An gelir paldır küldür yıkılır bulutlar

Serhat Halis

Sağlam bir entelektüel ve gazeteci olan Attilâ İlhan, yazdığı roman, şiir ve senaryolarıyla, büyük bir üstat olduğunu kanıtlar. Hayata karşı militan duruşunu şiirlerine de yansıtır. Onun dizelerinde “yağmur altında bir militan ölür”, “sokaklar kuşatılır”.

Mayıs 1972, ılık bir İzmir sabahı, Karşıyaka vapurunda bir adam. Elinde kâğıt-kalem yüksek sesle şiir okuyor. Şiirin bir mısraı şöyle: “O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız”.

Karşıyaka vapurundaki o adam, Attilâ İlhan’dır ve “Denizlerin” idamından sonra yaşadığı büyük hüznü şiire döküyordur. Kendi ifadesiyle radyodan duyduğu idam haberinden sonra, sabahlara kadar yalnız başına ağlamıştır. Şiirde “müjganla ben ağlaşırız” lafı sizi yanıltmasın; sanıldığının aksine buradaki “müjgan” bir kadına ait isim değil; kirpik demektir. İşte bu şiir, bu gecelerin çocuğudur.

Attilâ İlhan’ın bu şiiri belki de kendi şiirleri arasında en çok bilineni oldu. Sıkı bir Attilâ İlhan okuru ve hayranı olan Ahmet Kaya, İlhan’ın şiirlerini bestelemekten büyük bir zevk alıyordu.

Ahmet Kaya, İlhan’a ait “Mahur Beste” isimli bu şiiri de besteleyecek ve “Mahur” ismiyle albümünde yer verecekti. Böylelikle İlhan’ın bu şiiriyle tanışmamış pek çok insan, Kaya’nın bestesi vasıtasıyla tanışır. Daha sonra bu bestesini, İstanbul Taksim’de bir kafede buluşup, Attilâ İlhan’a dinletecek ve İlhan’dan büyük övgü alacaktır Kaya.

“O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız”; işte bu tılsımlı söz, kimileri için sadece Ahmet Kaya, kimleri için ise Attilâ İlhan demekti. Bu hüzünlü cümlede şairle bestekâr bir kavşakta buluşmuş, zamanın döngüsünde bir yerde bu söz ikisine de ait olmuştu artık.

BİR YOL AYRIMI

Sadece bu söz mü, elbette değil. Daha nice Attilâ İlhan şiirine kendi müziğinde yeniden hayat katar Ahmet Kaya. Kaya, Attilâ İlhan’ın “An Gelir” şiirine, 1986 yılında çıkardığı aynı isimdeki albümünde yer verir. Bu albümde yine Attilâ İlhan’a ait “Lili Marlen Türküsü” şiiri “Lili Marlen”, “Lilişan” şiiri ise “Sen İnsansın” isimleriyle yer alır. Bir yıl sonra çıkaracağı “Yorgun Demokrat” albümünde ise yine İlhan’a ait “Varsağı Şiiri” (“Haçan Ölesim Gelir” adıyla) ve “Tut ki Gecedir” şiirleri, Kaya’nın ezgilerinde dinleyiciyle buluşacaktır.

Kaya daha sonraki yıllarda da Attilâ İlhan’ın şiirlerini bestelerinde kullanmaktan vazgeçmez. 1988 yılında çıkaracağı “Başkaldırıyorum” albümünde İlhan’a ait “Acı Ninni”; 1991’deki “Başım Belada” albümünde “Hiçbir Şeyimsin” ve “Yangın Gecesi” şiirlerini besteler. Daha sonra sırasıyla; Böyle Bir Sevmek (1992), Rinna Rinnan Nay (1992), Mahur (1998), Grev (1993), Ah (1993), Cinayet Saati (1994), Jilet Yiyen kız (2003) gibi Attilâ İlhan şiirleri, Ahmet Kaya albümlerinde kendine yeni bir sanat mecrası bulur.

İlerde kısmen yolları ayrılacak olsa da, Kaya ve İlhan aynı ağacın aynı dalından gelirler. Ancak zamanın politik atmosferi içinde, gittikçe çatallanan bir yol ayrımına girerler. Nâzım’ın dizelerinde belirttiği gibi aynı daldan düşüp ayrılacaklardır. Nâzım Hikmet’in bu dizeleri ki daha sonra yine bir Ahmet Kaya ezgisiyle kulaklarımızda yankıyacaktır.

Ahmet Kaya, tıpkı Attilâ İlhan’ınki gibi, Nâzım’ın da şiirlerini besteler. Bu üç isimin yolları böylelikle Kaya’nın albümünde bir durakta kesişir. Tarihin ilginç bir cilvesi bu üç ismin kesiştiği başka bir yer daha vardır: Paris…

Attilâ İlhan 1948 yılında, henüz üniversite öğrencisiyken ‘Nâzım Hikmet’i kurtarma harekâtına’ katılmak üzere, kampanyalara katılmak için Paris’e gider. İlhan’ın marksizmle ve toplumcu gerçekçilikle gerçek anlamda tanışması da burada olur. Bir anlamıyla Attilâ İlhan’ın edebiyatçı ve politik bir figür olarak yaşamının başladığı yer, Nâzım’ı kurtarmak için geldiği Paris’tir. Ne yazık ki bu çabalar Nâzım’ı gerçek anlamda kurtaramayacak ve Nâzım yıllar sonra yüreğindeki memleket hasretiyle sürgünde yaşamını yitirecektir. Aynı Paris, tıpkı Nâzım gibi, yüreğinde memleket hasretiyle sürgünde yaşamını yitirecek olan Ahmet Kaya’nın mezarına ev sahipliği yapar.

BÜYÜK ÜSTAD

Sağlam bir entelektüel ve gazeteci olan Attilâ İlhan, ileri derecede Fransızca konuşur; yazdığı roman, şiir ve senaryolarıyla, büyük bir üstat olduğunu kanıtlar. Hayata karşı militan duruşunu şiirlerine de yansıtır.

Onun dizelerinde “yağmur altında bir militan ölür”, “sokaklar kuşatılır”, “karakollar taranır”. Onun uzun soluklu yolu; İzmir’den başlayıp, Paris sokaklarına, oradan Sansaryan Han’a ve Sisler Bulvarına ulaşır ve serin bir Ekim gecesi; “An gelir / Paldır küldür yıkılır bulutlar / Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet / O eski heyecan ölür. Tahrip gücü yüksek / Saatli bir bombadır patlar / An gelir / Attilâ İlhan ölür”…