Banu Özyürek ‘şimdi’ye yansıyan eski deneyimlerin çıkmaz sokaklarında kaybolup ürkek adımlarla yeniden günışığına çıkmaya çalışan kahramanların çabasını dile getiriyor

An’ların  unutulmaz  pozlarına dair


NİLÜFER KAYA

Banu Özyürek’in Everest Yayınları’ndan çıkan öykü kitabı Poz’u okuma fırsatını yeni bulabildim. İlk kitabı Bir Günü Bitirme Sanatı ile dikkat çeken yazarın ikinci kitabı olan Poz’daki öykülerinde de kahramanların var oluş kaygılarını ironiye yaslanarak ele aldığını söylemek mümkün. Banu Özyürek öykü atmosferini genel olarak anlık durumlardan yola çıkarak kurmayı tercih eden bir yazar. Öykü kahramanlarının duygu durumlarına yaşamın akışkanlığı içindeki değişkenlerin ritmine uygun olarak yoğunlaşan yazar, bu öykülerde de kendine özgü bir dil kurmayı başarıyor.

BUNALIM 'AN'LARI

Poz’daki öyküler genellikle anlatıcı kahramanın bakış açısıyla, ikinci tekile sesleniş içeren mektup ya da anlatı şeklinde kurgulanmış öyküler. Çarpıcı ayrıntılar ve akıcı bir anlatım da eklenince okura kahramanın duygu durumu kolaylıkla geçiyor. Yaşamın kıyısında kalan ama daha çok görünebilme isteği ve tedirginliği içinde çırpınan öykü kahramanlarımızın bunalım ‘an’larında verdiği pozlardan oluşan bir albümün içinde geziniyoruz gibiyiz.
Öykülerin çıkış noktası olan bu ‘an’lar kesişim noktaları gibi anlatıcı kahramanın ruhsal dünyasını biçimlendiren kavşaklara ışık tutuyor aslında. Banu Özyürek böylece ‘şimdi’ye yansıyan bu eski deneyimlerin çıkmaz sokaklarında kaybolup ürkek adımlarla yeniden günışığına çıkmaya çalışan kahramanların çabasını da dile getirmiş oluyor.

CEHENNEM BAŞKALARIDIR

Günlük hayatın akışında birbirine temas eden yaşantıları sürdüren sıradan görünüşlü kişiler gizlendikleri maskenin arkasında kötücül bir şiddet saklıyor olabilir. Bu olasılıklar anlaşılmaz sandığımız karmaşanın nasıl da basit bir yasası olduğunu fısıldıyor gibidir. İnsanın kendisiyle olan savaşı, benliğin keskin sınırlarını çizen çocuklukta kök salar elbette. Diğer gözlerin birer merceğe dönüşen bakışları altında kendini görmek en zorudur. Bu noktada Sartre’ın “Cehennem başkalarıdır” sözünü anımsamak yerinde olacaktır. Sartre, bu sözüyle insanın varoluş serüveninin kendi benliği dışındaki tüm varlıklarla yani ‘öteki’yle olan hesaplaşmasını vurgular. Bu cehennemin insanın benliğindeki etkileri çeşitli katmanlar oluşturur zamanla. Aşk en derinlerde kendini kabul edişin, razı oluşun ya da olamayışın en can acıtıcı haline dönüşür. İnsana dair bu gizemlerin, kaçışların, varoluşsal kaygıların Poz’daki öykülerin ortak temalarını oluşturduğunu söyleyebiliriz.

OYUNDAN FAZLASI
Kitabın ilk öyküsü olan; Bu Senin Çiçeğin sadizme varan cinsel yönelimlerin şiddetle temas eden karanlık yanlarını, sapkınlığa varan ve artık ihtiyaca dönüşmüş olan oyunlarını, etkileyici bir anlatımla ele alıyor:

“Belki de ayrılığımız bu oyunla başlıyor. Bunun bize ne yapacağını bilmiyoruz. Kalbimiz kırılacak mı? Öfkelenecek miyiz? Kıskançlık? Utanç ve tiksinti ne kadar ele geçirecek bizi? İçimizde istek, korku, heyecandan bir bulamaç. Tek bildiğim bunun bir oyundan fazlası olduğu. İhtiyacım var benim, senin de.” (s.17)

BEDENLE HESAPLAŞMA
İnsanın bedeniyle hesaplaşması yine bir varoluşsal çabadır aslında. Beden benliği görünür kılan giysiyse bu giysinin içinde hissedilen rahatsızlık, cinsel hazzı engelleyen bir duvara dönüşebilir. İpeksi Saçlarımla Sahnede adlı öykü, kadın bedeninin karşı cinse yönelik direncinin temelinde yatan nedenleri yorumlayan bir öykü. İki farklı kişiliğe sahip kadınların coşkuyla bedensel hazlara yönelmesi tensel bir şehvetle kendilerinden geçmelerine yol açıyor:
“Zıplaya zıplaya birbirimize geliyor, yeri çıplak ayaklarımızla döverek, okşayarak odanın içinde tur atıyor, ellerimizle kendi bacaklarımızı, saçlarımızı, göbeğimizi seviyor, sonra birbirimizinkini, sonra odadaki eşyaları, perdeleri duvarları seviyor, ne olduğumuzu ve nereye fışkırdığımızı umursamadan içimizden dışımıza akıyorduk. O kadar eğleniyordum ki! Teslim olmuştum.” ( s.26)

Yapış yapış adlı öykü diğer öykülerle tematik olarak bir farklılık taşıyor. Anlatıcı kahramanı nbakış açısıyla gelecekte, susuzluk devrinin başladığı bir zaman diliminde hayat mücadelesi veren bir çiftin yaşamına tanık oluyoruz bu öyküde.

Şimdi O, adlı öyküde ise hastalık ve ölüm arasında incelmiş bir bedene dönüşmüş bir ‘dede’ni son günleri torununun bakış açısıyla anlatılıyor.

YALNIZLIĞIN ÖYKÜLERİ

Kafe Planet Planet, Gör ve Unut, Yeni mi Hayatımız? adlı öykülerde hayatın acımasız, uçucu, gelip geçici anlarından insanın yüreğinde biriken tortular, öykü kahramanlarının izlenimleriyle yaşanmışlıklara yönelik hesaplaşmalarıyla iç içe geçiyor. Hayvan Yalnızlığı, Şehirde Bir Oda ve Mutluluk adlı öyküler nostaljinin, bireyin kendi kalabalığının ve kuşatıldığı yalnızlığın öyküleri… Kendi içine yönelmiş göz, bu öykülerde geçmişle ve ötekiyle hesaplaşmak adına başka yönlere çeviriyor bakışlarını.

Yeni Makine İçin Yeni Poz, adlı öykü, öncelikle kitabın adıyla yakınlık kurmamız açısından dikkat çekiyor. Genç kızlıktan kadınlığa geçişte yaşanan kırılmalar, hep sahnede olan bir prensesin gölgesinde kendisini bulamamış ve iç hesaplaşma içinde çırpınan bir arkadaşı olan anlatıcı kahramanın bakış açısıyla ele alınıyor.

Kitabın son öyküsünü de bitirdiğimde bir ürpertiyle evet, “Cehennem başkalarıdır” diye düşündüm. Öykü severlerin kaçırmaması gereken bir kitap, Poz.