Amerikan tanrıları…

Shadow Moon, hırsızlıktan ötürü üç yıldır hapiste olan siyahi bir mahkumdur. Karısının beklenmedik ölümü nedeniyle erken tahliye edilir. Cenaze töreni için evine dönerken yolda kimin fesi olduğu henüz belli olmayan bir Mr. Wednesday ile tanışır ve onun teklifi üzerine koruması olmayı kabul eder. Böylece ikilimizin fantastik yol macerası başlamış olur. Peki ama kimdir bu esrarengiz Bay Çarşamba?

Batı dillerinde haftanın günleri Nordik (Norse) mitolojideki tanrılar ve onlarla bağlantılı gezegenlerden gelir. Monday, Moon’s day… Tuesday, Tyr’s day… Wednesday, Woden’s Day (yani Odin’s day)… Thursday, Thor’s day… Friday, Frigg’s day… Saturday, Saturn’s day (Kronos’tan)… Sunday, Sun’s day…

Birlikte Amerika’yı şehir şehir, kasaba kasaba gezerlerken Shadow, gizemli Mr. Wednesday’in aslında, Yunan mitolojisindeki Zeus’un Nordik mitolojideki sureti olan, her şey tanrısı (allfather) Odin olduğunu öğrenir.

Avrupalılar göç ederlerken, inandıkları tanrıları zihinlerinde taşıyarak Yeni Dünya’ya getirmişlerdir. Nordik, Slavik ve Afrikalı tanrılar bu sayede Amerikan topraklarında reenkarne olup oraya kök salmışlardır. Fakat zaman içinde Amerikalıların eski tanrılara olan inançları azalır. Gerçek müminler ya ölmüş ya da inanmaktan vazgeçmişlerdir. Eski tanrılar, bulabildikleri inanç taneciklerine tutunarak toplumun çatlaklarında var olmaya çalışırlar. Mr. Wednesday “ben inanılmazsam hiçbir şeyim” der dizinin üçüncü bölümünde. Tanrılar ancak insanlar onlara inandıkça varlıklarını sürdürebilirler.

Bu sebeple eski tanrılar güçlerinin çoğunu kaybetmiş ve, tıpkı diğer Amerikalılar gibi, sıradan hayatlar yaşamaya başlamışlardır. Biri Vegas’ta bir fahişe, diğeri bir taksi şoförü, öteki bir dolandırıcı, beriki bir cenazeci olarak idare etmeye çalışmaktadırlar. Şu var ki Mr. Wednesday’e göre, Amerika’da kimsenin fark etmediği savaş yaklaşmaktadır. Eski tanrılar yok olma tehlikesi altındadırlar. Bu yüzden, sıradan insan haline gelmiş diğer mitolojik tanrıları örgütleyip yeni tanrılara karşı hamle yapmak ister.

Amerikan kapitalizmi ve yeni tanrılar

Çağımızda insanlar Odin’in, Anubis’in, Kali’nin, Anansi’nin, Saba Melikesi Belkıs’ın yerine yeni tanrılar koymuşlardır. Artık eski tanrılara değil teknolojiye, medyaya, kredi kartına, görünmez ele, küreselleşmeye, bireyciliğe, gösteri dünyasına ve tüketim kültürüne tapıyorlardır… Yani Amerikan tanrılarına…

Shadow kim olduğunu sorduğunda, Media kendini “Ben aptal kutusuyum. Televizyonum… Televizyon mihraptır.” diyerek tanıtır. “İnsanlar medya tanrısı için zamanlarını kurban ederler. Bazen de birbirlerini…” #herşeyçokgüzelolacak diyerek bize destek de veren Neil Gaiman’ın 2001 yılında yayımladığı Amerikan Tanrıları romanında televizyon olarak idealize ettiği mihrabın bugün sosyal medya ve internet olduğunu görmek için sanırım teleskoba gerek yok. Vaktimizi artık sosyal medya tanrısına kurban ediyoruz. Beğeniler, takipler, rt’ler ile ona dualar ediyoruz… Instagram influencer’ları ve YouTuber’ları peygamberleştiriyoruz. Sosyal medya tanrısı büyürken ona tapan kullar giderek yalnızlaşıyor.

