Geçen hafta sonuna kadar Türkiye siyaseti üzerine kafa yoran herkesin aklındaki ortak soru şuydu: “Referanduma neredeyse bir ay kaldı ve rüzgâr hayırdan yana esiyor, kafalarında buna dair bir plan olması lazım, gidişatı değiştirmek için ne yapacaklar acaba?”

Bu soru yanıtını nihayet pazar günü buldu. Daha önce bizzat Başbakan bir televizyon programında “Hollanda’da seçimler var, ayın 14’üne kadar bir kampanya mümkün görünmüyor” demesine rağmen, Dışişleri Bakanı “Hollanda’ya gideceğim, sıkıyorsa engellesinler” minvalinde bir açıklama yaptı ve Hollanda’nın Bakan’ın uçuş iznini iptal etmesiyle birlikte operasyon da başlamış oldu. Hemen Almanya’daki Aile Bakanı kara yoluyla Hollanda’ya yönlendirilerek krizin derinleşmesi garanti altına alındı, Hollanda’nın Bakan ve yanındakileri konsolosluğa sokmayıp sınır dışı etmesiyle birlikte operasyonun Hollanda ayağı tamamlandı ve ardından iç kamuoyuna dönüldü.

O andan itibaren devasa propaganda aygıtı işlemeye başladı. Örneğin “Karargâh rahatsız” haberiyle mağduriyete oynamanın fişeğini ateşleyen Doğan Medya, CNN Türk üzerinden kesintisiz canlı yayına geçti, altyazılar, son dakika haberler, röportajlar ekrana verildi ve ortada son derece büyük bir krizin olduğuna dair bir algı yaratıldı. Krizin başladığı akşam ve ertesi günlerde ise protesto eylemleri devreye girdi: İstanbul’daki konsolosluk binasından Hollanda bayrağı tekbirler eşliğinde indirildi, Hollanda milli takımının forması portakal rengi olduğundan portakalı Hollanda’nın simgesi sanan lümpen takımı ellerinde bıçaklarla portakal soymaya, suyunu sıkmaya giriştiler, sahibi olduğu Hollanda ineğini keseceğini açıklayanlar dahi oldu vs.

Netice mi? Evet cephesinin olan bitenden gayet memnun olduğunu söyleyebiliriz. İktidar mensuplarına ve yandaş kalemlere bakılırsa, daha şimdiden “evet” oylarında bir artış var. Elbette ki bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz ama önemli olan bu algının yaratılması ve “hayır” rüzgârının dindirilmesi. İşte tam da bu nedenle bu operasyonun Hollanda ile sınırlı kalmayacağını, gerisinin geleceğini söyleyebiliyoruz. Başka Avrupa ülkeleriyle gerilimler, AB ile iplerin koparılması, Irak ve Suriye’de askeri operasyonlar… Hepsi masada.

Peki sandıktan “evet” çıkartma operasyonu artık net olarak başlamış ve kafadakiler bir bir uygulamaya geçiriliyorken, muhalefet -esas olarak ana muhalefet- ne yapıyor? CHP yönetimi bilerek ya da bilmeyerek, haydi iyi niyetimizi muhafaza ederek söyleyelim, meseleye hâlâ “milli çıkarlar” zaviyesinden baktığı ya da gerilimi yükseltmenin yanlış olduğunu düşündüğü için, iktidarın elini güçlendirecek ve “evet”e hizmet edecek bir tutum alıyor, söylemini o tutuma göre belirliyor.

İktidar partisi “yedi düvele kafa tutan devlet” algısına oynar ve sağ seçmeni bunun üzerinden tahkim etmeye çalışırken, muhalefetin elbette ki o devletlerin yanında yer aldığına dair bir algı yaratılmasına karşı dikkatli olması, öyle bir izlenim vermekten ısrarla kaçınması lazım, bu gayet anlaşılabilir bir şey ama iktidara “Yanınızdayız” mesajı vermek de tersinden iktidara hizmet etmek anlamına geliyor. Çünkü iktidar partisi kendi çıkarlarını milli çıkarlar gibi sunar, Batı’yla yarattığı yapay krizi Türkiye’ye yönelik bir husumet gibi gösterir ve o kriz üzerinden oy devşirmeye uğraşırken, muhalefetin meseleyi milli bir mesele gibi görmesi iktidarın elini güçlendiriyor, “Milli olan benim, milli çıkarları ben temsil ediyorum” söylemini kitleler nezdinde hakiki kılıyor.

Çok net bir şekilde uyarmak gerekiyor, iktidar başka araçlarla kriz ve gerilim siyasetini yükseltmeye devam edecek ve eğer CHP gereken tavrı göstermez ve sürece müdahale etmezse sandığa güçlü bir evet rüzgârıyla gidilmesi kaçınılmaz hale gelecek. “Hollanda krizi özelinde, somut neler yapılabilirdi ve hâlâ neler yapılabilir” diye soracak olursak, ilk akla gelenleri hemen sıralayalım.

Öncelikle, bakanların oraya devleti temsilen değil, partileri adına ve seçim çalışması yapmak için gittiklerini, üstelik bunu yaparken devletin uçağını, arabasını, olanaklarını kullandıklarını halka doğru bir şekilde aktarmak gerekiyor. İkincisi, iktidarın üç beş oy uğruna ülkenin milli çıkarlarıyla ve milli itibarıyla oynadığı, yaratılan krizin ciddi sonuçlar doğurabileceği ve hepimizin zararına olduğu anlatılmalı. Üçüncüsü, bu krizin Avrupa’da yaşayan yurttaşları zor duruma düşüreceği, onların kazanılmış haklarını tehlikeye düşüreceği üzerinde durulmalı. Dördüncüsü, siyasi krizin ekonomik neticelerinin olacağı avro’daki yükseliş ve turist sayısındaki azalma üzerinden anlaşılır bir dille vurgulanmalı. Beşincisi Rus uçağının düşürülmesinin ardından yapılan efelenmelerinin neticesinin ne olduğu halka hatırlatılmalı.

Öneriler çoğaltılabilir elbette ama bir fikir edinmek açısından yeterli olacaktır sanıyorum. Yazıyı, hem CHP yönetimini hem CHP’li milletvekillerini, naçizane son kez uyararak bitirmiş olayım: Üzerinizdeki tarihsel sorumluluğu yerine getirmezseniz, muhalefeti olabileceğiniz bir ülke dahi kalmayacak ve bunu hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz!