Amsterdam seyahati her zaman heyecan verici ve iple çekilen bir yolculuk olmuştur. Peki özgürlükler şehrine yolculuğunuz sırasında kaçınmanız gereken tipik turist tuzakları neler? Sizler için alternatifleri ile beraber bir liste hazırladık

Amsterdam’da kaçınılması gereken 10 turist tuzağı

Turistleri kendisine çeken büyük şehirlerin sayısız çekiciliğini bir yana bırakırsak bu şehirlerin ortak özelliklerinden birinin, ‘cüzdanınızın peşine düşmüş tuzaklar’ olduğunu söyleyebiliriz. Hele herhangi bir şehirde ilk kez bulunuyorsanız, benim “sabun köpüğü aktiviteleri” olarak adlandırdığım tuzaklara düşmeniz oldukça mümkün.

Bu tuzakların ortak özellikleri var elbette. İyi cilalanmış reklamlarını şehrin her yerinde görebileceğiniz bu ‘şehir tuzakları’, müzeler veya şehir turlarından oluşur ve istisnalar dışında hemen hemen hepsi yarattıkları beklentinin oldukça altında kalır.

Yaşadığım ülke Hollanda’nın başkenti de bu tuzakların en fazla yer aldığı şehirlerden bir tanesi. Hollanda’yı 2015 yılında Türkiye’den 100 bine yakın turist ziyaret etti ve bu rakam şehri yurt dışında en fazla tercih edilen ülkeler listesinde ‘ilk 10’ içine yerleştirdi. Üstelik sayı her yıl biraz daha artıyor. Hak ve özgürlüklerin son yıllarda giderek tehlike altına girdiği Türkiye’deki insanların, kısa süreli seyahatlerde hak ve özgürlüklerin korunması konusuna azami surette önem veren Amsterdam’ı tercih etmesi bir sürpriz olmamalı. Aşağıda Amsterdam Merkez İstasyonu’ndan çıktığınız andan itibaren sizi bombardımana tutacak turist tuzaklarından 10 tanesini alternatifleri ile beraber bulabilirsiniz.

1 Madame Tussaud: Dam Meydanı’na ilk ayak bastığınızda sizi karşılayan aktivitelerden bir tanesi ve önü her daim kalabalık. 30 avro verip içeri girdiğinizde gördüğünüz tek şey balmumundan yapılma heykeller. Türkiye’de de bir şubesi açılan Madame Tussaud kalabalık, sevimsiz bir tipik turist aktivitesi. Bu meydanda mutlaka bir şey ziyaret edilmek istenirse Kraliyet Sarayı’na gidilebilir. Aslında Dam Meydanı’nda çok zaman geçirmeyip sadece buluşma noktası olarak kullanmak en akıllıca olanı.

2 Seks Müzesi/Erotizm Müzesi: Amsterdam’ın özgürlükler başkenti olarak lanse edilmesinden yararlanan ve merkez istasyondan Dam Meydanı’na giden uzun cadde Damrak’ta bulunan bu müzenin düşük fiyatlarına sakın aldanmayın, zira müze unvanını aslında hak etmeyen ve verdiğiniz tek bir kuruşa dahi değmeyecek bu seks oyuncakları merkezinin erotizmle veya bunun kökeni ile hiçbir ilgisi yok. Bunun yerine para ve zamanınızı Amsterdam Devlet Müzesi (Rijksmuseum), Van Gogh Müzesi, Stedelijk Müzesi gibi klasik müzeler ya da Çanta Müzesi gibi alternatif müzelere ayırabilirsiniz.

3 Heineken Müzesi: Heineken Bira fabrikası 1988 yılında şehre yaydığı koku sebebiyle kapatıldı ve müzeye dönüştürüldü. 2008 yılına kadar çok ufak bir tutar karşılığında içeri girip sınırsız bira içmek mümkündü. 2008’de Heineken yöneticilerinin aklına cin bir fikir geldi. Bugün müzeye 16 avro verilerek giriliyor ve karşılığında da 2 bira servisi ve bir dolu gereksiz aktivite alıyorsunuz. Neden son 30 yıldaki Heineken reklamlarını veya üstünde adınızın yazdığı bir bira şişesi isteyesiniz ki? Bunun yerine halen faaliyette olan Brouwerij ‘t Ij gibi birahaneler veya Beer Temple, Delirium, Oedipus, Troost ya da Butcher’s Tears gibi bira tadım barlarına gidilebilir.

4 Red Light District: Daha önce hiç karşılaşmadığınız bir görüntü olabilir, ancak Amsterdam’ın seks turizminin merkezi olan bu sıra dışı mekânını ziyaret ederken unutmamanız gereken bir şey var. Burada çalışan seks işçilerinin yarısı kendilerini bu işten kurtaramayan ve bir çeşit batağa saplanmış kadınlar. Birçoğu mafyalaşmış sektörün oyuncağı olmuş durumdalar. Red Light District ilkellik ve cinsiyetçiliğin en net yansımalarından birisi ve Hollanda hükümeti de her geçen yıl bu tür sokakların sayısını azaltıyor. Merak etmeyin Amsterdam’da özgürlük adına tecrübe edilecek çok daha fazla şey var.

5 Turist avcısı restoranlar: Eğer bir restoranın önünde “turist menüsü” tabelası bulunuyorsa genelde arkanızı dönüp uzaklaşmanızı öneririm ki bu sadece Amsterdam değil tüm turistik şehirler açısından geçerli. Özellikle Amsterdam’da onlarca restoranın toplandığı Leidseplein, Dam Meydanı’nın etrafında bulunan sokaklar bu manevrayı yapan dükkân sahipleri için bir cennettir adeta. Formül bilindiktir: Fiyatlar standartın biraz altına düşürülür ama kalitenin düşüşü daha büyük olur. Porsiyonları küçültmek veya menüye asla dahil edilmeyen içeceklerin fiyatını artırmak da diğer numaralardır. Tavsiyem Amsterdam’ın yerli halkının gittiği ve şehre ilk kez gelenleri avlama amacını gütmeyen restoranları denemeniz.

6 Amsterdam Dungeon: Amsterdam Dungeon, Avrupa’nın diğer şehirlerinde de örneğini görebileceğiniz, Orta Çağ’da kurulmuş acımasız mahkemeler ve şehrin karanlık hikayelerinin aktörler eşliğinde anlatıldığı interaktif şovların Hollanda versiyonu. Ben “Madam Tusseaud’nun Kardeşi” diyorum, hatta çoğu zaman bilet ofisleri bu iki aktivitenin biletini beraber satıyor. 20 avroluk fiyat ve yine büyük bir fiyasko. Amsterdam tarihinin ve İspanyol Engizisyonu’nun anlatıldığı bir mekanda neden roller-coaster va, anlaşılması güç. Önündeki uzun kuyruk da cabası. Bunun yerine karanlık bastırdığında Amsterdam sokaklarında gezinmek size tarih hakkında daha çok bilgi verecektir, örneğin şehrin en eski sokağı Zeedijk’ta olduğu gibi.

7 Ice Bar: Bu da dünyada örneği çok fazla bulunan bir başka bayağı aktivite. Zaten bu barın Amsterdam veya Hollanda kültürü ile hiçbir alakası yok, öyle ki aynı barı Dubai’de bile bulabilirsiniz. İnternette biraz araştırırsanız çalışanların da çok cana yakın olmadıkları yönündeki yorumları göreceksiniz. Bütün bunlar için bir de 18 avro vermek istiyorsanız size kalmış. Ama özellikle sonbahar ve kış aylarında içeceğinizi alıp Amsterdam kanalları boyunca oturmak da aynı zevki verecektir, zira Hollanda geceleri bu mevsimde buz barını pek aratmıyor.

8 Peynir Dükkânları: Bazen en tecrübeli gezginlerin bile Amsterdam’daki peynir dükkânlarının tuzağına düşmesine rastlanıyor. Zira peynir tekerleklerinin olabilecek en muntazam biçimde dizildiği mağazalar göze de hitap ediyor, ama size tavsiyem bu ışıltılı peynir dükkânlarından uzak durmanız. Bunun yerine şehrin birkaç noktasında bulunan Albert Heijn veya Jumbo gibi süpermarketlere gittiğinizde bu dükkânlarda bulunan peynirlerden bazılarını neredeyse yarı fiyatına almanız mümkün. Tabii söylemeye gerek yok, Hollanda’dan peynir satın alma konusunda yapmamanızın gereken şeylerin başında alışverişi havalimanında yapmak geliyor.

9 Kanal Turu: Eğer oteliniz size bedava kanal turu bileti vermiyorsa ne güneşli ne de kapalı havalarda bu turlara katılmanızı tavsiye etmiyorum. Soğuk havalarda (senenin 4’te 3’ünde) zaten bindiğiniz geminin camları kapalı oluyor ve hele bir de yağmur yağıyorsa hiçbir şey göremiyorsunuz, güneşli havalarda ise çok daha iyi bir alternatifiniz var. Bisiklet. 75 dakika için kapalı bir alanda 15-16 avro vermektense 48 saatlik bisiklet kiralamaya 24 avro verip bu bisiklet ülkesinde, kanalların ve etrafındaki binaların zevkini çıkarabilirsiniz. Merak etmeyin, bisikletin 1 numaralı ulaşım aracı olduğu Hollanda’da onunla gidemeyeceğiniz yer nerede ise yok.

10 Volendam: Volendam, Avrupa’da çeşitli ülkelerde görülen “geleneksel kasaba/köy” kontenjanının Hollanda temsilcisi. Gerçek Hollanda kültürü ve mimarisi için turistler buraya düzenlenen turlara katılıyor, ancak bilmedikleri şey bu balıkçı kasabasındaki satıcılar için artık ilk hedefin kaliteden kazanca doğru kaymış olması. Evet Amsterdam’dan otobüsle yarım saat uzaklıkta ancak size Volendam yerine üniversite şehri Leiden veya Haarlem’i öneriyorum. Bu 2 şehir de Amsterdam’a Volendam’dan daha yakınlar. Hatta toplu taşıma ile veya araç kiralayarak değirmenler diyarı Kinderdijk veya Venedik’in Hollanda versiyonu Giethoorn’a da gidilebilir.