Akıllı telefonlar, otomobiller, psikoterapi, sosyal medya ve piyasalar modern ihtiyaçlar olmaktan çıkıp ruhsuz, aptalca kullanılan ve en nihayetinde insanlığa zarar veren buluşlar haline geldiler. Çünkü Gaiman’a göre Amerikan tanrıları yıkıcıdır. Savaş başladığında Mr. Wednesday’i de öldürmekten geri kalmayacaklardır.

Amerika kanserdir

Doktora eğitimi için gittiğim Amerika’da yaklaşık yedi sene yaşadım. Kozmopolit metropollerinden “redneck” kasabalarına, Michelin yıldızlı restoranlarından “dive” barlarına kadar birçok yerini görüp deneyimledim. Yeni tanrılar Amerika’yı istila etmiş durumda. Aile, arkadaşlık, sosyal bağlar, gelenekler, görenekler yok denecek kadar az… Nimetler arttıkça bizi biz yapan değerleri unutmaya başlıyoruz. Edward Abbey, “sadece büyümek adına büyümek, kanser hücresinin ideolojisidir” der. Yaşadığı bünyeyi öldürüp en sonunda kendisini de yok edecek kadar. Tıpkı kapitalizm gibi… Amerikan kapitalizmi önce kendini, sonra tüm dünyayı kanser etti. Anlamlı bir amaç değil, sadece büyümek için büyümek adına.

Amerikan Tanrıları’nda Neil Gaiman eski ve yeni tanrılar dikotomisi üzerinden bir sistem eleştirisi yapıyor. Bir yandan Mr. Wednesday, Mr. Nancy, Chris Obi gibi ilâhlar üzerinden Amerika’nın geçmişini romantize ederken diğer yandan yeni tanrılar aracılığıyla toplumun nasıl yozlaştığını gösteriyor. Amerika’yı Amerikan ideolojisinin araçlarıyla mağlup ediyor. Tabii şunu belirmekte fayda var ki Neil Gaiman, isminden de anlaşılabileceği gibi, aslen bir İngiliz’dir. Çünkü böyle derinlikli eleştirilerin içeriden, yani bir Amerikalıdan, gelmesi pek ihtimal dahilinde değildir. Amerikan kültürünü çok iyi bilen, Gaiman gibi, bir göçmen böyle bir eleştiriyi getirebilirdi.

Son zamanlarda sardığım A Perfect Circle’in son şarkılarından The Doomed da aslında Gaiman’in getirdiği eleştirinin bir uzantısı gibidir. Maynard J. Keenan, The Doomed’da, yeni bir İsa’nın ve yeni bir sözün geldiğini söyler. Artık zenginlerin, hasetlerin, açgözlülerin ve gösterişçilerin kutsandığını söyledikten sonra “peki ya inançlılar, alçak gönüllüler, erdemliler, müşfikler, yoksullar, merhametliler ne olacak?” diye sorar. Keenan’a göre yaşadığımız çağda onlar kaderlerine terk edilmiştir (the doomed).

Artan oranlarda görülen kumar bağımlılığı, pornografi, suç, intiharlar, ırkçılık, gelir dağılımı adaletsizliği, depresyon, yalnızlık, ilaç ve uyuşturucu kullanımı geç imparatorlukların çöküş emareleridir. “Amerika, eski tanrılar için kötü bir yer” der Shadow. Burada eski tanrılar görmezden gelinir. Yeni tanrılar ise sıradaki büyük şey için hızlıca terk edilip bir kenara atılırlar. Sonunda Shadow, tanrı olmaktansa insan olmanın daha iyi olduğuna kanaat getirir. Çünkü bizim kimsenin inancına ihtiyacımız yoktur. Yaşayıp gideriz… Amerikan tanrılarının yerine gelecek olan yeni sözün ne olacağını ise bizim mücadelemiz belirleyecektir.