematik aşınmaların gerçekleşmeyeceğine güvenilmeli ki “ağalık hakkı” devam etsin.
1980 sonrasında ABD’nin dış açıkları sürekli hale geldi. Bu sayede dış dünyadan Amerikan ekonomisine her yıl milli gelirinin yüzde 1-3’ü arasında değişen düzeyde net kaynak aktarılmaya başlandı. Bu, uzunca bir süre, “ağalık hakkı”nın kabul edilebilir sınırları içinde görüldü. Ne var ki, son on yıl içinde, dış açıklar 800 milyar eşiğine ulaştı; “ağa”ya kaynak aktarımı milli gelirin yüzde 4-6’sı oranlarına yükseldi; dünya ekomisinin tüm ana bölgeleri emperyalist yayılmacılıktan kaynaklanan bütçe açıklarının ve Amerikan tüketicisinin abartılı tüketiminin finansmanını üstlendi…
Bir yandan ABD’nin yarattığı “küresel dengesizliklerin, bir yandan her türlü kontrolden çıkmış finans kapitalin yarattığı borçlanmaya dayalı balonun sürdürülemez olduğu adım adım algılandı. 2008’de de patlayan balon tüm dünya ekonomisini krize sürükledi.
• • •
Şimdi “ağadan hesap sorma” zamanı geldi; doların dünya ekonomisinin rezerv parası olma konumunun son bulması gündeme girdi. Kampanyayı ABD’nin en büyük dış alacaklısı olan Çin başlattı. Bu ülkenin 2 trilyon doları aşkın rezervlerinin, 1.5 trilyonu dolarlı varlıklardan; yaklaşık 800 milyarı da Amerikan devletinin borç senetlerinden oluşuyor. Ve Çinli liderler Amerika’ya açıkça, pervasızca soruyor: “Borcuna ne kadar sadıksın? Doların değerini kasten düşürerek borç yükünü hafifletmeyi mi düşünüyorsun?” Sadece sormakla kalmıyorlar; farklı bir rezerv para yaratma önerisini ısrarla gündemde tutuyorlar. Rusya kervana katılıyor. Adım adım Latin Amerikalılar, ısrarlı rivayetlere göre Körfez’deki petrol ihracatçıları ticarette dolar dışı bir hesap birimi geliştirme adımlarını başlatıyorlar.
Sadece tedirgin alacaklılardan kaynaklanan muhalif seslerle sınırlı kalmıyor. Birleşmiş Milletler de “Uluslararası Parasal ve Finansal Sistemin Reformu” için bir uzmanlar komisyonu kuruyor ve “giderek dolara dayalı sisteme son vermeyi” öneriyor. Komisyon’un başkanlığını yapan Stiglitz de, “mevcut sistemden fazlasıyla yararlanmış olan ABD’nin değişikliklere karşı çıkmasını” doğal karşılıyor; ancak durumun değişmesini kaçınılmaz buluyor.
Kısacası, ABD’nin “ağalık hakkı”nın tehdit altında olduğu; ancak nasıl sonuçlanacağını öngöremediğimiz bir dönemden geçiyoruz. Dolar’ın rezerv para tahtından indirilmesi, ABD’nin emperyalist sistemdeki hegemonik konumunun da son bulması demektir. Bu, emperyalizmin sonu değildir; ama emperyalist sistemin bünyesinde niteliksel bir dönüşüm anlamına gelecektir.