Amerikalılar 11 Eylül’ün aslını öğrenebilecek mi?

YAŞAR ÖZTÜRK

Paul Craig Roberts, özellikle 11 Eylül olayının ardından o gürültü ve patırtı içinde çığırtkanlar, pazarcı ve pazarlamacılar, amigolar, insanların düşünmelerini engellercesine ses yarıştıranlar arasında cılız bir sesle farklı şeyler söylemeye çalışıyordu. Roberts, ekonomi uzmanı olarak Reagan döneminde Hazine Başkanlığı Müsteşarı olarak görev yapmış, gazeteci yazar olarak da siyasal iktisadı bütün yönleriyle tanımıştı.

Roberts topluma at gözlüğü takmaya, dikkatleri başka yönlere çekmeye, göz boyamaya çalışanların oyununu fark edebilen aydınlardan biri oldu. Sorularını birbiri ardına sıraladı: “11 Eylül’de yıkılan üç bina da dinamitle yıkım. Fizikçiler, başka türlü bu binaların tertemiz biçimde kendi arsaları üzerine adeta serbest düşüşle indirilmesinin imkânsız olduğunu söylüyorlar. Şu an binaları kimin ve ne için yıktığını bilmiyoruz. Bush rejimi el-Kaide teröristlerini suçladı ama buna delil getiremedi. İsrail Likud Partisi ile ilişkiler içindeki ‘Yeni Muhafazakârlar’ ya da kısaltılmış adıyla Neo-con’lar, daha 11 Eylül olmadan önce bir ‘yeni Pearl Harbor’un gerektiğinden bahsetmişlerdi ki böylece Ortadoğu’yu işgali ve İslam’ın kökünü kazımayı başarabilsinler. Amerikan basını, 1990’lardan beridir tekelleşerek birkaç elde toplanmış olup, Bush rejiminin 11 Eylül’den sonraki çizgisinin tartışılmasına izin vermiyor. Acaba Amerikalılar gelecekte bu işin aslını öğrenebilecekler mi?”

Kimdi bu Neo-con’lar? Roberts’a göre Neo-con’lar, 18. yüzyıl Fransız Jakobenlerin izinden giden İsrail Likud Partisi ile bağlantılı “Yahudi entelektüeller güruhu.” Roberts’ın çok tehlikeli bir ideoloji olarak gördüğü bu grup Amerika’nın erdem ve doğruluk üzerinde tekel sahibi ve dolayısıyla kendi iradesini dünyanın istediği yerinde dikte etme hak ve yetkisine sahip olduğuna inanıyor. Ortadoğu’da bir İsrail egemenliği kurmayı hedefliyor. Bush gibi ABD başkanları lider değil kukla. Amerikan halkı da olaylar ve resmi açıklamalarla sersemlemiş durumda. Afganistan, Irak gibi Türkiye’yi yakından ilgilendiren coğrafyalarda olanları yakından izleyen Roberts. “Neo-con’lar, kendi propagandalarına kendileri kanarak, zannettiler ki, Irak’ın fethi kolay olacak ve bir Amerikan kukla hükümeti işlerini görmesi için Irak’ın başına dikilebilecek. Buna itiraz eden Amerikalı generaller susturuldu ya da kovuldu. Irak, Neo-con’ların vadettiği gibi ‘üzümlü kek’ olmadı. Irak’taki Amerikan istilasının başarısızlığı gösterdi ki, birkaç bin hafif silahlı direnişçi 10-12 Amerikan tümenini eli kolu bağlı bırakabiliyor. Başarısız istila ispatladı ki, ABD ‘süpergücü’ aslında ‘dördüncü kuşak muharebe’ tekniğinde zayıftır. Herhalde ABD’nin askeri hedefi bunlar değildi! Bence ABD’nin eline hiçbir şey geçmedi. ABD istilasından kazançlı çıkanlar İran ve el-Kaide oldu.”
Yeni Muhafazakâr Tehdit Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Irak ve Suriye’de olup bitenleri kavramakta şaşkınlık yaşayan kamuoyu tepesinde dönenlerin hiç farkında değil. Roberts hem dünyayı hem ABD kamuoyunu ve özellikle de Türkiye’yi uyarıyor ve “gözlerini aç” diyor.

ABD’deki iktidarın sert bir muhalifi olan Roberts, ABD politikasına yön veren “Yeni Muhafazakârların” nasıl gözü kara bir savaş planının ardından gittiklerinin çarpıcı bir analizini yaparken Ukrayna’da desteklediği faşistlerle ülkedeki Rus kökenlilere yönelik katliamları adım adım yürürlüğe koyan bu sağcı çete, Kırım üzerinden Rusya’ya karşı bir savaş örgütlemeye çalıştığını da ortaya çıkarıyor. Peki tek sorumlusu Neo-con’lar mı? Roberts herkesin payına düşeni de veriyor:

“Avrupalılar, Washington’ın uluslararası hukuk kapsamında savaş suçu sayılan 21. yüzyıl saldırılarını kabul edip bu eylemlere katılarak, Rusya ile savaşı daha olası kıldı. Avrupalılar, Washington’ın hukuk tanımazlığını destekleyerek yeni muhafazakâr savaş çığırtkanlarının, Washington’ın hegemonyasını korumak adına nükleer bir mahşer başlatabilecek bir canavar oluşturmasına yardımcı oldu.”