Sex And the City dizisinin yıldızı Sarah Jessica Parker, Vogue dergisine elinde Selahattin Demirtaş’ın Seher kitabının İngilizce çevirisiyle poz verdi. Mesele Türkiye’de geldi tt oldu. Elbette komplo teorileri havada uçuştu. Anlaşıldı ki, Parker bir yayınevine ortak olmuş, yayınevi Seher’i basmış. Parker’ın amacı da reklam yapmakmış.

Ne var ki, olaya verdiğimiz tepkiler kendimiz hakkında tekrar tekrar düşünmemizi gerektiriyor.

HERKESİN ÜLKESİ KENDİNE SÜPER
Her ulus son derece süper ve özel olduğuna inanıyor. Hatta Amerikalıların bu durum için koydukları bir isim bile var. American exceptionalism, Amerikan ayrıcalıklığı deniyor. Özetle şunu diyorlar: “Biz özel durumda kurulmuş özel bir devletiz, sistemimiz harika ama başka yerde uygulamaya kalksan uygulanmaz”.

Herkes kendinin en süper en özel olduğuna inanıyor. Kıbrıslılar kendileriyle biraz dalga geçerler, “Dünyanın merkezi bu ada” diye. Herkesin kendine göre stratejik önemi, kimse 50 yıl önce gökten düşmediğine göre özel bir geçmişi falan var. Misal gidip Makedonyalı biriyle konuşuyorsun, “Tüm dünya Makedonya’yı yok etmek için uğraşıyor” diyor. Yani kuvvetle muhtemelen bütün dünya ellerini başının arasına almış, “Yav ne yapıp eder bu Türkiye’yi böleriz, ne yapıp eder bu Türkiye’yi mahvederiz” diye düşünmüyor.

‘BÜYÜK KÜRDİSTAN’
İronisiz, doğduğum günden bu yana, “Türkiye ha bölündü ha bölünecek, ABD Türkiye’yi bölmek, illa billa bir büyük Kürdistan kurmak için çabaladıkça çabalıyor”u dinliyorum. 40 senedir de, peki arkadaş, bu büyük Kürdistan kurulurken Allah’ın Şii yobazı molla İranlı Kürtle, Diyarbakırlı hacı dede, Suriyeli laik kız nasıl bir araya gelecek de aynı ülkede mutlu mesut yaşayacak meselesinin cevabını verebilen de duymadım.

Genellikle konu üzerine bu tür sorular “Ah efendim ne şeytandır o ABD ne hesapçıdır, bunların hepsi hesaplanmıştır”dan öteye cevaplandırılamıyor. Türkiye ha bölündü ha bölünüyor, Kürdistan ha kuruldu ha kuruluyor.

Son kertede bana sorarsanız, halihazırda ABD’nin bir Ortadoğu planı falan yok. ABD bölgede anca günü kurtarmaya çalışıyor. Evet Israil’in güvenliği Trump yönetimi için de birinci derecede önemde, ama ABD’nin ne Irak’taki İran etkisini, ne de Suriye’deki Rusya hakimiyetini bertaraf edecek bir planı var gibi durmuyor. Muhtemelen Amerikan sisteminin şu anda yaşadığı iç kriz akılcı bir siyaset yapılmasını engeller durumda.

PİPO BAZEN SADECE BİR PİPODUR
Muhtemelen Sarah Jessica Parker’ın bu tartışmalardan falan haberi yok. Muhtemelen Parker, Amerikan derin devletinin ajanı falan da değil. Parker yayınevine ortak olmuş, kitabı pazarlıyor ve muhtemelen kentli orta sınıfları okuyucu olarak hedeflediği için kitapla poz veriyor. Bu ABD’de kentli orta sınıfların Türkiye’yi bölmek için yanıp tutuştuğu anlamına falan gelmiyor. Siz nasıl Zapatistaları romantik, devrimci bir şey olarak algılıyorsunuz işte öyle bir şey. Ya da ne bileyim, normalde kendileri hep sığınaklarda, tünellerde saklanırken, bebeleri sokağa salıp İsrail tarafına taş attıran Hamasçılar buradan nasıl yiğit, savaşçı, Filistin davası falan görünüyorsa bir nevi öyle bir şey.

Kabul edelim normal şartlar altında Şivan Perver iyi hoş da; Perver’in müziği Allah esirgesin dinlenebilecek gibi değil. Ama işte Viyana’da arka sokakta küçük bir barda Şivan Perver dinleyen gençler kendini kültürlü derin falan hissediyor. Ya da Berlin Kreuzberg’de 90’larda Ankara Sakarya’daki barları andıran ufak tefek salaş, içi sigara dumanı dolu barlar Alman entelektüellerinin uğrak yeri olmuş vaziyette. Yabancı olan, değişik, romantik ve egzotik gelebiliyor; karmaşık siyasi, toplumsal meseleler uzaktan genelde farklı görünüyor. Bütün mesele bundan ibaret.