AKP ile müttefik olmuş, bir şekliyle bu partinin yörüngesine girmiş her kimse bertaraf oldu. Bunlar, sadece siyasi nüfuzlarını yitirmedi, kıt kanaat biriktirdikleri saygınlıkları da zedelendi.

AKP, vazgeçemeyeceği değeri olan bir parti değil; gücünü müttefiklerini kolayca harcamasından, kendine karşı savaş ilan etmiş gözükenlerin teslim olmasından alıyor. Mesela Numan Kurtulmuş’u partiye katarak, bu kişinin yolsuzluk karşıtlığı ile elde ettiği güvenilirliğini yolsuzluk algısını etkisizleştirmede kullandı. Numan Kurtulmuş’un, Harunların Karunlaştığını söyleyerek halka şikâyet ettiği partinin yöneticisi, sonra da bakanı olması AKP ile yolsuzluk arasında doğrusal ilişki kuran toplumsal algıyı kırmış, güç karşısında direnme olanakları sınırlı geniş bir kesimi “ikna” etmiştir.

Ampirik veriler bu partiyi yönetenlerin bir önceki sözünü rahatlıkla inkâr edebileceğini, yalan söylemekten çekinmeyeceğini, işine yaradığı sürece her kişi ve olayı kullanabileceğini gösteriyor.

Suruç’ta öldürülen 32 genç yaşıyor olsalardı, AKP’nin savaş ilan ettiği PKK’ya yardım etmekle suçlanacaklardı. Bundan kuşku yok; çünkü Mersin’de katliamı protesto eden 30 kişi gözaltına alındı. Bakın görün ki bu parti, müttefikleri tarafından öldürülen “32 masum vatandaşımızın hayatını kaybettiği terör eylemi”ni gerekçe göstererek NATO’yu toplantıya çağırıyor. Bakar mısın adamlara, “terör”e karşı savaşında, ölümünden sorumlu olduğu “terörist”i kullanıyor. Bunlar Şeytana pabucunu ters giydirir. Peki, Dolmabahçe mutabakatı imzasının imzacısı tarafından bile inkar edilmesine şaşırdınız mı? Şaşırmayın.

Demek istediğim, AKP kadrosuyla ilkesel konular görüşülmez; hatta birkaç dakika sonrası için dahi sözleşilmez. CHP bunu yaşayarak öğrenmediyse bu yolda kurban olanlardan ders alabilirdi.

CHP’nin görüşülebilir, uzlaşılabilir, ittifak yapılabilir bulup hükümet ortağı olabileceği izlenimini vermesi bu partinin eriyen imajını onarıyor. CHP yöneticilerinin çaylı börekli masa etrafında ciddi ciddi hükümet programı ayrıntılarını konuşuyor olması, insanlarda ‘itirazlarım olsa da bu ülke yararına hayalleri olan bir parti’ algısının oluşmasına hizmet ediyor. Daha da kötüsü geçici hükümetin kalıcı savaş politikalarını meşrulaştırıyor. CHP, bu anlamsız muhabbet yerine savaş karşıtı güçlerle birlik olsa, daha çok kan akmasına bir nebze engel olmuş olur.

Kılıçdaroğlu’nun, Davutoğlu’nu Erdoğan’dan ayıran değerlendirmesi, “Türkiye’de kaos ortamı yaratılmaya çalışılıyor; elimizi taşın altına koyarız” diyerek AKP ile koalisyona yatkın gözükmesi tuzağa düşüldüğünün işareti. Kaos çıkaran kim, altına elini koyacağın taş değil mi? Bu kadar saf olmaya gerek yok.

Kılıçdaroğlu münafık biri değil, bu ikilinin arasına nifak sokayım diye düşünmüş olamaz (Öyleyse eğer, birkaç hafta önce Gül-Erdoğan ilişkisini deşmeye çalışanların hüsrana uğramış olmasından ders alınmış olmalı). Neye dayanarak böyle düşünüyor bilmiyorum, ama saf değilse mutlaka iyi niyetindendir. Bence iyi niyetin bu kadarı fazla... Siyasi tarihimizin en kurnaz aktörü Necmettin Erbakan’ın gözünün yaşına bakmayanlar CHP’ye mi acıyacaklar!